TOPLUMSAL GERİLEME SÜREÇLERİ

Rüveyda Ç. YILMAZ
Tüm Yazıları
Bugünlerde her sabah yeni bir intihar saldırısı, şehit haberi, hiç olmadı bir istismar haberi ile başlıyoruz güne. Ülke ve toplum olarak zor günlerden geçtiğimiz aşikar.

Bugünlerde her sabah yeni bir intihar saldırısı, şehit haberi, hiç olmadı bir istismar haberi ile başlıyoruz güne. Ülke ve toplum olarak zor günlerden geçtiğimiz aşikar. Kendimizi güvende hissetmiyoruz, temel güven duygumuzu tamamen kaybetmek üzereyiz, huzursuz hissediyoruz... Ama profesyonel bir gözle bakınca sanki bu olumsuzluklar ve kayıplar buzdağının sadece görünen yüzü! Mesela eskiden avm ye girerken yapılan güvenlik aramalarını rahatsız edici bulurdum. Ya da polisler tarafından yol üzeri yapılan asayiş kontrollerini... Ancak bugünlerde bir avm ye girdiğimde eğer herhangi birinin aranmadığını görmüşsem tedirgin oluyorum. Ya da arabamla şehirlerarası yolculuk yaparken sık sık polis kontrol noktaları görmekten mutlu oluyorum. Eminim pek çok kişi benimle aynı hisleri paylaşıyordur. Ama işin özüne bakınca bunların hepsi kişisel özgürlüklerimizi kısıtlayan uygulamalar ve biz bunlardan memnunuz, hatta daha da fazla olmasını bekliyoruz galiba.

Ya da eskiden kalabalık ortamlara girmek, tanımadığımız insanlarla aynı ortamı paylaşmak, sosyalleşmek temel gereksinimlerimizdendi. En az haftada bir gün böyle ortamlara girmeye çalışırdık. İstiklal Caddesi boyunca yürümek, Karaköy’de bir cafede oturmak, Bağdat Caddesi’nde kahve içmek, Eminönü’nde alışveriş yapmak İstanbul’un gündelik hayatına renk katan, vazgeçemediğimiz alışkanlıklarımızdı. Düşünüyorum da servisle işe gidip gelmek, evde tek başına oturmak  ya da haftasonu arkadaşlara gidip tüm günü onların evinde geçirmek bugünlerde daha cazip geliyor. Anlayacağınız eskiden sosyalleşmek için can atan bizler artık asosyalliğin keyfine varıyoruz!

Yakın zamana kadar ülkemizin çok farklı kültürleri bir arada barındırması diğer bir deyişle kültürel bir mozaik olması ile övünüyorduk. Şimdi ise kendimize benzemeyen çoğu şeyden tedirgin oluyoruz. Yani yavaş yavaş farklılıklara toleransımızı kaybediyor, yeni ve farklı olan şeylere karşı önyargılar geliştiriyoruz. Ne yazık ki bütün bunlar bana Vamık Volkan’ın bahsettiği toplumsal gerileme süreçlerini hatırlatıyor. Bir toplum içerden veya dışardan bir tehdit ile karşılaştığında ve süreç sağlıklı yönetilemediğinde toplumsal gerilemeye doğru gidebilir.

Toplumsal olarak gerileme sinyalleri veren toplumların bireylerinde temel güven duygusu azalır. Temel güven duygusu, kişinin her şeyin olumlu gideceğine dair olan varsayımıdır. Örneğin, metroya bineriz, bir intihar bombacısı olması ihtimalini içten içe bilmemize karşı kendimizi güvende hissederiz çünkü olmayacağını varsayarız. Oysa eskiden metroda yorgun ve bitkin yüzlerle karşılaşan bizler, şimdi tedirgin, etrafı kolaçan eden gözlerle karşı karşıyayız. Toplumsal  gerileme sinyallerinden bir diğeri otoriter rejimlerin topluma daha sempatik gelmeye başlamasıdır. Yukarıda verdiğim örneklerde artık eskiden farklı olarak polisleri ve askerleri etrafta görmekten memnuniyet duyduğumuzu söylemiştim. Özgürlüklerimizin çeşitli alanlarda kısıtlanması bizi güvende hissettiriyor ancak bu kısıtlandığımız gerçeğini değiştirmiyor.

Toplum olarak bireysel kimliklerimizden ziyade toplumsal kimliklerimizin görünür olduğu zamanlara doğru ilerliyoruz. Bu da bizi radikalleştirip kutuplaşmamıza sebep olabilir. “Biz” ve “öteki” kavramlarını daha sık kullanır ve ne acı ki hisseder olduk. En basitinden çevrenizdekilerin sosyal medya paylaşımlarından bu durumu rahatlıkla görebilirsiniz. Din, dil, bayrak, eski zaferler vs. gibi toplumsal semboller daha çok göz önünde artık... Bütün bu sembollere çokça atıf yapılma ihtiyacı hissediliyor. Kendi üst kimliğine bireysel kimliğinden daha çok sarılan bir birey zaman içerisinde üst kimlik yandaşını kayıracak ve öteki olarak gördüklerine önyargı ile yaklaşacaktır. Mesela aynı üst kimlikten bir kimsenin söylediği şeye mantıksız bile olsa katılacak, öteki olarak gördüğü kimselere karşı ne derse desinler olumsuz tavır alacaktır. Bu da toplumda kutuplaşmaya ve saldırganlaşmaya sebep olur. Gerileyen toplumlar politik propagandaya son derece açık hale gelirler. Böyle zamanlarda liderlerin söyledikleri sözler kitleler üzerinde hipnotik etkiler yaratabilir.. Çünkü gerçek tehlike, geçmiş travmalar ve paranoyalar birbirine karışır. Bu yüzden özellikle böyle zamanlarda liderlerin tavırları ve halka yaklaşımları çok önemlidir. Liderler kapsayıcı ve bütünleştirici bir dil kullanmalı ve gerçeklerden uzaklaşmamalıdır. Böyle olmadığı takdirde bütün bir toplum olarak komplo teorilerinin içerisinde kaybolabilir, fantezi düşmanlarla savaşabilir ve saldırganlaşabiliriz. Tersi olduğu durumda ise toplumsal olarak krizleri atlatır ve ilerleme sürecine gireriz.