TÜRKİYE'YE YÖNELİK "KÜRT" KUŞATMASI

Faruk AKTAŞ 23 Şub 2021

Faruk AKTAŞ
Tüm Yazıları
Başlık, Kürtlerin Türkiye'yi kuşatması değil, "Kürt" kavramı üzerinden Türkiye'ye yönelik bir kuşatmayı ifade ediyor.

Baştan söyleyelim…

Başlık, Kürtlerin Türkiye’yi kuşatması değil, “Kürt” kavramı üzerinden Türkiye’ye yönelik bir kuşatmayı ifade ediyor.

Türkler, Kürtler, diğer toplumlar yüzyıllarca bu topraklarda kardeşçe barış içinde yaşadılar.

Yüzyıl önce Osmanlı’yı bölüp parçalayıp Sykes-Picot Anlaşması’yla Kürtleri dört ülkeye ayrıştıran güçler, yüzyıl sonra bu kez onları birleştiriyormuş gibi yaparak bu kez Osmanlı’dan kalan Türkiye’yi bölüp parçalama, dağıtma hesabında.

Türkiye, 40 yılı aşkın süredir kendi üzerinde oynanan bu oyunları boşa çıkarmak için direniyor, savaşıyor.

Joe Biden’ın ABD’de başkanlık koltuğuna oturmasıyla birlikte bu eksende Türkiye’ye yönelik kuşatmanın giderek yoğunlaşacağı görünüyor.

Bu kuşatmayı doğru kavramak, içeride ve dışarıdaki sacayaklarını görmek, bunlara yönelik tedbirler almak Türkiye açısından hayati önemde.

Bu konuda öncelikle ABD’nin yeni yönetiminin ne yapmak istediğini. ne yapmaya çalışacağını doğru tahlil etmekte yarar var.

ABD’nin yakın dönem politikaları açısından öncelikli hedefin “Türkiye’ye diz çöktürmek” olduğu belli.

Sonraki hedef ise bölüp parçalamak.

Diz çöktürmekten kasıt, her konuda kendine bağlı ve bağımlı, Türkiye’nin çıkarları yerine söz konusu güçlerin çıkar ve beklentilerini önceleyen, onların sözünden çıkmayan bir yönetimin oluşturulması.

Hazırladıkları raporlarla Beyaz Saray’a yön tayin eden düşünce kuruluşları bunu açık açık dillendiriyor.

Brookings Enstitüsü’nün son Türkiye raporunda, "Nihayetinde, Türkiye'nin Batı ile bağlarının yeniden kurulmasından fayda sağlayacağına karar vermek demokratik olarak seçilmiş bir Türk hükümetine kalacak. O zamana kadar Washington'un karşısındaki zorluk, bu durumu ikili ilişkileri düşmanca hale getirmeden görünür kılmak için yeterli baskıyı sürdürmek olacaktır.” şeklindeki ifadeler bunu açıkça gösteriyor.

Bu ifadelerin Joe Biden’ın aday adaylığı döneminde NYT’ye verdiği mülakattaki, “Türkiye’de muhalefeti destekleyerek mevcut yönetimi iktidardan düşürecekleri” yönündeki açıklamalarıyla aynı yönde olduğunu da anımsatmak gerek.

Bu amaca erişmek için izledikleri yol, içerideki “Kürtler”le muhalefeti birleştirmek.

İçerideki “Kürtler”den kasıtları HDP.

Muhalefet tarafında öncülüğü ana muhalefet partisine vermiş durumdalar.

Diğer bazı partileri de buraya eklemleyerek, iktidarı devirmek için mümkün olan geniş cepheyi oluşturma çabasındalar.

Bu planı hayata geçirmek için tüm güçlerini kullanacakları, her türlü enstrümanı devreye sokacakları anlaşılıyor.

Bu süreç, Türkiye’yi Suriye’ye, Irak’a dönüştürebilir ancak onlar için bunun önemi yok.

Hatta bir sonraki aşamadaki hedefleri de zaten o.

Türkiye onlar için önemli bir ülke ve bu ülkenin yönetimini ellerine geçirmek için her türlü çabayı gösterecekler.

Yönetimi Washington’un elinde olan terör örgütü PKK’nın uzantısı HDP açısından bunların hiçbiri sorun değil.

Zira Türkiye’nin Irak veya Suriye’ye dönüşmesi zaten onların en büyük arzu ve beklentileri.

Şaşırtıcı ve hazin olan yüzyıl önce bu ülkenin kurtuluş mücadelesine öncülük eden ve ülkeyi kuran bir partinin bugün ülkenin yok ediliş sürecinde kendisine verilen rolü kabul edip bunu hayata geçirmek için didinmesi.

 Şaşırtıcı ve hazin de olsa ne yazık ki durum bu.

Tabi bu planların bir de dış boyutu var.

“İçerideki Kürtler”in ana muhalefet ile ortak hareket etmesi, “dışarıdaki Kürtler”in de Türkiye’ye karşı birleştirilmesi sağlanmaya çalışılıyor.

Bu çerçevede Irak’ta PKK ile Barzanilerin KDP’si arasında buzların eritilerek Türkiye’ye karşı ortak hareket etmeleri, Suriye’de de PYD ile ENKS’in tek çatı altında birleştirilmeleri üzerinde uğraş veriliyor.

Amaç Türkiye’ye karşı geniş bir “Kürt cephesi” oluşturmak.

Eş zamanlı olarak tüm dünyada, Türkiye’nin Kürtleri yok etmeye çalışan anti-demokratik, baskıcı, otoriter, barbar bir ülke olduğuna dair algı oluşturmak, PKK’yı da hakları gasp edilen, zulüm ve baskılara maruz kalan bu halkın haklarını korumak için mücadele eden özgürlük savaşçıları olarak sunmak.

Geçtiğimiz hafta piyasaya çıkan ABD’li yazar Gayle Tzemach Lemmon’ın kaleme aldığı “Kobani'nin Kızları: İsyan, Cesaret ve Adaletin Hikayesi” kitap bu amacın bir ürünü.

Eski ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın ortağı olduğu prodüksiyon şirketinin bu kitabın TV program haklarını alması da öyle.

ABD’li milyarder iş adamı Thomas Kaplan ve Fransız düşünür Bernard Henri Levy’in kurucusu olduğu Kürtler İçin Adalet (Justice for Kurds – JFK) adlı örgütün geçtiğimiz hafta ABD’nin en büyük lobi şirketlerinden biri olan Covington&Burling ile anlaşması da önümüzdeki dönem tüm dünyada Kürtler üzerinden Türkiye’ye karşı ne denli güçlü faaliyetler yürütüleceğinin işaretleri.

Söz konusu örgüt her ne kadar Barzanilere yakın biliniyorsa da aynı zamanda Türkiye’yi Kürt düşmanı olarak gören bir yapı.

Onlar da KDP ile PKK’yı Türkiye karşıtlığında birleştirme çabasında.

Tüm bu gelişmeler önümüzdeki dönem, içte ve dışta Kürtler üzerinden Türkiye’ye yönelik kıskacın daraltılacağını gösteriyor.

Başta ABD ve Avrupa olmak üzere tüm dünyada giderek artan ırkçılık ve İslamofobyaya bağlı olarak gelişen Türkiye ve Erdoğan karşıtlığı nedeniyle bu “Kürt” propagandasının alıcısının çok olacağını öngörmek mümkün.

Türkiye, Kürtler üzerinden yürütülmeye çalışılan kuşatmayı ancak Kürtlerle birlikte yarabilir.

O nedenle hükümetin ve devletin önümüzdeki dönem bu eksende gelebilecek saldırıya karşı her türlü önlemi ivedilikle almasında yarar var.