​SULTANI-I İKLİM-İ RÛM: YILDIRIM BAYEZİD HAN

Dr. Öğr. Enes DEMİR
Tüm Yazıları
Osmanlı Devleti'nin dördüncü padişahı olan Yıldırım Bayezid Han, Sultan I. Murad'ın oğlu olarak 1360 yılında dünyaya gelmiştir.

Osmanlı Devleti’nin dördüncü padişahı olan Yıldırım Bayezid Han, Sultan I. Murad’ın oğlu olarak 1360 yılında dünyaya gelmiştir. Bayezid Han’ın annesi Gülçiçek Hatun’dur. Yıldırım Bayezid, 1389-1402 yılları arasında 13 yıl padişahlık yapmıştır. Osmanlılar, Sultan I. Murad döneminde beylikten devlet haline geldiği gibi, Bayezid’in hükümdarlığı döneminde de merkezi bir yapı ile imparatorluğa geçişin zeminini oluşturmaya çalışmışlardır. 

1389’daki I. Kosova Savaşı sırasında kardeşi Şehzade Yakup ile birlikte babasının emrinde savaşa katılan Şehzade Bayezid, babasının şehit düşmesi üzerine devlet adamlarının kararıyla padişah otağına çağrılmış ve tahta çıkartılmıştır. Şehzade Yakup’un yerine Bayezid’in tahta layık görüldüğü bu icraattan da anlaşılmaktadır ki; babası Sultan Murad’ın da onun tahta geçmesini vasiyet ettiği ifade edilmektedir. Nitekim Yıldırım Bayezid, ilk iş olarak kendi padişahlığına karşı çıkması muhtemel olan kardeşini, savaş meydanında olunması ile ordunun ve devletin akıbetini de düşünerek öldürtmüştür.

Yıldırım Bayezid'in tahta çıkışı ile birlikte hayata geçirdiği uygulamalarla Osmanlı'nın artık tam bir merkezi devlet haline geldiğini görüyoruz. Diğer yandan Osmanlı Devleti’nin merkezi sistemi esas alan, otoritenin gücünü artıran ilk merkezi imparatorluk teşekkülü de bu dönemdedir. Zira bu dönem; hem siyasi faaliyetler, hem de içeride devleti dönüştürecek bürokratik, mali ve askeri hamleler ile Osmanlı Devleti’nin ilk imparatorluk denemesi olarak kabul edilmektedir.

 Yıldırım Bayezid, Osmanlı Devleti'nin içyapısında merkezi devletin temellerini atarken Anadolu'daki fetih harekâtı ile Anadolu Türk Birliği’ni kurup Anadolu'yu tek idare altında toplamak istemiştir. Padişahın, Balkanlardaki fetihleri de güçlü bir merkezi yapı kurma siyasetinin bir diğer uygulama alanı olmuştur. Bunların yanı sıra, Osmanlı tarihinde ilk kez İstanbul’u kuşatarak, Anadolu ve Balkanlardaki toprakları arasında kalan Bizans'ı ortadan kaldırıp merkezi bir imparatorluk kurma isteği de Bayezid'in merkeziyetçi devlet politikasının açık belirtisidir. Bunları yaparken ise gaza ideolojisini esas alarak hâkimiyet iddialarını bu çerçevede şekillendirmiştir. 

Yıldırım Bayezid, padişah olduktan sonra hem batı hem doğu yönünde birçok sefere çıkmıştır. Seferlerinin doğu yönündeki menzili Anadolu beylikleri üzerine olmuştur. Anadolu Türk birliğinin dağınık olduğu bu dönemde; bölgedeki en güçlü siyasi yapıyı kurmuş olan Osmanlılar, Anadolu’daki siyasi otoritesizliğin getirdiği tehlikeyi bertaraf etmek için Anadolu Türk beyliklerini kendi idareleri altında birleştirmek, yani Anadolu'da siyasî bütünlüğü sağlamak için çaba harcamışlardır. Bu minvalde Anadolu'da Osmanlı hâkimiyeti altında Türk birliğini kurma veya Anadolu'nun siyasî bütünlüğünü sağlama faaliyetleri, Yıldırım Bayezid döneminde doruk noktasına ulaşmıştır.

Bu amaçla harekete geçen Yıldırım Bayezid, ilk olarak babasına itaat edip onun ölümü sonrası isyan eden Anadolu beyleri üzerine sefere çıkmıştır. Zira özellikle Karamanoğullarının kışkırtmasıyla hareket eden bu beylikler, Osmanlı Ordusu Balkanlarda sefere çıktığında Osmanlı’ya ait yerleri zapt etme yoluna gidiyor ve bağlılıktan ayrılıyorlardı. Bu duruma kati bir şekilde son vermek isteyen Bayezid Han, 1389-1390 kışında Bizans’a bağlı Alaşehir’i zapt ettiği gibi, lakabı “Yıldırım” gibi hızlı bir harekâtla Batı Anadolu’daki Türkmen beyliklerinden olan Aydın, Saruhan, Menteşe,  Germiyan ve Teke Beyliklerini ele geçirerek, Batı Anadolu’yu tamamen Osmanlı idaresi altına almıştı. Padişahın bu fetihleri, Anadolu’yu bir Osmanlı vilayeti haline getirme ve merkeziyetçi bir yapı kurma projesinin en önemli adımlarıydı. Nitekim Yıldırım Bayezid Batı Anadolu’daki fetihleri ile birlikte bu bölgede Osmanlı idari teşkilatını tesis etmiş ve Anadolu Eyaleti’ni kurmuştur. 

1391 yılında ise, kumandası altında Rumeli’de kendisine tabi Hristiyan hükümdarlar ve Bizans İmparatoru Manuel Paleolog olduğu halde Karaman seferine çıkan padişah, Karamanoğulları’nın topraklarını da ele geçirmişti. 

Yıldırım Bayezid’in vasallarının ve en önemlisi Bizans İmparatoru’nun Rumeli’den kalkıp ters yöndeki bir sefere Yıldırım’ın emrinde katılmaları hem hayret verici hem de Bayezid’in gücünü göstermesi bakımından önemliydi. Zira bir beylik olarak ortaya çıkan ve hemen hemen I. Murad’ın saltanatının sonu ile devlet görüntüsüne yeni kavuşan yapıyı Sultan Bayezid, merkeziyetçi bir imparatorluk yapmaya çalışırken emrinde 1000 yıllık bir imparatorluğun (Bizans) hükümdarı vardı. 

Padişahın Anadolu’daki siyasi birliği kurma yönündeki seferleri; Candaroğulları, Kadı Burhanettin Beyliği ve Duldakiroğulları Beyliği üzerine de olmuş ve Osmanlı sınırları, bir anda Erzincan ve Maraş’a kadar genişlemiştir.

Yıldırım Bayezid’in batı yönündeki uygulamaları ise merkezileşme ve fetih siyaseti çerçevesinde şekillenmiştir. Merkezileşme siyaseti kapsamında; padişahın, Osmanlı’nın Rumeli kesimindeki uç beyleri ve Hristiyan vasallarına (Kendisine bağlı krallık veya despotluklar) kendi otoritesini kabul ettirmesi ve onları doğrudan merkeze bağlayarak bu bölgelere merkezden idareciler tayin etmesi bu husustaki icraatlarıdır.

Yıldırım Bayezid tahta çıktıktan sonra Rumeli’de de hızla harekete geçerek bir takım fetihlere girişmiştir. Sultan Bayezid dâhiyane bir strateji ile Anadolu harekâtında kapıkullarını etkin kullanıyor, Rumeli’deki harekâtında ise akıncıları ve gaza ideolojisini ön plana çıkartıyordu.  Osmanlı Devleti’nin genişlemesinde ve diğer beyliklere göre büyüyüp tek güç haline gelmesindeki en önemli etkenlerin başında, gaza devleti olması ve sürekli topraklarını küffar üzerine genişletmesi geliyordu. Bu durum, Anadolu Beylikleri askerleri ve halkında Osmanlıların cazibe merkezi olmasına büyük katkı sağlıyordu.

Rumeli harekâtında evvela Eflak’ı fetheden padişah, akabinde Arnavutluk ve Bulgaristan’ı kontrol altına almıştır. Sırp Kralı’nı vasal olarak kendisine, Bosna Kralı’nı ise haraca bağlamıştır. 1394 yılında Selanik’i fetheden padişah, Bizans Hanedanı yönetimindeki Yunanistan üzerine de sefere çıkarak Mora’yı fethetmiştir.

Yıldırım Bayezid ayrıca 1394 yılı başlarında, bütün Balkan prenslerini ve Bizans Hanedanı Palaiologoslar’ı Serez’de toplantıya davet ederek kendisine olan bağlılıklarını güçlendirmeye çalışmıştır. Bu yöneticilerin hepsi de, padişahtan çekindikleri için toplantıya katılmışlardır. Padişah ilgili toplantı ile aslında stratejik olarak hedeflediği imparatorluğun temellerini atıyordu. Bu toplantı; diplomatik ve siyasi anlamda Bizans İmparatoru ile Balkanlar’daki krallıkların, Osmanlı hâkimiyetini ve büyüklüğünü tanıması bakımından büyük bir olaydır. Aynı zamanda bu hükümdarların Yıldırım Bayezid karşısında çaresiz olduklarının da bir göstergesidir.

Yıldırım Bayezid’in Balkanlar’daki bu fetih ve merkezileşme siyaseti, Macarlar ve Venediklilerin bir ittifak kurarak Osmanlılara karşı yeni bir Haçlı seferi başlatmalarına yol açmıştır. 1396'da Bayezid Han, İstanbul'u almak için büyük bir gayret sarf ederken Macar Kralı Sigismund idaresindeki Haçlı kuvvetleri Niğbolu'yu kuşatmıştır. İvedi şekilde İstanbul kuşatmasını kaldırıp Niğbolu’ya gelen padişah, Haçlı ordusunu büyük bir bozguna uğratmıştır. Bu olaydan sonra Halife tarafından kendisine Sultanu’l-İklim-i Rum (Rum Yöresinin Sultanı) unvanı verilmiştir. 

Yıldırım Bayezid Gelibolu’da inşa ettirdiği donanma ile Ege Denizi’nde Venedik’e meydan okumaya başlamıştır. Bayezid Han, saltanatı döneminde 4 kere İstanbul’u kuşatmış ve her seferinde ortaya çıkan bir gaile sebebiyle kuşatmaları yarıda bırakmak mecburiyetinde kalmıştır. En son kuşatma Timur’un Anadolu’ya gelmesi üzerine yarım kalmıştır. Nihayetinde Yıldırım Bayezid ve Timur, hakimiyet noktasında birbirleriyle egemenlikleri çakışan iki hükümdar olarak karşı karşıya gelmişler ve 1402 Ankara Savaşı vuku bulmuştur. Bu savaş, Yıldırım Bayezid’in kazanabileceği bir savaş olduğu halde, taktik hataları ve ordusunda vuku bulan ihanetler yüzünden Timur’un zaferiyle sonuçlanmıştır. 

Timur’a esir düşen Yıldırım Bayezid, 8 ay sonra yüksek ihtimalle hastalıktan dolayı vefat etmiştir. Osmanlı Devleti ise Ankara Savaşı sonrası bir kısım topraklarını kaybederek parçalı ve kargaşalı siyasi bir ortama sürüklenmiştir. 

Sonuç olarak Yıldırım Bayezid'in uygulamak istediği “Merkezi Devlet: Osmanlı” politikası başarıya ulaşmak üzere iken, Ankara Savaşı yenilgisi sebebiyle sonuca ulaşamamıştır.