ŞANS YAVER

Osman ATAMAN 28 Tem 2016

Osman ATAMAN
Tüm Yazıları
"Yaver" sık kullandığımız bir kelime. Türk Dil Kurumu, "yardımcı ve emir subayı" olarak tanımlamış.

“Yaver” sık kullandığımız bir kelime. Türk Dil Kurumu, “yardımcı ve emir subayı” olarak tanımlamış. Darbe teşebbüsünde gördük ki, devletin zirvesi yaver seçerken şansları yaver gitmemiş. Kime kızmak lazım? “Bir yaver bile seçemeyen…” diye başlayıp eleştirmek kolay. Ve bu eleştiride elbette haklılık payı var. Ama meseleyi çözmeye yardımcı bir tavır değil. Manzaranın detayları ortaya çıktıkça, neyin nasıl olduğu gerçeği şekil değiştiriyor.

Beynimizi yoran, anlamlı, net ve değişmez bir sonuç çıkarmakta bizi zorlayan da bu. Dolayısıyla bu işi anlamakta bizim de şansımız yaver gitmiyor. Yaver ve veya yardımcı seçmekten bahsederken, yaşadığımız sürecin ruhuna uygun bir analizde fayda var. Dini kaynaklar bu konuda net bir şekilde yol gösteriyor. Mesela Kur’an-ı Kerim Nisa Suresi 58.ayet şöyle:

“Allah size, mutlaka emanetleri- işleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle davranmanızı emreder.” Bir de hadis-i şerif hatırlayalım: “Emanet zayi edildiğinde kıyametin kopmasını bekleyin!” Ya Resulallah, emanetin zayi edilmesi nasıl olur? diye sorulunca “Görev ehlinden başkasına verildiği zaman kıyameti bekleyin” buyurdu. (Buhari)

Hadi bir de tarihi anekdotla duruma açıklık getirelim. “Osmanlı’da sıradan bir kişinin üstün hizmetleri görülürse, bu kişi paşa, hatta sadrazam bile oluyordu. Amerika’da bu sistem hâlâ devam etmektedir. Kore Savaşı’nda bir Türk astsubayının üstün hizmetleri görülüyor, Amerikalı general, ona öyle bir rapor veriyor ki, (Bu raporla seni albay yaparlar) diyor. Bizim astsubay diyor ki, (Bizde öyle sistem yok. En büyük başarılarda bulunsak da, teğmen bile olamayız) diyor. Amerikan generali hayret ediyor.” Yani… Yaver seçerken de, komutana rütbe verirken de en önemli kriterin armutu olgunlaştıran “zaman” değil, “liyakat” olduğunu bilmemiz lazım. Liyakati olmayanın tecrübesi olsa ne olur? Daha fena olur. Çünkü tecrübesini de sizin aleyhinize kullanır.

Bugün milletin “inanç” temelinde ortaya koyduğu direniş ve başarının etkisiyle olacak, ben de “manevi” bir atmosferin içinden bakıyorum olaylara. “Din”in birleştirici gücünü İstiklal Savaşı’nda Mustafa Kemal Atatürk de çok başarılı bir şekilde kullanmış ve ülkemizi düşmanlardan temizlemişti. Bu yadsınamaz bir gerçek. Modernleşmenin “din”le, “iman”la çelişmediğini ve çatışmadığını da artık görmemiz lazım. Uygarlık nutukları atarak uygar olunamıyor. Bilime taparak bilim üretemediğimiz de tarihi bir gerçek olarak ortada duruyor.

Kimsenin tercihlerine müdahale edemeyiz. İnançları ve hayat biçimini güvenceye aldığı iddia edilen ve fakat milletin sırtında sopa gibi kullanılan “laiklik”ten çok önce Fatih Sultan Mehmet fetihten sonra Bizanslılara dinlerini özgürce yaşama ve adaletle yönetilme garantisi vermişti. Onun için bizim coğrafyamızda cami ile kilise ve havrayı yan yana görmek mümkün. Onun için büyük milletiz. Doğru tanımlanıp uygulandığında laiklik de kimsenin karşı çıkacağı bir prensip değil. Devlet millete hizmet mekanizmasıdır. Ve yaver seçerken işimizin yaver gitmesi için “hak” edeni arayıp bulmak, dinin de emrettiği bir düsturdur. Dedim ya bugün “manevi” bir atmosferin içindeyim. Hazret-i Muhammed “Kişi sevdiği ile beraberdir” buyuruyor. Yani sırf sevdiğiniz için liyakatsiz birini seçerseniz, öbür dünyada da onunla beraber olmayı, onun çektiğini çekmeyi göze almanız lazım. Şansımız yaver olsun.