SAFSATALAR VE ŞARLATANLAR

ERAY YAĞANAK 28 Ara 2020

ERAY YAĞANAK
Tüm Yazıları
İnsanlığın can yakıcı bir bunalım aralığından geçtiğinin farkındayız.

İnsanlığın can yakıcı bir bunalım aralığından geçtiğinin farkındayız. Bilgi ve onun kullanımından sağlanacak fayda arasındaki zaman her geçen gün daralıyor. Hayallerimiz şimdi ve gelecek arasında sıkışıp kalma tehlikesiyle karşı karşıya.

John Dewey herhangi bir konuda uzman olanların, zaman içinde, kamu yararından soyutlanmış ve özel bilgilerle donatılmış bir sınıf haline dönüştüğünü söyler. Dewey, bu özel bilginin toplumsal konular söz konusu olduğunda bilgi olarak adlandırılamayacağını da ekler. Dewey’in tespiti bilgi ve bilginin sağladığı yarar arasındaki ilişkinin toplumsal faydaya dönüşmesi gerektiğini göstermesi bakımından oldukça önemlidir. O halde, ona göre, bir şeyi bilmek yetmiyor. Bilgiyi başkalarının anlayacağı biçimde ifade etmek, onların bu bilgiden istifade etmelerini de sağlamak gerekiyor.

Dewey’in bu tespitine rağmen bilgi ve uzman arasında doğrusal olmayan bir ilişki olduğunu düşünüyorum. Çoğu zaman bilginin mi yoksa uzmanın mı daha değerli olduğuna karar veremiyoruz. Böyle olunca da hem uzman hem de bilgi anlamını yitirir hale geliyor. Bu anlam yitiminin sonucu olarak da pazardan domates seçer gibi uzman ve bilgi seçiyoruz. Bir uzmanın söylediğini bilgi, başka bir uzmanın söylediğini de safsata olarak yaftalar hale geldik. Bu duruma, ne yazık ki, toplumun aşırı “tıplaştırılması” neden oluyor. Ortada uzman çok olunca uzmanına göre tıp bilgisi edinen insanlar çoğalıyor ve asıl sorundan uzaklaşılıyor. Herkes bir ilacın neye yaradığı, nasıl kullanılması gerektiği hakkındaki bilgiye ulaşma çabasını bıraktı. Bunun yerine o ilacın kullanımında ortaya çıkacak faydanın o ilacı üreten ülkeye göre değişip değişmediğine karar verir hale geldi. Bu durum, insan yaşamını bir ilacı üreten ülkenin güvenirliğine indirgeyen sisteme ve bu sistemin uzmanlarına karşı güvenin kalmadığının apaçık göstergesidir. Bu güvensizlik insanlık adına büyük bir trajedidir.

Ancak bu trajedi, kendi içinden, trajikomik bir durum ortaya çıkarmakta gecikmedi. Sistem, hem bilime hem bilgiye hem de uzmana olan güvenin kazanılmasının yolunu çabucak bularak sıradan insanları kendine bağlamayı başardı. Bilginin toplumsal faydaya dönüştürülmesinin kanıtını bir ilacı kendi üzerlerinde uygulamada gören bazı devlet adamları “şov devam etmeli” mantığıyla sistemin aracı olmakta gecikmediler. Onlar böyle yapmakla modern bilime, bilim insanlarına ve onun ürünlerine olan güven hakkında daha fazla şüphe uyandırdıklarının ve trajediyi daha fazla derinleştirdiklerinin farkında bile değiller.

Bir bilim dalının uzmanı olduğu iddiasıyla ortalıkta dolaşanların sosyal ve kültürel bakımdan yeni iatrojenilere neden olduklarını düşünüyorum. Bilginin sağladığı uzmanlık çocuk parkında oynayan bir çocuğun oynadığı oyundan aldığı türden bir zevk ve eğlence aracına dönüştürülüyor. Bilim insanı olmayan ve dolayısıyla da sahip olduğu bilgiyi toplumsal faydaya dönüştürecek yeterliğe sahip olmayanların ortalıkta nutuk atmaları hakkında bırakın bir söz söylemeye, zihnimizi onlarla meşgul etmeye gerek bile yok.

Hepimiz insanlığın can yakıcı bir bunalım aralığından geçtiğinin farkındayız. Bilgi ve onun kullanımından sağlanacak fayda arasındaki zaman her geçen gün daralıyor. Hayallerimiz şimdi ve gelecek arasında sıkışıp kalma tehlikesiyle karşı karşıya. R. W. Emerson’un dediği gibi, incecik bir buz tabakasının üzerinde paten kayar hale geldik. Üzerinde kaydığımız buz tabakasının kırılmaması ve karanlık sulara gömülmememiz için hızımızı artırmak zorundayız. Hızımızı içine düşürüldüğümüz dehşet halini daha da derinleştirmek için değil, asıl soruna odaklanmak ve geleceğimizin bu sorun tarafından yok edilmemesi için artırmak zorundayız. Bunun için gereken sorumluluğu alalım ve bilim adına dile getirildiği iddia edilen safsatalardan ve bilim adına konuştuğunu iddia eden şarlatanlardan kendimizi kurtaralım. Safsataların ve şarlatanların sebep oldukları tüm bilinmezliklere rağmen bilime güvenmeye devam edelim. İnsanları içine düştükleri dehşet halinden yine bilimin çıkarabileceğini unutmayalım ve “farmasötik istila”nın bizi kuşatmasına izin vermeyelim.

Not: Sosyal ve Kültürel İatrojeni ve Farmasötik İstila kavramları hakkındaki ayrıntılı açıklamalar için bakınız. Illich, Ivan. (1995) Sağlığın Gaspı, Çev. Süha Sertabiboğlu, İstanbul: Ayrıntı Yayınları