Vakıf Katılım web

SUFİZM OLMADI, KOÇLUK VERELİM

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
İşini düzgün şekilde yapan, emek harcayan, (eskilerin tâbiriyle) dirsek çürüten, bir cümle konuşmak için en az bir kitap okuyan, işi ticârete dökmeyip çevresiyle insânî öncellikleriyle iletişim kuranlara bir şey diyecek hâlim yok.

Elinizi sallasanız koça çarpıyor, demek bile zorlaştı. Artık koçlar size çarpıyor. Sayılarının bu kadar çoğalması da işin suyunun çıktığını gösteriyor. Bir zamanlar her sokakta çifter çifter açılan video kulüpler, internet kafeler kısa zamanda kendilerini nasıl yiyip bitirdilerse, bu koçların da fazla vakitleri kalmamış gibi gözüküyor. Güneş batarken gölgelerin uzaması gibi, koçlar da her yerde, her yerden gözükecek kadar dikkat çekiyorlar.

İşini düzgün şekilde yapan, emek harcayan, (eskilerin tâbiriyle) dirsek çürüten, bir cümle konuşmak için en az bir kitap okuyan, işi ticârete dökmeyip çevresiyle insânî öncellikleriyle iletişim kuranlara bir şey diyecek hâlim yok. Ama tıpkı bâzı marka üniversitelerdeki her öğrencinin (ki çoğunluğu böyledir) o üniversitenin imajına lâyık olmaması gibi, bu “koçlar” da işini düzgün yapanların ektiği tarlanın hasadını yapıyorlar.

NLP artık duyulmuyor

Yakın bir zamâna kadar iki lafın biri “NLP” idi. Çaya, gazozu limon benzeri bir uygulama ile neredeyse otobüse binerken bile NLP vardı. Ortalık NLP eğitim kursları, NLP sertifika programlarından, NLP eğitmenlerinden (İngilizce meraklılarına NLP training), NLP eğitmen eğitmeni gibi programlardan ve NLP kitaplarından geçilmiyordu. Gündüz işi olanlara akşam saatlerinde mesai çıkışı sertifika şansı verilirken, hafta içi boş zamânı olmayanlara, İstanbul’a yakın “doğa içinde” ve “huzur dolu” bir ortamda, “hafta sonu yoğun NLP eğitim programları” düzenlenirdi. Ne oldu bu eğitimleri alanlara? Ne yapıyor şimdi bu sertifikaları alanlar? Sonbahar-kış ve ilkbahar-yaz modasının her sene değişmesi gibi, NLP’nin de modası geçmiş olacak ki, pek konuşanı edeni yok.

KOVİD-19 sistemi değiştirdi

Eskiden lüks otellerin seminer salonlarında yapılan ve “uluslararası geçerliliği” olan (ne demekse?) sertifikalı eğitimler, KOVİD-19’dan sonra “çevrimiçi” ortama taşındı. Sanallık aldı başını gidiyor. O kadar ki, ne işe yaradığı, nerede sorulunca gösterileceği bilinmeyen sertifikalar bile artık kâğıda basılmayıp, e-posta (pardon e-mail) adresine gönderiliyor.

Eskiden en ucuzu üç hâneli ücretlerle verilen “sertifikalı eğitimler”, artık “.99” (nokta doksan dokuz) gibi aldatıcı fiyatlar karşılığı gönderilen linkler üzerinden yapılıyor. Cep telefonuna yuvarlık ışıklı ayak alan herkes, eğitim seminerleri veriyor. Kimin daha iyi koç olduğu ağzının ne kadar laf yaptığına ve internetinin ne kadar hızlı olduğuna göre değişiyor.

İngilizceden kötü bir Türkçe ile çevrilen ve okuması yazmasından daha uzun süren “kişisel gelişim” kitaplarından alıntı paylaşmayı eğitim zanneden zevât, bilime ve bilim insanlarının hakkına saygılı olmadıkları için, önceleri yine kötü tercüme edilmiş mistik ifâdeleri, eğitimlerde “ara gazı” niyetine, Hz. Mevlânâ, Yunus Emre etiketiyle satmaya başladılar. Ama hem sosyal hayat kısıtlandığı için sohbete gidemeyince “armut piş ağzıma düş” kolaylığında eriştikleri bilgilerden uzak kaldıkları için, hem en basitini bile okumaya üşendikleri “sufizm kitapları” kabak tadı verdiği için, duvara tosladılar. Okumadan kitap yazma modası çabuk bitti.

Konya’ya gidemedikleri için Hz. Mevlânâ’nın kabri önünde eskiden çektirdikleri fotoğrafları yeniymiş gibi paylaşmaya cesâret edemiyor. Bu yüzden rotayı koçluğa çevirdiler. Mahmutpaşa esnaf ağzıyla söylersek, “pantolon olmadı, gömlek verelim” tavrıyla, sufizmde deniz bitip karaya oturunca, bol keseden atmanın hem daha kolay hem de daha dikkat çekici olduğu koçluğa musallat oldular. Bir de tarîkat ve cemaatler aleyhinde birkaç olumsuz haber yapılınca, dinsel bir izlenim barındırıyor diye sufizmden vazgeçip koçluğa dümen kırdılar.

Hedef kitle “bol sıfırlılar”

Tabi ki bunu yaparken hedef kitleleri, parayı nereye harcayacağı konusunda baş ağrısı çeken, sonradan görme paçozlar. Kendilerini sosyete zannedip, ağızlarıyla değil cüzdanları ve bol sıfırlı banka hesaplarıyla konuşabilen bu kesim, “mahalle koçları”nın ağına takılıyor. Kitap alırken salonunun duvar kâğıdının rengine göre seçim yapan bol sıfırlılar, alacakları “online sertifika”yı asmak için, milyon dolarlık evlerindeki bir duvarı önceden hazırlıyor. İhtiyâcı olmasa da, “işleri kötü gidiyor” demesinler diye alışveriş yapan bu “bol sıfırlılar”, katıldıkları uyduruk koçluk eğitimlerinde öğrendikleri birkaç cümleyi, kendileri gibi arkadaşlarıyla AVM’lerde “iced pumpkin spice latte” veya “extra hot with foam whipped cream upside down double blended” kahvelerini içerken paylaşmayı ihmâl etmiyorlar.

Kısa bir süre öncesine kadar “Ay şekerim Mevlana benim idolüm, adam olayı bitirmiş, aşmış” diyecek kadar kendini kaptıranlar, şimdi kendine hayrı olmayan “koç bozuntuları”nın elinde bozuk plak gibi üç-beş kelimeyi tekrarlayan papağanlara dönmüş durumdalar.

Mânevî göçük

Birçok şeyde olduğu gibi, bu koçluk konusunda da at izi, it izine karışmış olduğu için, işini hakkıyla yapanların, bu modanın geçmesini beklemekten başka yapacakları bir şey bulunmuyor. Deniz kumuyla, malzemeden çalarak yapılan binâların ilk depremde yıkılması gibi, mantar gibi biten bu koçlar da, kandıracak yeni kurbanlar bulamayınca ayakta duramayacaklar. Kan bulamayan sülüklerin düşüp ölmesi gibi, ortalıktan kaybolacaklar. Yanılmak isterim ve haksız çıkmayı dilerim ama kurbanlarıyla duygusal hatta cinsel sorunlar yaşayanlar bile olacak ve isimleri bir tarîkat ya da cemaatle birlikte anılmayacağı için yaptıkları ne yazık ki yanlarına kâr kalacak. Kısa zamanda unutulup gidecekler. Onlar ortadan kaybolana kadar, kendi paralarıyla rezil olup mânevî göçük altında kalacak olanlara şimdiden geçmiş olsun ve Allah bir an önce akıl fikir versin.