SOSYAL MEDYADA YÜZLEŞMEK

Ümit G. CEYLAN 04 Haz 2020

Ümit G. CEYLAN
Tüm Yazıları
İnsan kendisiyle ne zaman yüzleşir bilir misiniz?

İnsan kendisiyle ne zaman yüzleşir bilir misiniz? Herkesin kendisi gibi olmadığını anladığı bir gün kendine döner ve bakar; ben kimim diye sormaya başlar. Çünkü o güne kadar herkesi kendi aynası sanmıştır. Herkeste kendini gördüğünü sanmıştır. Ne zaman bu farkındalığı yaşar insan? İşte bu herkeste farklıdır. Kimi hiçbir zaman bu farkındalığı yaşamaz. Kiminin umurunda bile değildir yüzleşmek. Ancak gerçekleri keşfeden akıl sahipleri için bir adalet vardır. O da kendilerine yapılan adaletsizliği günün birinde görmek ve yüzleşmek. Çünkü bıçak kemiğe dayanmıştır; kendisine zulmedildiğini anlamıştır. İşte bundan sonra o kişide, kendisiyle yüzleşemeyenleri çırılçıplak görebilme kabiliyeti gelişir.

Sosyal medya krallığı

En büyük krallık, kendi gerçekleri ile yüzleşemeyenlerin cirit attığı bir ortamdır sosyal medya. Maalesef bu kadar ağır konuşmak zorundayım. Bir baltaya sap olamayanları kral olacaksın diye sosyal medyanın kralı yaparsanız o da yüzleşmekten korktuğu gerçekleri örtmek için bu alanda sahte tatmin duyguları yaşar. Gerçek hayatında yüzleşmekten kaçanların cirit attığı sosyal medyada, nasıl olsa kimse ona gerçek yüzünü soramayacak ve anlamayacaktır. Gerçek hayatta sorumluluktan kaçanların rahatlıkla sosyal medyada sorumlu gibi davranmaları sadece sanaldan ibarettir. Sosyal medyanın şu son iki aydır çöplüğe dönmesi yüzsüzlerin yüzsüzlüklerindendir.

Herkes mi böyle?

Elbette herkes aynı değil. Sosyal medya canlı yayınlarla yüzleşemeyen ve yüzleşenlerle dolu. Zaten işi medya olan, iletişim uzmanı olan ve yıllardır gazetecilik, TV gazeteciliği, radyo ve benzer alanlarda varlık gösteren aklı başında insanları ayrı bir yere koyuyoruz. Ben son üç aydan bahsediyorum. Pandemiyi fırsat bilip, pıtrak gibi malum bir sosyal medya markası üzerinden, canlı yayın yapanlar daha önce yokken bir anda ortaya çıkıverdiler. Bir zamanlar her yerde sucuların çoğalması gibi su markalarını satan dükkanlar açılmıştı. Ama bekledik, gördük çoğu sonradan kapandı. İşini yapan iletişim ve medya uzmanlarının işlerini yaptıkları için bu alanda var olmaları anlamlıdır ancak, sırf bu bir furyadır karizma yapayım diye ortalığa atılmak da sonları sucu dükkanları gibi olacaktır. Sosyal medyada moderasyonun profesyonel iletişim ekiplerince bilinçli bir şekilde hedef gözeterek ve gerçekten yapılan işe uygun gerçek ve anlamlı hedefler koyarak yapılması gerekir.

Moderasyon madarasyon olmasın

Popüler kültür malum haz ve hız çağı. Anlamın yitirildiği bir çağ. Bir anlığına herkes ünlü olacak diyen Pop Art’ın ilham kaynağı Andy Wharol’un dediği gibidir popüler olmak. Kendi gerçekleriyle karşılaşmaktan korkanların, kolayca hakikat gibi ortada dolaşabildikleri, afişe olabildikleri bir devir. Algı ile yönetilebilen retorik ile kitleler bulabilen bir illüzyon çağı. O yüzden moderatör soruları kendi gerçeği üzerinden sorar ve bu soruda gerçekle yüzleşmekten ürkmüyorsa madara olmaz. Ama bazen öyle sorular, yorumlar, cümleler çıkıyor ki moderatörün düşünce dünyasından işte orada mim diyor ve yüzleşemeyen biri ile karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz.

Gerçek hayat

Yüzleşmek insanın kendine samimiyetini açıklar. Hatalarını, sevaplarını, yanlışlarını sözde değil, özde yüzleşebilmek zahmet ve emek ister. Hayat, sanal dünya gibidir yüzleşmekten kaçınanlar için. Onlar zaten sanal hayatın içindeyken de sosyal medyada el değmeden, saflaşmadan, sarılmadan bu hayatı kolaylıkla sürdürebilirler. Yani sosyal medya ile gerçek hayat arasında onlar için bir fark yoktur. Yüzleşemeyen ne gerçek hayatta ne de sosyal medyada asla yüzleşemeyecektir. O yüzden arınmak gerekir. Sosyal medyada zamanın büyük bölümünü geçiren ve hayatını sosyal medyada kurgulamış olanlar için yardım gerekiyor. Kendisiyle yüzleşmeyen gölgesinden korkup kaçan insan paranoyasına düşecektir. İnsan aynaya baksın ve yüzleşsin ya da bir bilene danışsın ve yolunu düzgün çizsin ki hakikate erişsin vesselam.

NEFES ALAMIYORUM

Haksızlıklar, adaletsizlikler, yalanlar ve tüm bunlar karşısında sistem tarafından susturulan yığınlar hale getirilen insanlığın ayağa kalkışıdır; Nefes Alamıyorum. Amerika kıtasının nasıl kurulduğunu bilmeyen yoktur. Kıtada yaşayan yerli halkın nasıl asimile edildiğini de bilmeyen yoktur. Amerika’ya ayak basan bu barbarların yaptığı zulümler karşısında yerli reisin verdiği cevap bugünü anlatır gibidir; bir gün ruhlarımız geri dönecektir. Dedelerinin yaptığı vahşice katliamlar şimdi kendilerine geri döndü. Hani hep denir ya bumerang gibi geri döner iyilik de kötülük de. Çünkü doğanın işleyişi bu şekildedir. Er ya da geç Allah’ın zamanı işler ve gereken adalet yerine gelir. Kimsenin şüphesi olmasın. Sabır edenler her zaman Hak’ın yerini bulduğuna şahit olacaklardır.

KUŞUM

Kuşlar mı özgürdür gökyüzünde, yoksa sapanla vurulmak mıdır!..  Çocuklar mı özgürdür masumiyetinde, yoksa bomba yemek midir!.. Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de. Bir yerden bir yere göç eden göçmen kuşlar ve leylekler; onları pusuda bekleyen kartallarla şavaş ederler. Bu dünyayı kirletmeyin beyler, ağalar, paşalar, eli kanlı generaller. Yeter!..  Mazlum bir çocuğun ahı tutar mı tutar; milyonlarca ölen mazlum insanlar adına “Sizi Allah’a şikayet edeceğim” der. Kıyıya vuran masum bir çocuk cesedi; bu ölen masum çocuk hepimizin kabahati. Zulme karşı çıkmak, direnmek; “Vah vah!” demekle olmuyor. İçimizdeki yara büyüdükçe büyüyor. Aklıselim olan diyor ki; elinden geldiğince iyilik yap, elinden gelildiğince kötülükleri ve insana yapılan zulümleri sustur. İnsan etten ve kemikten değil; bir can taşıyor insan, onu yaşatan ruh ve can. Bir de kapanmayan bir yaramız var durmadan kanayan!.. Bu akşam bir kuş var pencereme konan. Belli ki sevgiye, şefkate, merhamete ihtiyacı var inan!.. Belki kursağı boş, belki susuz, belki yuvasız, belki de aç, belki yaralı ve bi ilaç!.. Sordum kendi kendime; sureti halde işte güzel bir kuş penceremden parmaklarıma konmuş. Görünen o ki; bir de bunun sırrı var. Sanki sırrı sureti ben gibi. Onunla aynı frekanstayız. Ne farkeder ki birbirimizi anlayan ruh ikiziyiz. Ben dertli bir insanım; o ise bir güzel yaralı kuş.

MUTFAK BEZİ

Bu salgın bize gösterdi ki aslında çok az şeyle hayatımıza devam edebiliyoruz. Az para ile az kıyafet ve az alışveriş ile yaratıcılığımız da gelişti. Bir arkadaşım evdeki artık kumaşlardan mutfak bezi yaptığını bunu büyük bir mutluluk ve keyifle anlatıyordu. Çünkü arkadaşım kendi evi için kendi elleriyle bir şey ortaya çıkarması hayatına anlam katmıştı. Hatta “çok da güzel ve kullanışlı oldu” dedi çocuksu bir sevinçle. İnsanın zor anlarda, rutinleri alt üst olunca konfordan kopunca yaratıcılığı da artıyor. Bu da daha sağlıklı olmamız demektir. Yaratıcı insan, yaratıcı düşünebilen, becerilerini harekete geçirebilen demektir. Aksi takdirde konfor bizi hazırcılığa itiyor. Bir mutfak bezi deyip geçmeyelim. Mutfak bezini diken kişi bir daha bunu alışveriş listesine eklemeyecektir. İnsanlık kodlarımıza geri dönersek eğer daha azla daha mutlu yaşarız. 

ARTI – EKSİ

İKİ FOTOĞRAF VE İKİ FARK

Artı

Fotoğrafta, Türkiye Tanzanya Büyükelçisi Sayın Ali Davutoğlu’nu evladı Osman ile görüyoruz. İkinci dönem görevini bitirmek üzere olan Davutoğlu’nun eşi de Tanzanya’da Mama Turkey olarak biliniyor. Biraz sosyal medyada dolaşın ne demek istediğimi anlayacaksınız. Büyükelçimiz ve oğlu Osman ile olan şu birlikteliğinin güzelliğine bakın. Görev yaptığı Tanzanya’da ailecek yetimhaneden Osman’ı evlatlık alan bir Türk ailesi onlar. Türk’ün ve Müslümanlığın zirve noktasını gösteren bu insanlığın fotoğrafını sizinle paylaşmak istedim. Elbette bu Türklerin yüksek adaletinin sadece bir fotoğrafı. Bu fotoğraflardan sayısız miktarda olduğunu biliyoruz.

Eksi

Aslında hiç de paylaşmak istemediğim ama aradaki farkı vurgulamak açısından yer verdiğimiz bu utanç fotoğrafını bakın görün diye buraya koyuyoruz. Batı hiçbir zaman medeni olamadı ve olmayacak. Batı’nın ABD’de Amerika kıtasındaki yerli halka yaptığı asimilasyon zulmünün üzerini ne kadar kapatsalar da bir yerlerinden pörtlüyor. İşte bu son olay da bunu gösteriyor. ABD’li polisin içindeki kin, nefret tohumları onun ataları olan sömürgecileri anlatan sadece bir fotoğraftan biri.

MUHABİRİN HASSASİYETİ

İstanbul’un fethinin kutlamaları vesilesi ile Ayasofya Caminde yapılacak olan tören için hazır bulunan seküler bir TV kanalının muhabiri hanım başına bir eşarp almıştı. Mütedeyyin olduğunu bildiğimiz bir başka kanalın hanım muhabirinin başında herhangi bir örtü yoktu. Bu elbette zorunlu olan bir şey değil. Her dinde mabede girerken hanımlar başlarına saygıdan ve de gelenekten ötürü bir eşarp başlarına alırlar. Bu kültürel bir reflekstir. Yerel muhabirler de kültürün bir aynası bir yansımasıdırlar. Hitap ettikleri kesime beden dilleri ile de mesaj verirler. Bu yüzden muhabirler sıradan bir haber aktarıcısı değildirler. İletişim bir bütündür ve izleyicisi tarafından dikkatle takip edilir.