SEYİRCİ YOLU...

Sezai ŞENGÖNÜL
Tüm Yazıları
"Keşif-Çanakkale" filmi 19 Ekim'de yani 2 gün önce vizyona girdi. Hafta ortası galasına gitme imkanım da oldu. Bir güzel de seyrettik hani. Kalabalıktı...

Günümüz şartlarına uyarlı ve ihtiyaç duyulan bir boşluğu dolduracak bir film olmuş. Altını çiziyorum, filmin karelerine günümüz gençlerinin profili net bir şekilde yansımış. Öyle oluş nedenleri de. Aslında her insanın farklı karakter taşımasına, farklı eğitim, kültür almasına rağmen hayattaki bir boşluğu o haliyle bir şekilde doldurduğunu, lakin kıymeti normal yaşam şartlarında yeterince bilinmeyen ya da hor görülen bazı hal ve hareketlerin hayati önem taşıyan bazı anlar, olaylar esnasında çok kıymet ifade ettiğine de işaret eden bir film olmuş. Üç gencin aslında ilginç bir bilgisayar oyunu ile kendilerini keşfetmesi, iç dünyalarına inme imkanı bulmaları. Farklı bir zaman diliminde yolculuk yapıp, Çanakkale Savaşı’nın yaşandığı o dönemin içinde kendilerini bulmalarını konu alan güzel bir film olmuş kanımca. Gençler tam savaşın ortasındayken aslında asıl benlikleriyle yolları kesişiyor... Onunla yüzleşiyorlar... İlk 10 dakikası durgun su gibi... Sabırla izlemeniz gerekiyor, çünkü o altyapı üzerine kurgulanmış senaryo... Ondan sonra akıntı başlıyor ve sizi kapıp alabildiğince sürüklüyor... Duygu dolu kimi sahneler ve bazı mistik olaylar da bazı karelerde karşınıza çıkıyor...

Proje danışmanlığını Avni Özgürel'in üstlendiği bu film şu günlerde vizyonda... Seyirci yolu gözlüyor...  Öncelikle anneler, babalar ve gençlerin seyretmesi gereken bir film bence... Çok mesajlar içeriyor derinlemesine.

***

Kıymetli bir şairi daha geçtiğimiz hafta içi son yolculuğuna uğurladık. Bahaeddin Karakoç'u. Hani derler ya; "bir kötülüğünü görmedim" diye, öyle bir insandı benim nazarımda. Kendine etmişse orasını bilmem. Nasip oldu, yıllarca edebiyat üzerine, memleket üzerine sohbetler ettik defalarca, karınca kararınca.. Hatta bir-kaç şiir gecesi ve programına beraber katıldık. Program yaptık. Rahmetli Sacid Onan, Nurullah Genç, Aşık Feymani ve başka bir iki arkadaş ile. İki defa kendisiyle röportaj yapma imkanım oldu. Bir tanesini geçmişte yayımlanan bir röportaj kitabıma aldım. Bazı haber sitelerinde bir diğerini de yayımladım. 

Bunlardan biri belki Türkiye'de ilk olacak türden bir söyleşiydi, sohbetti. Biraz farklı bir formatta idi. Hatta adına da "Alfabetik söyleşi" demiştik. Türk alfabesindeki her harfin Bahaeddin Karakoç'ta, ilk duyduğu, söylendiği anda aklına getirdiği çağrışımları yansıtan bir söyleşi idi. Kısa, az-öz olarak ve bu harflere karşılık gelen aklındaki cevapları vermişti. Diğeri de normal formatta bir röportaj idi.  "Sormak Lazım" isimli kitabımda; 2011 yılında yayımlamıştım. Hoş, samimi söyleşiler her ikisi de...

Ayrıca "Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman" isimli şiirini çok severdim rahmetlinin... Sanırım en popüler olan şiiri de bu idi. O şiirin nerede yazıldığını çok merak ederdim hep, daha sonra bunu bir röportajda kendisine de sormuştum, kendisi de cevaben; "İstanbul'da Çamlıca tepesine oturdum ve ıhlamurları koklayarak yazdım, daha doğrusu süreç orada tamamlandı, Çıban orada patladı diyelim" demişti... O merakımı da öylelikle gidermiştim...

Allah Rahmet eylesin...  Sevenlerine, evlatlarına da, akrabalarına da sabır versin. Anı mahiyetinde yazacak konu çok, Bahaeddin Bey ile ilgili... Ara ara ve onu özlediğimizde, özlem giderme adına, anma adına ileride bunları da yazarız, umuyorum ki. 

Ülkemizde iyi bir fotoğraf sanatçısı olan Ara Güler de aynı günlerde rahmetli olmuş. Onun da sevenlerine başsağlığı diliyorum. Sağlıcakla kalın.