TASARRUFA DAYALI FİNANS DÜZENLEMESİ TASLAĞI

Yusuf DİNÇ 01 Ara 2020

Yusuf DİNÇ
Tüm Yazıları
Tasarrufa dayalı finans ise en başta bu paradigmaya karşı bir konumlandırmaya sahiptir (her ne kadar bu ilk defa tartışılıyor olsa da…)

Finans ve finansal aracılık, şimdiye kadar adeta fakirden toplayıp zengine aktarma karakteriyle tanımlanmış yahut ifade edilmiştir. (Bu durum tarihte de şimdi de hep eleştiri konusu olagelmiştir.) Bugün dahi büyük oranda taraflar karışmış olsa da mesela bankacılık halktan fon toplayıp yatırımları için işletmelere aktaran kurumlar olarak tanımlanır. Burada halk ifadesi kapitalist olamamış kitleleri ifade ederken işletmeler kapitalistleri temsil eder. Bu karakteri “bankacılık sırrı” gibi kavramlarla da korunmuştur.

Tasarrufa dayalı finans ise en başta bu paradigmaya karşı bir konumlandırmaya sahiptir (her ne kadar bu ilk defa tartışılıyor olsa da…) Örneğin bankalarda da fon arz edenlerle bunların kullanıcıları aynı olabilecekse de bu sistematik bir yaklaşım değildir. Aynı zamanda sır kapsamında üstü örtülmüştür. Tasarrufa dayalı finanstaysa taraflar her halükarda aynılığı ile dikkat çeker.

Uygulama bir başarı yakalamıştır. Benzer uygulamalardan Alman yapı tasarruf sandıkları başarısıyla ön plana çıkmaktadır. (Alman yapı tasarruf sandığı neredeyse ekonomideki tüm talipleri konut sahibi yaparak büyük oranda başarısını ya da misyonunu tamamlamıştır denebilir. Bu noktada ürün çeşitlendirme sıkıntıları ve nüfus gelişiminin düşük olması göz önünde bulundurulmalıdır.) Başarının sırrı bütün konsantrasyonun edinim yani fon kullandırım ya da Türkiye’deki tasarrufa dayalı finans uygulamasında ifade edildiği biçimiyle teslimattır.

Teslimat odaklılık tasarruf geliştirmeye katkı sağlamaktadır. Türkiye’nin tasarruf geliştirme anlamında çarpık bir anlayışı bulunduğunu tespit etmek gerekir. Türkiye değerli olan edinimleri (emeklilik, konut, aile kurmak gibi) tasarruf geliştirmenin “aracı” olarak görmektedir. Doğrusu edinimleri “amaç” edinip tasarruf gelişiminin kendi sinerjisini ortaya koymasını sağlamaktır ki böyle bir potansiyeli olan bir ekonomidir.

Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’ın düzenlemeye ilişkin açıklamalarıysa son dönemde gündemde önemli yer tutmuştur. Fakat açıklamalardaki “dar gelirliler” yaklaşımı temelden sıkıntılı görülebilir. Acaba Alman yapı tasarruf sistemi dar gelirlileri hedef alan bir strateji midir? Bu tip hizmetler her gelir grubuna sunulamaz mı? Yoksa katılım finansına da yapıldığı gibi kapitalist ayrımcı dışlanmışlar düşüncesi giderilemeyecek midir? Bu noktada sektörlerdeki tamamının olmasa da bazı kurumların vizyonsuzluğuyla kendi hedef kitlelerini dışlanmış, dar gelirliler olarak ifade etmesi de etkilidir elbette.

Düzenleme taslakları evrensel bir çözümü sunma potansiyelinden de bizi uzaklaştırmaktadır. Islah amacıyla gündeme alınmış bir tartışma olması bu anlamda edinebileceğimiz vizyonu kısıtlamaktadır. İş modeline taslaklarda “elbirliği” gibi folklorik isim verme gayreti bu konudaki araştırmalarımızda karşımıza çıkan ve 105 ülkeyi etkileyebilecek bir bilinirliğe sahip olan modelin ihraç kabiliyetini kısmaktadır. Türkiye’de bir finans merkezi hayal ediyorsak büyük düşünmeye mecburuz.

Taslaklardaki en önemli sıkıntı ise merkeze atıl fonların yönetiminin alınmasıdır. Teorik olarak bu iş modelinin faaliyeti atıl fon üretmemek üzerine kurgulanmalıdır. Atıl fon arızi bir durum olarak görülmelidir. Bu iş modelini, operatörlerin başka ekonomik faaliyetlerine araç etmek düşüncesinin önüne geçecek “teslimat odaklı” bir yaklaşım geliştirilmelidir. (Tıpkı sigortacılıktaki tazminat odaklılık gibi.) Buradaki ilişki boş kaplar fiziği kadar basittir. Arşimet vidası aramaya lüzum etmez.

Bu iş modelini, şu anda tasarruf planı oluşturmuş yüzbinlerce vatandaşın, etkin düzenleme ile ulaşılacak milyonluk potansiyelin, çok sayıda firmanın, potansiyel yatırımcıların, mevcut finansal mimarinin, binlerce çalışanın, gayrimenkul geliştiricilerin, yerli otomobil projesinin, yatırım kaynağına ihtiyaç duyanların, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ihtiyaçlarının, kentsel dönüşüm çözümlerinin, finansal ihracat kabiliyetimizin bir çözüm ortağı ve bileşeni olarak görüp düzenleme yaklaşımımızı bu aktörlerin ihtiyaçları göz önüne alarak iyileştirmemiz gerekir. Düzenleme ihtiyacı bağırırken yeterince geç de kalınmıştır. Mesela ben yıllar önce doktora tezimde ihtiyacı tespit etmiştim.

Türkiye enerji-güvenlik-finans üçlü sacayağında yükselebilir. Enerjide boru hatları, ulaşım yatırımları, limanlar ve rezerv tespitleriyle konumunu güçlendirmektedir. Net ihracatçı olduğunda sacayağının birisi tamam olacaktır. Güvenlik ve savunma sanayinde kabiliyetleri güçlenmiştir. Daha da güçlenecektir. Finansta ise bulunmaz ihraç fırsatı elden kaçırılmamalıdır.