Vakıf Katılım web

SÖMÜRGECİLİKTE 4.0 DÖNEMİ

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Üçüncü evrede Osmanlı'yı yıkanların hesaplayamadığı bir şey oldu. Aslanın yavrusu aslan olarak Türkiye, hâfıza kaybından kurtuldu ve ekopolitik bitkisel hayattan çıktı.

Konu teknoloji ve endüstri olunca, herkesin ağzında bir “4.0” terimi var. Bu 4.0, teknolojinin 21. yüzyılda ulaştığı seviyeye ve Sanayi Devrimi’nin dördüncü evresine karşılık geliyor. Yenilenebilen enerji, yapay zeka, akıllı makineler, vb. birçok kavram da bu 4.0’ın içinde anılıyor. Örneğin artık dördüncü nesil uçaklar ve otomobiller üretiliyor.

Şimdi teknolojiyi bir kenara bırakalım, çünkü yazının başlığından da anlaşılacağı gibi, konumuz sömürgecilik. Günümüzde sömürgeciliğin de 4.0 evresini yaşıyoruz. Buna Üçüncü Milenyum Sömürgeciliği de diyebiliriz. Sömürgecilik 4.0’dan önce, ilk üç evreye bakalım ve bu dördüncü evre dâhil hepsindeki ortak noktaya dikkat çekelim.

Sömürgecilik 1.0

Sömürgeciliğin birinci evresi, Haçlı Seferleri’ne denk gelmektedir. 1096 yılında “Kudüs’e Müslümanlardan kurtarmak” mâzeretiyle harekete geçen Haçlılar, acaba neden 638 yılında Hz. Ömer zamânında fethedilmesinden sonra tam 458 yıl beklemişlerdi? Kısaca cevap vereyim, çünkü 1071’deki Malazgirt Zaferi’nden sonra bölgenin sosyoekonomik yapısı değişmiş ve Haçlı zihniyeti bundan rahatsız olmuştu. O zaman sâdece Avrupa ile sınırlı olan Batı Dünyâsı, kendi hâkimiyetlerinden sosyoekonomik sistemin tehdit altında olduğunu fark edip Haçlı Seferi adı altında harekete geçmişti.   Bu mevzu, başlı başına bir tez konusu olduğu için şimdilik geçiyorum.

Sömürgecilik 2.0

Sömürgeciliğin ikinci evresi, Avrupa’nın taktığı isimle, “Coğrâfî Keşifler” ile başladı. “Avrupa’nın taktığı isim” diyorum, çünkü Avrupa’nın 1492’den itibâren gittiği o yerler, başta İslâm dünyâsı olmak üzere diğer ülkelerde zâten biliniyordu. Avrupa ilk defa kendi gitmiş gibi ukâla bir pişkinlikle bu topraklara “kral adına” el koydu. Daha doğrusu, el koyabildi, çünkü Avrupa’nın işgâl edip soykırım yaparak el koyabildiği yerler, Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya ve Kuzey Afrika’nın aksine korunmasızdı. Başka bir deyişle, bu coğrafyalar Türk devletinin o zamanki ismi olan Osmanlı’nın koruması altında değildi. Avrupa’nın ortasına kadar ilerleyen Osmanlı’nın oluşturduğu baskısı, onları denizaşırı yollar aramaya itti. Onlar da çok sevdikleri altın ve gümüşü buldukları topraklara ayak bastılar. Buralardaki zenginliklerle eski ve karanlık kıtalarını aydınlattılar. Pamuk yetiştirmeyen İngiltere, kumaşlarıyla nam saldı. Bataklıkta kurulan Hollanda ve Belçika, Afrika’dan gelen değerli taşlar ve Amerika’dan gelen hammaddelerle zenginleşti. Ama bu süreç, 17. yüzyılın sonuna kadar sürebildi.

Sömürgecilik 3.0

Dünyânın zenginliklerini emerek sömüren Batı’nın kurduğu düzen, durağanlaşmaya başlamıştı. Duran her şey çürür, kuralı ekonomide kendini gösterdi. Avrupa, 1492’den sonra ipini koparıp tüm dünyâya saldırmıştı, ama kendi topraklarında pek de rahat değildi. Kendi evine giderken yolunun üstünde onu zararsız eden bir şey vardı: Osmanlı.

Osmanlı, bu yolun üstünde durmaya devam ederse, Avrupa’daki durgunlaşma durma noktasına gelecekti. Bu yüzden Osmanlı hedef alındı. İki yüz yıl kadar süren bir dönemde önce Osmanlı’nın sağından solundan geçtiler. Sonra da tamâmen kaldırdılar. Geriye kala kala, eli kolu bağlı, cumhuriyet adını alan bir devlet kaldı. 21 Ocak 2018 târihli “Küçük Türkiye’nin İşletim Sistemi: CHP” başlıklı yazımda ele aldığım gibi, Türkiye Cumhuriyeti âdeta yol kenarı dinlenme tesisi hükmündeydi.

Osmanlı’yı yıkmak için çıkardıkları 1. Dünya Savaşı’nın eksiklerini 2. Dünya Savaşı’nda tamamladılar. Dünya, Türklerin rol almadığı bir sistemde iki kutba bölündü. Avrupa merkezli Batı, “bir sana, bir bana” diye dünyâyı bölüşürken, mazlumların sesini duyan olmadı.

Bu süreçte küçük ülke olmaktan kurtulmak isteyen Türkiye, yaptığı her hamlede darbe yedi. Uçak ve otomobil fabrikaları kapatıldı. Üniversiteleri, ya anarşist kampı gibi çalıştı, ya da öğrencilerin başörtüsüyle meşgul edildi. Almanya’yı iki dünya savaşından sonra on yılda ayağa kaldıran mühendisler bizde de vardı, ama nedense “intihar ediyorlardı”.

2. Dünya Savaşı’ndan sonra sömürgeciliğin yan etkileri olarak görünüşte bağımsız devletler kuruldu. Efendileri, eski kölelerine(!) vatandaşlık hakkı verdi. Onları spor ve müzikte ön plâna çıkartıp ağızlarına bir parmak bal çalındı. Ama duran her şey çürür kuralı, kendini bir daha hissettirdi. Özellikle Soğuk Savaş sonrası başlayan dönem, sömürgeciliğin üçüncü evresi için çanların çalması demekti.

Ve Sömürgecilik 4.0

Üçüncü evrede Osmanlı’yı yıkanların hesaplayamadığı bir şey oldu. Aslanın yavrusu aslan olarak Türkiye, hâfıza kaybından kurtuldu ve ekopolitik bitkisel hayattan çıktı. Avrupa Birliği ile bir daha yengeç sepeti hâline gelen Avrupa ve Batı, Ortaçağ’daki derebeylik dönemini hatırlatan çıkmazlara girmiş durumda. Bolluk ve refâhın yan etkisi olarak yeni nesil, uğruna çalışacağı ve fedakârlık yapacağı değerlerden mahrum. Sosyal güvenlik çökmüş durumda. Avrupası’yla Amerikası'yla Batı dünyâsı, tam bir Lâle Devri sonrasını yaşıyor.

Bu durumdan kurtulmak için, filmi geri sardığında gördüğü gerçeğin genç ve dinamik yansıması olan Türkiye Cumhuriyeti’ne saldırıyor. Son on beş yılda yapılan saldırılara rağmen “yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer” ile dosta güven, düşmana korku veren bir Türkiye var. 1096’da Haçlı Seferi’ni başlatan faktör, günümüzde Türkiye olarak karşılarında. “Vesâyet Yumağında Türkiye” başlıklı bir önceki yazımda belirttiğim gibi, 20. yüzyılda sömürge sistemiyle vurulan prangalar tek tek çözülüyor. Sömürgeci Batı, sömürgeciliğin önceki evrelerinde çekirge gibi sıçradı ve kendini kurtardı.

Üçüncü Bin Yıl, yâni Milenyum, tam bir “ya herru, ya merru” şartlarının yaşandığı olaylarla başladı. Batı’nın da üç yüzyılda kurup tüm dünyâya yaydığı sistemden kurtulmak için dünya adına bir şans var elimizde. Bu şansın adı yine Türkiye. Türkiye’nin sâdece bir ülkenin adı olmaması gibi, Batı’nın önündeki en büyük engelin Türkiye olması da inkâr edilemeyecek bir gerçektir. Türkiye, önce Selçuklu, sonra Osmanlı, şimdi de Cumhuriyet gibi farklı isimlerle olmasa da, Batı’nın işgâl ve sömürgeciliğinin önünde tek engel olmuştur.

Önümüzdeki bir ay içinde yüzlerce yıllık sömürgecilik ya bir daha güçlenme fırsatı bulacak ya da sömürgecilik dağının en büyük kayası kopup yuvarlanacaktır. Türkiye’de değişen sistemin uygulamaya geçmesiyle, dünyânın yönetim tarzı makas değiştirme fırsatı bulacaktır.