SOY BİLGİSİ HUSUSU

Ömer EROĞAN 01 Mar 2018

Ömer EROĞAN
Tüm Yazıları
Cenaze merasimine iştirak eden Cumhurbaşkanları eşliğinde son görevlerini ifa eden Fransız vatandaşlarının uğurladığı edebiyat, fikir insanı Jean d'Ormesson'un son bir sözü vardı;

“Birey doğarken şartlar doğrultusunda diğerleriyle eşit değildir… Fakat bu başlangıç eşitsizliği  bireyin hayatının sonuna yaklaştığında diğerleriyle ne denli eşit olduğunu fark ederek ömür sonlanıyor ve hayat eşitsizlik karşısında rövanşını almış oluyor…”  

1925 doğumlu, bu edebiyat, fikir ve felsefe insanı ömrü hayatında kırk küsur kitabın yayınlanmasını sağladı, uzun yıllarda gazetecilik yaptı ve sair, fakat mensubu bulunduğu toplum için dilin yozlaşması hususunda geç yaşında, üşenmeden Başkanları Sarkozy’ye gönderdiği mükemmel mektup son derece önemli ve yansımaları fevkinde olmuştur. Bilhassa dilimizin doğru kullanımı hususundaki yoğun sorunlarımız dolayısıyla ile bizlerin de üzerinde çok düşünmemiz gereken iyi bir örnektir.

Her neyse, malum  soy sop konusunda epey güzel, aydınlatıcı  şeyler yazılıp çizildi. Nüfus İdaresinin bu Alt/Üst Soy düzenlemesi geç de olsa demek ki çok doğru imiş… Fikir ve yazar erbabımızın özellikle belirttiği üzere; “Hristiyan toplumların, kiliseleri vaftiz kayıtları hususu ve de son tahlilde bizlerin böyle bir kayıt sisteminden yoksun oluşumuz.. Evet bu karşılaştırma bir anlamda doğrudur. Fakat Müslim vatandaş doğduğu esnada evdeki Kur’an sayfasına ismi yazılır, dolayısıyla bu bir nevi Aile’nin ait olduğu toplumun hafızasına kayıt düşülmesi idi.. Amma! İlgili toplum bu kayıtlarına değişik nedenlerle pek sahip çıkamamış ise, o ayrı bir konu… Tabii dinamik nüfus hareketlerinin de bunda büyük payı olsa gerek.

Nüfus sayımının, oldukça geç bir tarihte başlanılmış olması ve bu doğrultudaki Devlet kayıtlarının gecikmeli olmuş olması bir gerçektir. Geriye tahrir defterleri kayıtları gibi arşiv araştırmaları kalmakta ise de lisanın değişmiş olması eski alfabenin bilinmemesi ve araştırmanın uzun süre alması gibi sebeplerden dolayı… Doğrudur ki bir anlamda, bu gayrı resmi ve resmi kayıtlar zayii olduğunda ise vatandaş-birey nereden geldiğini bilemez olmuştur..

Eğer övündüğümüz bir devlet teşkilatımız var ise ki, varlığından şüphe yok! Bu soy sop meselesinin bilinememesinin nedenleri ne olabilir? Teknik nedenler haricinde, bu bir kültür konusudur ve bizim şark toplumları, işte evdeki Kuran-ı Kerim’in sayfasına not düşülmesini ve böylece bu yeni doğanın bilgilerinin diğer nesillere aktarılmasını tercih etmişlerdir. Doğrudur ve ya yanlıştır amma bu  böyle olmuştur işte…

Sonuçta Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşlarının geçmişleri ile ilgili bilgilere nihayetinde eksik de olsa kavuşmalarını sağlamak için bir başlangıç yapmış olmasını tebrik etmek gerekir…

Fakat, bu bir  başlangıç. Cumhuriyet Devleti Vatandaşları “Tapu Kayıtları” hususunda Anayasal hakları olan arşiv  bilgilerine kavuşabilirler mi? İşte orası daha bilinemez! Tabii ki, gayrı Müslim birey ve ya oluşumların “Uyum Yasaları” neticesi bu haklara kavuştukları bilinmekte, fakat Müslim vatandaşların mesela Hanedan azaları gibi bazılarının ise hala tapu arşiv bilgilerine ulaşmakta ne yazık ki engellerle karşılaştıkları bilinmektedir. Halbuki;  mahkemelerimizin yüksek kürsüleri arkasında hala “Adalet Mülkün Temeli” yazan bir ibare bulunmaktadır..

Tabii bu soy sop hususunda yayınlanan Devlet kayıtlarında ilginç bazı şeylere de rastlanılabiliyor, mesela;  bir yakınım 1871’de doğmuş büyükbabasının dedelerine kadar ailesi geçmişi ile ilgili kayıtlara hemen ulaşabiliyor iken, bir diğer yakınım sadece babasına kadar ulaşabiliyor.. İşin ilginç tarafı 1700’lü yıllara ulaşabilen “Sade Vatandaşımız” ile, diğer sadece babasına kadar ulaşabilen vatandaşımız arasındaki fark şu: Babasına kadar ulaşabilen Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşımız “Hanedan-ı Devlet-i Osman-i” Azası, yani yedi yüz yıllık secereye sahip ve toplumumuzun öğünerek, minnetle andığı bir Ailenin mensubu ve de babasından öncesi soyunun Devletimiz kayıtlarında yok sayılmış olması ne ilginç  değil mi?

Topraklarımızda sadece iki Ailenin  kayıtlı seceresi  mevcuttur : Padişahlar sülbünden gelen Osmanlı Sülalesi ve Mevlana Celalettin Rumi Sülalesi… İlaveten de bazı Şerif yani Hz. Muhammed ahvadı ile bazı Rumeli kökenli Ailelerin ahvadları secerelerine rastlanılabilir…

Sonuçta herkes bir yerden geliyor ve de hızlı adımlarla bir istikamete doğru gidiyor ve dediği gibi eşit şekilde de sona ulaşıyor vesselam…

Neticede ise;  bu Kubbe altında nasıl bir sedanın bırakılabilmesidir. Değil mi?