​ŞİMDİ ONLAR DÜŞÜNSÜN!

Murat BAŞARAN 15 Ara 2017

Murat BAŞARAN
Tüm Yazıları
"Trump'ın Kudüs açıklaması neyi değiştirdi?" diye soranların yeni meşgalesi İslam İşbirliği Teşkilatı bildirgesini de aynı bakış açısıyla hırpalamaktan ibaret.

 “Trump’ın Kudüs açıklaması neyi değiştirdi?” diye soranların yeni meşgalesi İslam İşbirliği Teşkilatı bildirgesini de aynı bakış açısıyla hırpalamaktan ibaret. 

“Kudüs zaten işgal altındaydı ve hala işgal altında!” sızlanması fanatik taraftarların futbol yorumu seviyesinin ötesinde bir anlam taşımıyor. 

Siyasette ve hele uluslararası siyasette pozisyon tutmak veya muhataplarının pozisyonunu onlara rağmen açığa çıkarmak ustalık isteyen bir sanattır. 

Venezuela Devlet Başkanı Maduro’yu da Suudi Arabistan Kralı ve veliahdını da bilmemize rağmen artık daha iyi tanıyoruz ve hangi pozisyonda olduklarını bütün dünyaya altını kalın kalın çizerek göstermiş oluyoruz. 

Diğer taraftan Türkiye’nin, İslam Alemi’nin doğal lideri oluşu bir kez daha beyinlere kazınıyor. 

Bu gerçeği, şu sıra çok kritik dengeler üzerinde yürüttüğümüz siyasetin taraflarına da tekrar hatırlatıyoruz.

Hadiselere CHP’li vekil Öztürk Yılmaz gibi yaklaşanlar elbette yukarıdaki sorularla oyalanırlar ve hatta hükümeti eleştirmek adına “O zaman 1948’de İsrail neden tanındı?” gibi komedi mi dram mı olduğuna karar vermekte zorlanacağınız sözler sarf ederler.

Başbakanımız Binali Yıldırım’ın bütçe görüşmelerinde anlattığı fıkradaki gibi “Neresini düzelteyim?” diye şaşırıp kalırsınız…

CHP’nin lideri ve kadrolarının şu anki hali Türkiye’de solun bittiğinin tescilidir.

Kim ne derse desin, hadiseler bizi haklı çıkarıyor. 

Ortadoğu’da barış mı lazım?

Tek çare Türkiye…

Çünkü bir yandan DEAŞ’ı kurup sonra onunla mücadele sahtekarlığı, bir yandan PKK ve türevlerine silah yardımı yapıp sonra “Barış Gücü” aldatmacası, ABD’nin ahlaksız ve kaypak tavrıyla savaştan ve zulümden yana olduğunu net bir şekilde gösteriyor. 

Tayyip Bey’in Trump’a seslenişindeki, “Güçlüyüm öyleyse haklıyım diye düşünüyorsun. Yanılıyorsun. Haklıysan güçlü olursun” gerçeğini içimize sindirmemiz lazım. Evet haklı olan biziz ve onun için çok güçlüyüz. 

İçimizdeki kayıtsız/ şartsız Amerika hayranlarının karaktersizliği, o sözde süper gücü güçlü kılmıyor ve bizi de zayıflatmıyor. 

Hem Türkiye’de hem dünyada saflar netleşiyor, kimin kimden ve neyden yana olduğu stratejik bir bilgi olarak önümüze geliyor. Haklılıktan kaynaklanan gücümüz bu bilgiler sayesinde kristalize oluyor. 

Kime arkamızı dönmeyeceğimizi daha iyi biliyoruz.

Bazı resmi kaynaklardaki Kudüs ve İsrail’le ilgili kayıtları eleştiri olarak paylaşanlar, İsmet İnönü’nün hangi akla hizmetle İsrail’i ilk tanıyan Müslüman ülke olma rezilliğine imza attığını tartışmıyor. Veya Demirel’in Kudüs’te İsrail’le yaptığı görüşmeleri…

Sıfır veya az kullanılmış pırıl pırıl beyinler Türkiye’yi kuruluşundan beri AK Parti’nin yönettiğini varsayıyor herhalde. 

Evet Amerika, güvenilmez ve dünyanın hiçbir yerindeki problem için çözüm değil aksine problem kaynağı… Avrupa keza Türkiye’ye karşı sergilediği tarihsel tavrıyla Amerika ve İsrail ekseninde oyuncak olduğunu, ciddiye alınacak bir tarafının bulunmadığını ortaya koyuyor.

Batı diye ağzının salyaları akan ebleh çağdaşların cevap vermesi lazım.

Amerika ve Batı’dan hayır yok kimseye. 

Ne yapacağız o zaman?

Türkiye ve Türkiye’yi yöneten iktidar böyle bir acziyet içinde değil.  

Ne yapılacaksa yapıyor/ yapmaya çalışıyor.

Bir yandan seviyesi yerlerde sürünen muhalefetle uğraşıyor, bir yandan metal yorgunluğu diye tanımladığı yıpranmışlığına çareler arıyor, bir yandan da hedeflerine doğru yürüyor, dünya şartlarına göre de en doğru ve en akıllıca tavrı cesurca alıyor. 

Mahmud Abbas’ın sonuçları açısından faydalı nadir toplantılardan biri olarak hakkını teslim ettiği İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Toplantısı, çok kısa zamanda ve etkili bir şekilde gerçekleşmesi bakımından Türkiye’nin yüz akı olmuştur. 

Alınan kararlar için Devlet Bahçeli’nin “"Türkiye'nin öncülüğünde ve Sayın Cumhurbaşkanı'nın çağrısıyla toplanan zirvede ABD-İsrail kumpasının tüm yönleri deşifre edilmiş, Kudüs'ü tasallut altına almak için devreye giren siyonist emellere tesir düzeyi yüksek tepki gösterilmiştir. Bu gelişme oldukça umut ve memnuniyet vericidir. ABD yönetiminin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyan skandal kararının reddiyle birlikte kınanması birlik ve dayanışma ruhunun temerküz ve tecellisidir. Birleşmiş Milletler kararlarına, uluslararası antlaşmalara açıkça aykırı olan ABD zorbalığının tarih, vicdan ve hukuk karşısında hükümsüz olduğunun vurgulanması değerli, dengeli ve isabetli bir değerlendirmedir. Ayrıca, başkenti Doğu Kudüs olan egemen ve bağımsız Filistin devletinin teyidiyle birlikte dünyaya tanınması yönünde çağrıda bulunulması zalimlere okkalı bir şamar, muazzam bir cevaptır" şeklindeki açıklaması, devlet adamlığı ciddiyetinin mücessem halidir ve Türkiye’nin iktidar açısından alternatifsiz olmadığının ispatıdır. 

Ve Tayyip Bey’in konuşmalarında Filistin’in başkenti olarak Doğu Kudüs değil de sıklıkla bir bütün olarak Kudüs ifadesini tercih etmesi, akıl ve zekâ ürünü bir tavırdır. Anlayan anlıyor…