ROBERT MUNDELL VE KÜRESELLEŞME

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Bundan 10 gün önce büyük iktisatçılardan Robert Mundell terk-i dünya eyledi.

Bundan 10 gün önce büyük iktisatçılardan Robert Mundell terk-i dünya eyledi. Toprağı bol olsun… Robert Mundell bugün kendi adıyla andığımız Mundell - Flemming Modelinin de iki kurucusundan birisiydi.  Esas çalışma alanları temel olarak açık ekonomi makro iktisadı, döviz kuru rejimleri ve istikrar politikası, uluslararası faktör hareketliliği altında dış ticaret teorisi gibi konulardı. Aynı zamanda Avrupa Para Birliğinin de fikir babası sayılmaktaydı.

MUNDELL VE AÇIK EKONOMİDE İSTİKRAR POLİTİKASI

Derslerde Mundell’a ait en yaygın olarak anlattığımız konu açık ekonomi şartları altında para ve maliye politikalarının etkinliği ve “imkânsız üçlü” olarak tanımlanan politika reçetesiydi. Mundell’a göre, sermaye hareketlerine tam açık bir ekonomide para ve maliye politikalarının etkinliği (politika etkinliği ile kasıt ilgili politikanın milli geliri belirleme gücüdür, DMD) kur rejimine bağlı olarak belirlenir. Serbest kur rejiminde para politikası etkinken, maliye politikası etkinsizdir. Sabit kur rejiminde ise, tersine, maliye politikası etkinken para politikası etkinsizdir. Hükümetler, Mundell’a göre, istikrar politikaları oluştururken kur rejimi ile uyumlu olmaya dikkat etmeliydiler. Kur rejimi, aynı zamanda, ekonominin kırılganlıkları üzerinde de etkili olmaktaydı. Serbest kur rejiminde ekonomi dış şoklara karşı korunaklıyken, iç şoklara karşı kırılgandı. Sabit kur rejiminde ise, ekonomi iç şoklara karşı korunaklıyken, dış şoklara karşı kırılgandı.

“İmkânsız Üçlüye” gelince… Mundell’a göre sermaye hareketlerine tam açılmış bir ekonomide aynı anda hem faizi hem de kuru belirleyemeyeceğiniz gibi aynı anda bağımsız bir para politikası da uygulayamazdınız. Örneğin hem faizi hem de kuru düşük tutacağım derseniz, bunun karşılığında ülkeden sermaye kaçışını karşılamak için Merkez Bankası döviz rezervlerini tüketmek zorunda kalabilir. Yakın zamanda bunu biz de tecrübe ettik. Keşke hiç tecrübe etmeseydik.

Bugün burada size, esasen Mundell’ın pek bilinmeyen ve üst düzey dersler haricinde de pek bahsedilmeyen bir yaklaşımından bahsedeceğim: Dış ticaret ve uluslararası faktör hareketleri ilişkisi.

MUNDELL, KÜRESELLEŞME VE DIŞ TİCARET TEORİSİ

Bilindiği gibi ülkeler birbirleriyle çeşitli sebeplerden dış ticaret yaparlar. Bazı ülkeler arasında üretim gücü farklılıkları ticarete sebep olurken, diğer ülkeler arasında talep farkları dış ticarete neden olur. Üretim gücü farklılıkları ile kastedilen, aslında, bir ülkenin hangi malı diğer ülkeye göre daha ucuz – daha verimli ürettiğidir. Buna göre, bir ülke diğer ülkeye göre daha ucuza ürettiği malda karşılaştırmalı üstündür. Pekiyi üretim gücündeki farklılıklar nereden kaynaklanıyor? Bunun iki kaynağı olabilir: Teknoloji düzeyindeki ve faktör donanımlarındaki – yani ülkede ne kadar emek, sermaye ve doğal kaynak olduğu-  ülkeler arası farklar. Ana akım iktisat anlayışında, dış ticaretin sebebi olarak, ülkelerin faktör donanımı farkları ele alınır. Emek bol bir ülke emek yoğun malları fazladan üretir ihraç ederken, sermaye bol bir ülke de sermaye yoğun malları fazladan üretir ve ihraç eder. Bu durumu belirtirken ülkeler arasında teknoloji farkları veya tüketim talebi farkları olmadığı varsayılır. Önemli bir varsayım da,  ülkeler arası sermaye ve emek hareketinin olmamasıdır. Ana akım iktisadın bu varsayımı size ütopik ve gerçek dışı gelebilir ki, el – Hak, bugünkü şartlarda öyledir. Ancak bu teorilerin ortaya atıldığı 1880 – 1930 arasındaki şartları gayet güzel açıklamaktaydı. Her ülkenin vatandaşları kendi ülkesinde çalışır, her ülkenin firmaları da üretimi kendi ülkesinde yapardı. Ticaret vardı, ama her ülke ihraç ettiği malları kendi ülkesinde üretiyordu.

1980’lerde başlayan ama gerçekten hepimizin 1990’lardan sonra hissetmeye başladığı Küreselleşme süreci bu yapıyı kökten değiştirdi. Artık uluslararası firmalar üretimi dünyanın farklı ülkelerinde yapıp, malların pazarlamasını da başka ülkelerde gerçekleştirebiliyorlar. Yani sermaye ülkeler arası tam hareket halindedir. Devletler, bu hareketliliği önlemek şöyle dursun, desteklemektedirler. Emek hareketi ise ülkeler arası sınırlandırılmıştır. Ancak yüksek nitelikli işgücünün uluslararası hareketine müsaade edilmektedir. Ancak bu sınırlandırmalar, özellikle fakir ülkelerden zengin ülkelere mülteci akınını başlatmıştır. Kanunlara ve anlaşmalara aykırı olsa da, mülteci yığınların zengin Batı’ya göçü her şeyden önce, küreselleşmenin sonucunda ortaya çıkmış iktisadi bir olaydır.

Mundell uluslararası sermaye ve emek hareketlerinin serbestisi halinde, bunun dış ticareti ikame edeceğine yönelik bir bakış açısına sahipti. Yani küreselleşmenin uzun vadeli sonuçlarından biri, eğer ana akım dış ticaret teorisi doğruysa, ülkeler arası dış ticaretin azalacağı yönündeydi. Ana fikir şuna dayanıyordu: Dış ticaret karşılaştırmalı üstünlüğe dayanıyorsa ve bu da ülkelerin kabaca sermaye ve emek miktarlarındaki farklara bağlıysa, o halde, uluslararası sermaye ve emek hareketleri ülkeler arası faktör donanımı farklarını ortadan kaldıracağı gibi dış ticaretin de anlamsız olmasına yol açacaktır. Bu yüzden uluslararası faktör hareketleri dış ticaretin ikamesidir, yani küreselleşme yaygınlaştıkça dış ticaretin azalması beklenirdi. Dış ticaretin azalması yanında ülkeler arası zenginlik ve refah farkları da ortadan kalkacaktı. Gerçekten öyle mi oldu? Tabii ki, hayır. Küreselleşme yaygınlaştıkça ülkeler dış ticaret hacmi de hızla arttı. Aynı zamanda, ülkeler arası zenginlik ve refah farkları da artmış, adeta uçuruma dönüşmüştü. O zaman Mundell Hocamız hatalı mıydı analizinde? Hayır. Çünkü Robert Mundell Neo-Klasik modelin varsayımları dahilinde teorisini ortaya atmıştı. Yani ülkeler arasında üretim teknolojisi farklarının bulunmadığı (yani Almanya ile Afganistan’ın aynı teknoloji düzeyinde olduğu) ve yine ülkeler arası tüketim talebi farklarının da bulunmadığı (yani Çinlilerin yemek kültürü ve yaşam tarzı ile Güney Amerikalıların yemek kültürü ve yaşam tarzı arasında hiçbir farkın olmadığı) varsayımları… Bu varsayımlar gerçeği yansıtmadığı içindir ki, Neo-Klasik dış ticaret teorisi dünya ticaretinin sadece bir kısmını açıklamaktadır ve yine bu sebepledir ki Mundell Hoca’mızın vaat ettiği Küreselleşme Cenneti de hayata geçmemiştir.

Pekiyi gerçekte ne olmuştu? Ülkeler arası teknoloji farkları varsa ve uluslararası sermaye hareketleri serbestse, her sektörde sermaye en ileri teknoloji ve verimlilik sahibi ülkeye kaçar. Bu da, yüksek teknolojili ülkelerin yüksek teknolojili sektörlerde, orta teknolojili ülkelerin orta teknolojili sektörlerde ve düşük teknolojili ülkelerin düşük teknolojili sektörlerde sermaye biriktirmesine yol açtı. Dolayısıyla teknoloji düzeyleri arasında farkın açılması dış ticaretin de teknoloji temelinde yeniden şekillenmesine yol açtı. Bu yüzden Küreselleşme ne dış ticareti ortadan kaldırdı, ne de eşitsizliği… Aksine, dış ticaret ve eşitsizlik katlanarak arttı.   Yani uluslararası uzmanlaşma ve uluslararası işbölümüne dayalı sistem bize şunu diyordu: Zengin olan daha zengin olacak, fakir olan da daha fakir. Ülkeler arasında nispî güç ve servet dengesinin değişmemesini de destekleyen bir sistemdi bu.

Bizim gibi ülkeler, bugün kalkınma, teknoloji ve eğitim politikası yolu ile ülkeler arası bu farkı ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Mundell Hoca’mızı da yanıltan ana akım iktisadın çıkarımları ise, bu çabanın beyhude olduğunu, Batılı efendilerin üstünlüğünü yol yakınken kabul etmemiz gerektiğini vurgulamaktadır. Neyse, memleketimizde bu kadar hır gürün arasında keyifli bir konuda yazmama vesile olduğu için Robert Mundell’ı minnetle yad ederim. Toprağı bol olsun.

Hepinizin ramazanı bereketli ve mübarek olsun. Hayırlı Cumalar.