​SAHNEDEKİ İRADE

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
W. Shakespeare, yazdığı bir komedide (As You Like It – 1603) şöyle der: "Dünya bir sahne ve bütün insanlar sadece bir oyuncu, girişleri ve çıkışları vardır ve herkes kendi zamanında pek çok rol oynar."

W. Shakespeare, yazdığı bir komedide (As You Like It – 1603) şöyle der: “Dünya bir sahne ve bütün insanlar sadece bir oyuncu, girişleri ve çıkışları vardır ve herkes kendi zamanında pek çok rol oynar.” 

Evet, bize sunulan dünya sahnesinde birçok rolümüz var. Önce bir anne-babanın çocuklarıyız. Sonra çocuklarımızın anne-babası oluruz. Çocuklarımızın çocukları da oluruz yaşlılık dönemimizde. Okulda öğrenci, otobüste yolcu, iş yerinde çalışan-yönetici, camide cemaat, bir STK’da üye oluruz. Kısacası dünya sahnesinde bir rolden diğerine geçiyor hayatımız.

Tekrarı olmayan bu tiyatro sahnesinde bize özel biricik olan kendi hayatımızın baş aktörüyüz. Aslında oyunun her aşamasında ne yapacağımız, nasıl yapacağımız yahut başımıza gelecekler belli. Çünkü oyun önceden yazılmış ve biz yazılanı oynuyoruz hayatımızda. Ancak roller aynı da olsa her birimizin performansı farklı. Zira kişiliğimizi, yeteneklerimizi ama en önemlisi irademizi katıyoruz oyunumuza.

Zekâ düzeyi ve bütün alt yetenekler, kişilik tipi ve bütün eğilimlerimiz, birer kaynaktır. Ancak yeryüzündeki bütün kaynaklar gibi bu kaynağı nasıl ve ne yönde kullandığımızdır asıl olan. İşte burada belirleyici özelliği ile irademiz devreye giriyor.

İki türlü irade var: Hayat oyunumuzun Yazarı’nın ortaya koyduğu (külli) irade ve oyunu oynarken küçük değişiklikleri yapma imkânımız olan (cüzi) irade.

Mutlak iradenin yazdığına müdahalemiz olamayacağına göre, asıl odaklanmamız gereken oyunu oynarken bize sağlanan kişisel tercih özgürlüğümüzü nasıl kullandığımızdır. Zira insan, tercihlerinden sorumludur. Bunun içindir ki insanın iradesinin nasıl etkilenebileceği konusu, tarih boyunca felsefenin, dinlerin ve psikoloji, sosyoloji, hukuk gibi bilim dallarının başlıca ilgi konularından olmuştur. 

İrade, insanı insan yapan ve sahip olduğumuz bireysel kaynakları, “iyi” ile “kötü” tercihi için kullanmayı sağlayan yegâne güçtür. Bu gücümüz istek, arzu ve dilekler olarak gün yüzüne çıkan seçme özgürlüğüdür. İçgüdülerimiz ile vicdanımızın arasındaki mücadeleye son veren de irademizdir.

Güçlü bir iradeye sahip insan; öncelikle kendi bedenini, duygularını, zihnini yönetebilen, böylece kendisini kontrol edebilen (öz kontrol) ve kendisiyle başa çıkabilen kişidir. İrade gücü, diğer kişisel özelliklerimiz gibi kullandıkça gelişir.

Bütün mesele, iradenin sonucu olan tercihlerin, bedenin mi yoksa ruhun mu emrinde olduğudur. Dolayısıyla hayat sahnesindeki her türlü rolde bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme isteğinin yönü ya “beden” ve “ben” odaklı yahut “ruh” ve “başkası” odaklı olur. Maalesef günümüz toplumlarında başkasını kendine tercih edebilme yiğitliğini, düşünce ve davranışta ortaya koyma iradesi, giderek zayıflıyor. Bunun içindir ki her geçen gün insani değerler aşınıyor ve yıpranıyor.

“Ben” odaklı olmayan güçlü bir irade, bireyi hayatının bütün rollerinde dengeli ve mutlu kılar. Güçlü irade, güçlü ideallere bu ise güçlü bir inanca ve bu yöndeki çalışmaya bağlıdır.

Bedenin emrinde olan bir irade ve tercihin, kişiyi götüreceği yer geçici olan maddi kazanımlardır. Ruhun emrinde olan irade ve tercihlerin sonucu ise psikolojik doyum ve manevi tatminidir. Ruh sağlığı bakımından bireyin ulaşacağı kalıcı mutluluk buradadır. 

Sonuç olarak hayatımızın baş aktörü olduğumuzu unutmayalım. Bütün rollerimizdeki tercihlerimizi belirleyen sınırlı irademizi ne yönde kullandığımıza kafa yoralım. İlke olarak hayatın merkezine; algıladığımız ve algılayamadığımız her şeyin sahibi olan yüce bir gücü, Yaratıcıyı koyanlar, kendilerini O’na karşı sorumlu hissederler ve sınırlı iradelerini, O’nun arzu ettiği  yönde kullanırlar. Hayatının merkezine Yaratıcı gücün dışında bir şeyi koyanlar da kendilerini ona karşı sorumlu hisseder ve ona doğru yol alırlar. Karar verme konumundaki yöneticiler ve siyasetçiler başta olmak üzere bütün rollerimizin merkezine neyi koyduğumuzu gözden geçirmeyi ihmal etmeyelim. Evet, bu güzelim coğrafyada mayalanan hamurumuzdan aldığımız güçle hayat sahnesindeki rolümüzün hakkını vermenin zamanıdır.