POPÜLİST PARA POLİTİKASI VE ERKEN SEÇİM

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Geçen hafta Perşembe günü Merkez Bankası yüzde 1'lik bir faiz indirimi (yüzde 19'dan yüzden 18'e) kararı aldı. Bu kararın her an gelebileceği tahmin ediliyordu, çünkü Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu bir süre önce "artık manşet enflasyonu değil ama çekirdek enflasyonu dikkate alacaklarını" beyan etmişti.

MERKEZ BANKASI’NIN FAİZ İNDİRİM KARARI NASI ALINDI?

Geçen hafta Perşembe günü Merkez Bankası yüzde 1’lik bir faiz indirimi (yüzde 19’dan yüzden 18’e) kararı aldı. Bu kararın her an gelebileceği tahmin ediliyordu, çünkü Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu bir süre önce “artık manşet enflasyonu değil ama çekirdek enflasyonu dikkate alacaklarını” beyan etmişti. Burada bilmeyen okuyucularımız için kısaca özetleyeyim: Manşet enflasyonla kastedilen vatandaşların marketlerde, pazar ve çarşıda karşılaştıkları ve satın aldıkları mal ve hizmetlere karşılık olarak ödemek zorunda oldukları fiyatların genel ortalamasının artış oranıdır. Son açıklanan manşet enflasyon yüzde 19,25’ti.  Çekirdek enflasyon ise içinden gıda fiyatlarının çıkarıldığı sanayi ürünlerinin fiyat artış oranıdır. Buradaki artış oranı da yüzde 16’ydı. Merkez Bankası’nın “politika faizinin enflasyonun yüzde 2 üstünde olacağı” gibi bir taahhüdü varken ve politika faizi de yüzde 19’ken Merkez Bankası tek bir şey yapabilirdi: Faizleri (yüzde 21 civarına) artırmak… Ancak, gelin görün ki, işler o kadar da basit değildi. Siyasi irade defalarca “yüksek faizden rahatsız olduğunu, faizlerin indirilmesi gerektiğini” söylemiş ve Merkez Bankası’ndan faiz indirimi beklentisini yüksek sesle beyan etmişti. Şahap Hoca ne yapacaktı? Sözünü tutarsa faizi arttırması gerekecek ve bu da siyasi irade ile papaz olmasına yol açacaktı. Öte yandan faizi arttırmayıp, hele bir de düşürürse kendi sözünü tutmamış olacak ve Merkez Bankası’nın itibarını yerlere düşürecekti. Birden kim olduğunu bilmediğim uyanık bir kafadan bir ses çıktı: “Evreka! / Buldum!” Her derde deva mucizevi bir çözüm bulunmuştu: Manşet enflasyonu buruşturup çöpe atalım, çekirdek enflasyonla devam edelim! Öyle ya, çekirdek enflasyon oranı yüzde 16 idi, Merkez Bankası enflasyon oranının 200 baz puan yani yüzde 2 üzerinde faiz uygulayacağını taahhüt etmişti. Bu durumda yüzde 18’lik bir politika faizi hem siyasi iradenin beklentilerini karşılayacak hem de Merkez Bankası sözünü yemiş olmayacaktı. Bu kararın icrası da Perşembe günü gerçekleşti.

FAİZLERİ İNDİRMEK NE ANLAMA GELİR?

Burada birçok kez yazdım: Birincisi, siyasi iradenin “enflasyonu düşürmek için faizleri düşürmek gerekir” şeklinde ifade ettiği teorisi akademik iktisatçıların tamamı tarafından normal şartlarda yanlış olduğu beyan edilen bir önermedir ve ancak çok istisnai şartlarda ve geçici olarak geçerli olabilir. İkinci olarak, Türk ekonomisinin 2018 yılından beri içinde olduğu kriz sürecinde ma’lul olduğu hastalığın adı stagflasyondur ve yüksek işsizlik ve yüksek enflasyonun eş anlı olarak bir arada bulunması anlamına gelir. Stagflasyonla ilgili YeniBirlik’te iki makale yazmıştım: 5 Mart 2021 tarihli “STAGFLASYON VE İSTİKRAR POLİTİKASI  - I” ve 8 Mart 2021 tarihli “STAGFLASYON VE İSTİKRAR POLİTİKASI  - II” adlı yazılar. Bu yazıların ilkinde Stagflasyonun ne olduğu ve hangi sebeplerden ortaya çıktığını ve ikincisinde ise Stagflasyona karşı nasıl politikalar uygulanabileceğinden bahsetmiştim.

Bugünkü şartlarda bulunan mucizevi çözümle (manşet enflasyon yerine çekirdek enflasyonun dikkate alınması) faizlerin indirilmesi ne anlama gelmektedir? Burada faiz indirimin üç etkisi üzerinde duracağım: Parasal taban veya emisyon hacmi üzerindeki etkisi, kur üzerindeki etkisi ve büyüme ve enflasyon üzerindeki etkisi.

İlk olarak belirtmem gereken şudur ki, politika faizini düşürmek açıktan para basmak demektir. Merkez Bankası’nın politika faizi diğer bankalara borç verme faizidir. Bu da, Merkez Bankası’nın “son kredi mercii / lender of last resort” olarak bilinen fonksiyonunun gereği olarak, ülkedeki bankaların nakit sıkışıklığına girdiği durumda onlara yeterli miktarda borç verirken uyguladığı faiz oranıdır. Bankalar arası para piyasasında bankalar günlük nakit açıklarını kapamak için birbirinden veya Merkez Bankasından borç alırlar. Bankaların nakit açığı, özellikle ekonominin kriz içinde ve belirsizliğin yüksek olduğu dönemlerde artar. Eğer Merkez Bankası’nın politika faizi ve bankaların nakit talebi yüksekse, bu takdirde bankalar Merkez Bankası’ndan değil ama birbirlerinden borç almayı daha kârlı bulurlar. Ama Merkez Bankası politika faizini bankalar arası para piyasasında oluşan faizin altına indirirse, o zaman, hiçbir banka enayi olmadığı için, daha ucuz olan Merkez Bankası kaynaklarından borçlanırlar. Bu yüzden Merkez Bankası’nın politika faizini düşürmesi, bankalara daha fazla borç vermesi ve ekonomide dolanan para miktarını arttırması anlamına gelir. Bu da aslında açıktan para basmak demektir. Öyle görülmektedir ki, Merkez Bankası para arzı üzerindeki kontrol gücünden vaz geçmiştir. Bankalara (ya da bazı yazar ve aydınların deyimiyle “faiz lobisine”) “Ne istiyorsanız vereceğim!” demektedir.   

İkinci olarak, politika faizinde indirim mevcut şartlarda döviz kurlarının yukarı doğru hareketlenmesine yol açacaktır. Dünyada Türkiye’nin muadili olan gelişmekte olan ülkelerin tamamında Merkez Bankaları faiz artırımına gitmekte iken ve ABD Merkez Bankası da faizleri düşürmezken Türkiye Merkez Bankası’nın politika faizini düşürmesi yabancı yatırımcılar kadar “yerli ve milli” yatırımcıların da paralarını dövize çevirip daha yüksek faiz alacakları yabancı ekonomilere götürmesine neden olur. Yani kısa vadede ülkeden döviz çıkışı olmasına kurların yükselmesine yol açar. El Hak, öyle de oldu. Ancak önümüz kıştır. Kasım ve Aralık aylarında bankaların yüklü dış borç ödemeleri vardır. Bu aylarda yüklü miktarda dövizin dış borç ödemesi sebebiyle yurt dışına çıkacağı da bilinmektedir. Daha önce burada belirttiğim tahmin “eğer uygulanan sıkı para politikasından vaz geçilmezse, 2021 sonunda doların fiyatının 9 TL civarında olacağıydı. Ancak bugün piyasada oluşan dolar kuru beklentisi, son faiz indiriminden sonra 2021 sonunda 9,5 TL civarına yükselmiştir. Benim de 2021 yıl sonu için dolar fiyatı tahminim 9,30 TL civarında olacağı yönündedir.

Üçüncü olarak faiz indirimi politikasının büyüme ve enflasyon üzerindeki etkisine değineyim. En son açıklanan büyüme verileri bir daha tekrar etmeyecek anormal bir durumu yansıtmaktaydı: Yüzde 21 büyüme (ki bu dönemde bütün kapitalist ekonomiler yüzde 15 ve üstünde büyüme sergilemişlerdir, DMD) oranı Aralık ayında açıklanacak üçüncü çeyrek verilerinde yüzde 10‘lar civarına inecek ve daha sonra da 2022 yılında yüzde 4-5 aralığına gerileyecekti. Faiz indiriminin etkisiyle bu büyüme oranları birkaç puan artabilir. Yani 2022 yılında yüzde 6-7 oranında bir büyüme ile karşılaşabiliriz. Öte yandan faiz indiriminin enflasyona etkisi de arttırıcı yönde olacaktır. Yüzde 20’ye yaklaşan TÜFE enflasyonuna ek olarak yüzde 45 civarında olan ÜFE enflasyonunu da dikkate alarak, eğer Merkez Bankası politika faizini düşürmeyip yüzde 21’e çıkarsaydı (yani kendi deklare ettiği para politikasını devam ettirseydi) TÜFE enflasyonu yüzde 20’ler civarında duracak ve yıl sonunda aşağı inmeye başlayacaktı. Keza, ÜFE enflasyonu ile arasındaki fark da hızla kapanacaktı. Ancak bu faiz indirimi kalıcı olur ve yeni indirimler bunu takip ederse, faiz indirimi akabinde gelecek olan döviz kuru artışları ve milli gelir büyümesinin etkisiyle TÜFE enflasyonunun 2021 sonu itibarı ile yüzde 20’nin üstünde olacağı ve 2022 yılında da yüzde 30’lara doğru yelken açacağını tahmin ediyorum.

SİYASİ İRADE ERKEN SEÇİM Mİ İSTİYOR?

Tabii ki, her iktisadi politikanın iktisadi olduğu kadar bir de siyasi hedefi vardır. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, enflasyonla mücadele zahmetli ve siyasi açıdan çok da cazip olmayan bir seçenektir. Çünkü enflasyonla mücadele için sıkı para politikası (vatandaş ve esnaf için daha az ve daha yüksek faizli kredi, emlak ve perakende sektöründe satışların düşmesi, büyümenin yavaşlaması ve hatta küçülme gibi) ve sıkı maliye politikası (elektrik, su, doğal gaz, benzine zam, daha çok vergi ve daha az maaş zammı gibi) iktidar partisinin seçmen desteğini azaltacak ve belki de iktidarı tehlikeye atacak kısa dönemli sonuçlara neden olabilir. Hele bir de, stagflasyon varsa, yani hal-i hazırda işsizlik vatandaşın belini bükmüşse, böyle bir politika bir iktidar partisi için siyasi intihardır. Öte yandan enflasyonla mücadeleyi bir tarafa bırakıp büyümeyi teşvik ederseniz bunun vahim sonuçları hemen ortaya çıkmaz. Hatta daha fazla kredi, daha düşük faizler sebebiyle ekonomi kısa dönemde sahte bir canlanma yaşar. Bu kısa dönem, 9 ilâ 15 ay arasında devam edebilir. Ondan sonrası ise yüksek dış borç, yüksek iç borç, enflasyon ve devalüasyondur ki, buna biz kısaca kriz adı veriyoruz. Benim  kanaatim odur ki, siyasi irade esnafa, çiftçiye, tüketiciye yeni kredi imkânlarıyla nefes aldırıp, yüzde 7 gibi bir büyüme oranıyla erken seçime gitmeyi planlamaktadır. Bu seçimin tarihi de, bana göre, 2023 ilk baharı olabilir. Seçim normal zamanda yapılırsa, bu politikaların sonucu olarak, 2001 benzeri bir kriz ortamında seçime gitmek zorunda kalabilirler. Bunu da hiçbir siyasi iktidar tercih etmez.