SÜBVANSİYON

Mehmet Arif DEMİR
Tüm Yazıları
Sübvanse edile, edile neredeyse tüm sektörlerimiz dünya ile rekabetten uzak, yenilik ve gelişmeye kapalı, modern üretim tekniklerine yönelmeyen, kendi içine dönük ve "destekleme yoksa oy da yok" sarmalında siyasi iktidarların vaz geçemediği bir hâl almıştı.

Devlet eliyle destekleme demek hepimizin hatırlayacağı gibi. 1980’lere kadar devletimiz birçok üründe fiyatlara sübvansiyon uygulardı. Genelde tarım ürünlerimize, çiftçilerimizin cebine üç-beş kuruş daha fazla para girsin diye kilo/ton başına belli bir bedel ödenirdi. Serbest ekonomi ile zerre kadar ilgisi olmayan ve desteklediği ürün neyse onu prematüre olmaktan kurtaramayan, rekabete kapalı ve reel gerçeklerle bağdaşmayan bir ekonomik enstrümandı.

Sübvanse edile, edile neredeyse tüm sektörlerimiz dünya ile rekabetten uzak, yenilik ve gelişmeye kapalı, modern üretim tekniklerine yönelmeyen, kendi içine dönük ve “destekleme yoksa oy da yok” sarmalında siyasi iktidarların vaz geçemediği bir hâl almıştı. Rahmetli Özal’la birlikte başlayan ekonomik yenilenmenin bir faslı olarak vazgeçildiğinde bundan faydalanan kesimler oldukça homurdanmış fakat hayatın gerçekleri başka çare bırakmadığı için zamanla alışılmıştı.

Ekonomik gerçeklere dair bu ufak hatırlatmadan sonra; Yayıncı Kuruluş, TFF, Kulüpler Birliği ve Spor Bakanlığı arasında uzun zamandır devam eden naklen yayın ücretlerinin ödenmesinde yaşanan sıkıntının, devletin araya girmesi ile çözüldüğü konusu duyulduğunda önce sevindik, BeInSport’un yola geldiğini, uzun zamandır kulağının üzerine yattığı taahhütlerini yerine getireceğini ve kulüplerimizin rahat bir nefes alacağını düşünerek de rahatladık.

Ama –sağolsun-  Rıdvan Dilmen yayıncı kuruluşun verdiği ile kulüplerimizin beklentisi arasındaki farkın devletimiz tarafından sübvanse edileceğini duyurunca da işte bu yazı çıktı ortaya.

Temmuz’dan bu yana yapılan görüşmelerde Katarlılar maksimum 2 milyar 350 milyon TL’ye kadar çıkmışlardı. Bizim kulüplerimiz adına TFF ise 2 milyar 800 milyon TL’den aşağıya inmemişti. İşler kopma noktasına gelince de Sayın Bakan duruma “devlet adına” vaziyet etmiş ve anlaşma ancak bu şekilde ortaya çıkmış oldu.

Yayıncı Kuruluş kendi uhdesinde bulunan isim hakkını 300 milyon TL’ye devlete (Spor Toto) satmış ve böylece kendi verdiği 2.350 üzerine 300 de devletten aldığını koyarak 2.650’ye işi bağlamış oldu. Yani Devlet-i Âli Türkî 300 milyon TL’lik bir sübvansiyon yapmış oldu hepimizin kesesinden futbol piyasasına.

2016’da yapılan ilk ihalede verilen 500 milyon Dolar rakamı geçen sene 410 milyon Dolar’a bu ihaleyle de 355 milyon Dolar’a gerilemiş oldu. Bu anlaşmayla dolar bazında yapılan sözleşme TL’ye dönerek yayıncı kuruluşun kur sabitleme, kur artışlarından olumsuz etkilenme gibi dertlerine de çözüm bulunmuş oldu (TL kazan TL harca denklemi).

2016 yılından bu yana yaşanan onca şeyden sonra gelinen noktada 21 takımlı bir ligde elde edilecek naklen yayın gelirinin 300 milyon Dolarlar seviyesine düşmesi ile Avrupa Uluslar Ligi’nde C grubuna düşmemiz gibi Avrupa Yayın Gelirleri Ligi’nde de bir alt kümeye düşmüş olduk.

Premier Lig'in yayın hakları 2019-2022 yılları arasında 4 milyar 740 milyon Euro karşılığında satıldı. Bu anlaşmayla ligin 1 milyar 195 milyon Euro olan yıllık yayın hakkı 1 milyar 580 milyon Euro’ya yükseldi. La Liga (İspanya), Serie A (İtalya), Bundesliga (Almanya) ve Ligue 1'in (Fransa) gelirleri de bu kadar uçuk olmasa da bizden çok daha yüksek elbette.

Serbest Piyasa kurallarına göre bir “mal”ın fiyatı, serbest piyasada arz-talep dengesine göre belirlenir. Bizim elimizdeki mal da ancak bu kadar ediyor demek ki. Bunun üstündeki bedeller zamanında “hatır”a binaen verilen rakamlardı. Gün geldi piyasa şartları ne yaptı, etti gene tecelli etti.

Güle güle harcasınlar. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…