UZAKLAŞAN TÜRKİYE DEĞİL AB'NİN KENDİSİ

Ozan CEYHUN 20 Nis 2018

Ozan CEYHUN
Türkiye'de Erken Seçim üzerine açıklamaların yapıldığı ve büyük bir ihtimalle Türkiye'nin beklenenden önce bir seçim atmosferine girmesinin beklendiği bir dönemde AB yine Türkiye konusunda az sayıda haklı eleştirisinin çok sayıda adil olmayan ve haksız değerlendirmesinin olduğu bir Türkiye Ülke Raporu'nu açıkladı.

Aslında bu raporun açıklanması öncesinde Avrupa Parlamentosu’nda bir skandal da yaşandı. AP Dış İşleri Komisyonu, AB Komisyonu Türkiye Ülke Raporu’nu basına açıklamadan önce milletvekilleri ile bir oturum yapılmasını planlamıştı. Salı günü saat 15.00’te Dış İşleri Komisyonu toplantısına gelen milletvekilleri bir saat beklemelerine rağmen AB Komisyonu toplantıya gelmedi. Bahane ise hazırdı: AB Komisyonu’nun kendi toplantısı vardı. Aslında her şeye Fransa Devlet Başkanı Macron neden oldu. Salı günü Avrupa Parlamentosu’na konuk oldu ve parlamentoda çok uzun ama “boş” konuştu. Çok sayıda milletvekili Macron’un “boş laflarını” dinlemek istemediklerinden oturumu terk ettiler. Macron buna rağmen saat 13’e kadar oturumu meşgul etti ve hem AB Komisyonu hem de milletvekilleri bu nedenle salı günü planını istedikleri gibi gerçekleştiremediler. 

AP Dışişleri Komisyonu üyeleri, AB Komisyonu’na “ateş püskürdüler”. Aslında bir Türk olarak bu duruma sevinmem gerekir. Çünkü eğer AB Komisyonu vaktinde gelseydi Dışişleri Komisyonu’nda her zaman olduğu gibi Türkiye aleyhine klişe konuşmalar yapılacaktı. Ancak AP eski milletvekili olarak sevinemiyorum. Çünkü AB Komisyonu’nun bu tavrı AB’de demokratik ortama zarar veriyor. Sevelim ya da sevmeyelim Avrupa Parlamentosu demokratik seçimle işbaşına gelen en yüksek AB organı ve AB Komisyonu da bu organı ciddiye almak zorunda. Her ne kadar günümüz AP milletvekilleri “ciddiye alınmamak” için her şeyi yapıyor olsalar da AB Komisyonu’nun bu durumu istismar etme hakkı olmamalı.

Hoş AB Komisyonu sadece AB’nin demokratik işleyişi konusunda “özürlü” değil. Aynı zamanda Türkiye raporları konusunda da resmen “özürlü”.

Türkiye ancak bu kadar yanlış değerlendirilebilir.

AB Komisyonu’nun Türkiye Ülke Raporu bana ülkemizin ünlü bir Nasreddin Hoca fıkrasını hatırlatmakta. “Nasreddin Hoca’nın evine bir gün hırsız girmiş ve her şeyi çalıp gitmiş. Hocanın komşuları başlamışlar hocayı eleştirmeye: “Kapı kilitli değil miydi?”, “Pencereyi açık mı unuttun?”, “Anahtar kapıda mı kalmıştı?”, “Her şey ortada bırakılır mı?” diye ha bire hocayı suçluyorlarmış.  Sonunda Nasreddin Hoca dayanamamış ve gürlemiş “Yahu hırsızın hiç mi suçu yok!” diye.

AB Komisyonu’nun Türkiye Ülke Raporu’da aynı Nasreddin Hoca’nın komşularının “kafasıyla” yazılıyor olsa gerek. Bu rapora göre FETÖ terör örgütü ya da YPG terör örgütü “terör örgütü” değiller. PKK ise terör örgütü ama Türkiye bu terör örgütlerine karşı haklı mücadelesini yürüttüğü için eleştirilmekte. Kanlı bir darbe girişiminde bulunan FETÖ terör örgütü mensubu canilere yönelik yargılamalar ve alınan kararlar eleştirilmekte.

Hatta “komedi” gibi: Türkiye’ye terörle mücadele önlemlerinin orantılı olmasını öneren AB Komisyonu üyeleri Brüksel’de bir terör eylemi olduğunda kendileri bile serbestçe sokağa çıkamıyorlar. Brüksel ya da Paris gibi AB başkentleri askeri araçlarla ve tam teçhizatlı askerlerle dolduruluyor. Metrolar, tramvaylar, otobüsler işlemiyor. Cafeler ve barlar kapatılıyor. Brüksel normal insanlar için yaşanamaz bir kent haline geliveriyor. Sonra da kalkıp Türkiye’ye önlemlerin orantılı olmasını tavsiye ediyorlar. Oysa bu konuda Türkiye’den öğrenecekleri çok şey var!

Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın AB Türkiye Ülke Raporu’na yönelik açıklaması net: “Ne yazık ki AB Komisyonu, içinden geçmekte olduğumuz dönemin zorluklarını anlamak istemediğini bu raporda da göstermiştir. Defalarca tüm belgelerle anlatmamıza rağmen Komisyon objektif ve dengeli olamamıştır." diyen Türkiye Dışişleri Bakanlığı çok haklı!

Hele AB Komisyonu’nun Türkiye’nin AB’den uzaklaştığı iddiası gerçekten çok komik! Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve tüm diğer yetkililer her yaptıkları açıklamada “Türkiye’nin AB’ye üyelik hedefinden vaz geçmediği ve AB Stratejisini uyguladığı ve de hiç bir zaman “havlu atan” taraf olmayacağı dile getirilmekte. Buna karşın Türkiye’yi sürekli dışlayan ve her konuda verdiği sözleri tutmayan taraf AB. İstedikleri kadar aksini iddia etsinler tüm dünya kamuoyu bu durumu izlemekte. Türkiye’nin katılım sürecini suni ve siyasi blokajlarla engelleyen AB’nin Türkiye’nin AB’den uzaklaştığını iddia etmesi özünde tam bir gerçeği çarpıtmadan başka bir şey değildir.

Bu nedenle Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın “AB’nin yaklaşımındaki tüm olumsuzluklara rağmen, AB’ye üyelik, stratejik önceliğimiz olarak kalmaya devam etmektedir. Bu anlayışla, mutat olduğu üzere, Türkiye Ülke Raporu ve Genişleme Stratejisi başta AB Bakanlığımız olmak üzere ilgili kurumlarımızla eşgüdüm halinde değerlendirilecek, söz konusu belgelerdeki yapıcı eleştiriler dikkate alınacak ve görüşlerimiz Komisyon’a iletilecektir." açıklaması aslında AB’nin hak etmediği kadar yapıcı ve doğru! Türkiye bu rapora yönelik tutumuyla bile aslında AB’ye örnek olacak bir tavır sergilemekte.