ROMA'NIN 1 GÜNÜ

Beyza Sinem ÇAĞLAR
Tüm Yazıları
Biz fanilerin ölmeden önce mutlaka görmek istediği şehirdir Roma... "Roman Holiday" ve "La Grande Bellezza" gibi kült filmlere ilham vermiş olan şehirde, siz de kendinizi bir film setinde gibi hissedersiniz.

Biz fanilerin ölmeden önce mutlaka görmek istediği şehirdir Roma... “Roman Holiday” ve “La Grande Bellezza” gibi kült filmlere ilham vermiş olan şehirde, siz de kendinizi bir film setinde gibi hissedersiniz. Peki ya, Romalı olmak nasıl bir şey? Dünyanın en turistik şehrinin sakinleri nasıl vakit geçiriyor?

Uygarlık tarihinde Roma hep en önemli yerleşkelerden olmuştur; defalarca yağmalanmış, talan edilmiş, yangınlar geçirmiş yapıların hala kendini koruyabilmesi enterasandır. Milattan önce kurulmuş şehir, tarihi ve modernliği bir arada yaşayabilen ender yerleşim yerlerindendir...

Zaten Roma’ya gittiğinizde “yapmadan dönmem” dediğiniz klasik güzergahlara uğradığınızı varsayalım: gladyatörlerin hünerlerini sergilediği Collesium’da gezmek, İspanyol Merdivenleri’nde takılmak, bir çok tapınağın olduğu Forum’da eski şehri iliklerinize kadar hissetmek, Musei Vaticani (Vatikan Müzeleri), Museo Nazionale Romano (Roma Ulusal Müzesi), Musei Capitoline (Capitoline Müzesi), Galeria Nazionale  (Ulusal Galeri) gibi dünyaca ünlü müzeleri ziyaret etmek, Piazza Navona’da zaman geçirmek, Pantheon’u görmek, Vatikan ve San Pietro (St. Peter) Bazilikasına uğramak, Fontana di Trevi’de (Aşk Çeşmesi) dilek tutup havuza para atmak, Via Condotti’deki mağazalara girip çıkmak... Gördüğünüz her tepenin üzerine çıkıp “Romalılar, yurttaşlarım!” diye halka seslenesiniz de geldi. Makarnaya, pizzaya, mozerellaya, parmesana, dondurmaya, tiramisu ve espressoya da doydunuz. Bir ay da kalsanız şehri turist gibi yaşamaktan sıkılmayacağınızı düşünüyorsunuz. Eve;, Roma’ya Giriş 101 dersini tamamlamış bulunuyorsunuz.

Peki ya gerçek Romalılar ne yapar? Bu şehirde yaşamak nasıl bir şeydir? Bunu en iyi şehrin lokallerinden öğrenebiliriz dedik ve peşlerine düştük.

Bir kere Roma’nın yerlileri, turistlerle yaşamaya çok alışmış; çok yardımseverler, önyargılı yaklaşmıyorlar, negatif bir tavır takınmıyorlar, şehirle ilgili ne sorsanız sıkılmadan, detaylıca anlatıyorlar. Turizmden kazanılan gelirin de oldukça farkında olduklarından, tarihi eserlerin korunmasına da çok özen gösteriyorlar.

Bu açık hava müzesinde tarihe bu kadar yakın olmak, aslında oldukça enterasan. Binlerce yıllık kalıntılara dokunabiliyorsunuz ve herhangi bir zarar vermeyeceğinize dair size güveniyorlar – ki buna rağmen bir Türk öğrencinin sütunlara adını kazımışlığı ve bunun için ceza almışlığı var! Sıcaktan bunalıp tarihi çeşmelere girip serinlemeye çalışan turistleri de görüyorsunuz – aman siz bunlardan olmayın!

Şehri ya yürüyerek ya da bisikletle gezmek en güzeli; e benim motor ehliyetim de var diyorsanız: o zaman bütün vespalar sizin. Elinizde bir harita ile şehirde kaybolmanın tadını çıkarın. Şehrin her yanı bir film seti şıklığında. Özellikle akşamları, ışıklandırmanın çok güzel olduğu ve kalabalıkların bir nebze olsun dağıldığı tarihi mekanlarda gezmek çok keyifli. Gezerken hep çevrenize bakmanız farklı kapı, pencere ve kaldırımları bile farketmenizi sağlayacak.

Romalılar, sabah ya da öğleden sonraları Roma’nın çeşitli yerlerindeki parklarda piknik yaparak çok hoş vakit geçiriyorlar. Bizce en güzeli Villa Borghese; hem doğa harikası hem de sanat eserleri ile çevrili mekan, huzurun bulutların üzerinde yaşandığı güzide bir yer. Gianicolo Tepesi de sunduğu eşsiz şehir manzarası ile şık piknikler için ilk tercih edilenlerden...

Roma’nın sokak pazarlarından alışveriş yapmak bir ritüel. Turistlerin rağbet ettiği en ünlü pazar: Piazza Navona’ya yakın Campo De Fiori. Roma’nın yerlileri ise daha çok Mercato di Testaccio’dan yeme içme alışverişlerini yapıp, Mercato Monti’den tasarım kıyafetler ve sanat eserleri almayı tercih ediyorlar. Biraz kermes havasındaki tezgahlarda, arayınca çok güzel şeyler bulabiliyorsunuz.

İtalyanlar turistlerin çok da rağbet etmediği müzelere gitmeyi tercih ediyorlar – muhtemelen diğerlerini ezbere bildiklerinden kaynaklanıyor bu durum. Modern sanat eserlerinin yer aldığı Museo Nazionale delle Arti (Zaha Hadid mimarisi için bile görülmeye değer) ve Villa Medici (evet, bildiniz: Medici ailesi yüzyıllarca süren sanata destek geleneğini devam ettiriyor) en çok rağbet gören yerler... Özellikle Villa Medici’de sanat eserleri ile çevrili bir vaha gibi hizmet veren cafede vakit geçirmek çok “in”!

Romalılar da tabi pizza ve makarnaya hayır diyemiyorlar. Gerçek Roma mutfağını anlamak için turistik yerlerden uzaklaşıp, mahalle aralarına girmekte fayda var. Özellikle Monteverde  mahallesi İtalyanların favorileri arasında. “Trattoria” veya “osteria” dedikleri tavernalara uğranmalı. Sokak aralarındaki bu lokantaların en salaşları bile lezzet garantili. Her yemekten sonra mutlaka double shot espressonuzu biz hatırlatmadan zaten alacağınızı varsayıyoruz.

Gariptir; Starbucks cafeler hala İtalya’da yok. Halbuki efsaneye göre Howard Schultz (Starbucks Yönetim Kurulu Başkanı), cafe açma fikrini bir İtalya gezisi sonrası almış. 2017’de şirketin Roma’dan başlayıp İtalya’yı da kahveleri ile tanıştıracağı söyleniyor. Bakalım global kimlikli amerikan kahveleri, italyanın klasik kahvelerine karşı nasıl performans gösterecek...

Geceleri değerlendirmek için Roma her türlü fırsatı sunuyor. Roma sakinleri, genelde şık jazz club’ları ve aperatif içkiler içebilecekleri barları tercih ediyorlar. Pigneto, Campo de Fiori ve Trastevere bölgeleri şehirde gece hayatının merkezleri. Hem sokakta hem de çeşitli bar ve restoranlarda takılabiliyor, yüksek sesli italyancaya ve şen kahkahalara doyuyorsunuz.

Romalılar için haftasonu olmaz olmazları arasında, Farnese Sineması’nda bir film izlemek de var. Aile tarafından işletilen komplekste, balkonda oturup festival filmlerinin tadını çıkarabilirsiniz. Roma’yı gezmeye, Roma’yı yaşamaya günler yetmiyor... Tatil demek; gezmek, yemek, içmek ve eğlenmek demekse eğer bize her yol Roma!