Vakıf Katılım web

SEVERİM KİRKOR'U

Refik ERDURAN 13 Haz 2016

Refik ERDURAN
Tüm Yazıları
Rahmetli Savaş Ay dinletmişti bana "Mani oluyor halimi takrire hicabım" ("Halimi anlatmaya utanıyorum") diye başlayan Osmanlı şarkısını.

Rahmetli Savaş Ay dinletmişti bana “Mani oluyor halimi takrire hicabım” (“Halimi anlatmaya utanıyorum”) diye başlayan Osmanlı şarkısını. Atatürk’ün besteyi çok sevdiğini söylemişti. Kimin bestesi olduğunu sormuştum.

“Tatyos Efendi’nin… Ne o? Ne şaşırdın?”

Gündemde Ermeni açılımı vardı o günlerde. “Açılıma karşı mısın yoksa?” diye takılmıştı. “Yeminli Ermeni düşmanlarından değilsin inşallah?”

“Ağzını topla” demiştim dostuma.

Faşizmin en çirkin ve ahmakça belirtisi olduğu için, ırkçı sanılmaktan ödüm kopar. Savaş Tatyos Efendi’nin Türk müziğine harika besteler armağan ettikten sonra unutulup gitmesine üzülüyor, değerbilmezliğimizi her fırsatta yazıyla kınıyordu. Açılımla falan ilgili değildi bu. Kendi geçmişimize ve kültürümüze duyarsızlığımızın vurgulanmasıydı. Hani “Kavgayı kim çıkardı?” diye tartışa tartışa bir dostunuzdan kopmuşsunuzdur da, ortak insanlık yanınızı hatırlatan bir incelik belirtisine rastlarsınız günün birinde… Vaktiyle size gönderdiği bir mektup, bir fotoğraf, bir küçük armağan olabilir bu. Yüreğiniz sızlar. Savaşın söz konusu ettiği şarkı Türk-Ermeni ilişkileri konusunda öyle  bir şeydir kafamda.

Robert Kolej’deki sınıflarda Ermeni, Rum, Yahudi, Kürt, Laz arkadaşlar çoktu. Kimse kimsenin “ne” olduğunun farkında değildi; daha çok Deve, Hindi, Ayı gibi zoolojik ünvanlar yaygındı. Vahram Dikran Çerçiyan el yazısı öğretmenimizdi; saatlerce değişik kalemlerle çeşitli kavisler çizdirerek canımıza okurdu ama, el yazım çoğu kişininki gibi reçete şifresine benzemediyse onun sayesindedir. Sevimsiz bir öğretmen yüzünden matematikten soğumuştum; çuvallıyordum sınavlarda. Meğer matematik Çerçiyan’ın özel merakıymış. Bir ay kendi dersinden sonra o konuda da çalıştırdı beni. Ondan sonra notlarım düzeldi.

Dersleri asmak isteyenler yatırılmak için uydurma sağlık sorunlarıyla okulun küçük hastanesine başvurur, ateşleri yoksa aspirin yutturulup geri çevrilirlerdi. Kirkor adlı yaşlı bir hademesi vardı oranın. Edepsizliklerle onu kızdırmak oğlanların eğlencesi olmuştu. (Edepsizliğin derecesini merak ederseniz, affınıza sığınarak örnek: “Kirkooor! Ben olmasam sana kim k..?”) Zavallıcık kızar, sesleneni kovalar, yakalayamaz, sonunda gülerdi. O hınzırlığa katılmadığım için severdi beni. “Ateşine baktım, 38” diye Amerikalı hemşireye yalan söyler, bir iki gün misafir ederek derslerden kurtarırdı. Ermeni açılımlarına nasıl katılmam

Savaş Ay’ın takıldığı bir ayrıntı da vardı. Kanun ve keman virtüözü Tatyos Efndi’nin kayıtlara “çalgıcı” diye geçirilmiş olmasına kızgındı. Bizde sosyal rütbe belirten ya da egoya dokunan sözcükler önemlidir. Kime siz, kime sen deneceği çok ince çizgilerle belirlenmiştir. (Ama bir yabancıya açıklamakta güçlük çekeceğimiz alışkanlıklarımız vardır. Alttakine sen, üsttekine siz denir de, büyüklük bir noktayı aşınca “sen” uygun olur yeniden. Anıtkabir defterine “Atam rahat uyu” yazılır. Allah’a dua ederken “Yarabbi, bana sabır veriniz” demek tuhaf kaçar.)

Uğraşların adlandırılmasında egolar özenle kollanmakta. Mühendislerimiz hep “yüksek” tir. Sonra öyle şeylere Frenk havası eklendi. Bugün “veteriner” dostlara baytar derseniz başınız derde girebilir. “Kuaför” olmayan berber kaldı mı Türkiye’mizde? Gerçekte önemli olan ise sözcük değil, uğraşın topluma katkısıdır. Savaş kendini üzmeseydi. Tatyos Efendi’ye birileri çalgıcı demiş olsalar da, onun yaşayan müziği dinleyenleri mutlu edip önyargı duvarlarını aşıyor. Asıl açılım budur.