​"ÖZ"ÜNÜZ "GÜR"LESİN

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Bırakın özünüz gürce ifade etsin kendisini ancak o zaman özgür olursunuz.

Bırakın özünüz gürce ifade etsin kendisini ancak o zaman özgür olursunuz. Toplumsal ahlakın zayıfladığı, kolektif kötülüğün yayıldığı günümüzde iyilik potansiyelimizi sergileyememek temel bir insani sorun olarak öne çıkıyor. Bunun en büyük nedeni, insan olarak özümüzden uzaklaşmamızdır. Evet, sınırlarını bilemediğimiz ve garip olduğumuz bu âlemde özümüzle barışımızı bozan engeller çoğaldıkça kendi gerçeğimize yabancılaşıyor, biz olmaktan çıkıyoruz. 

İnsan, iyilik ve kötülük potansiyeline sahip olarak dünyaya gelir. Hamurunda her iki eğilimin olması insanın ihtiyacındandır. Zira iyiliğin göstergesi olan ahlak, merhamet, vicdan, adalet, yardımseverlik, samimiyet gibi davranışlar kadar kötülüğün göstergesi olabilecek şiddet, kin, isyan, kıskançlık, öfke gibi davranışlara da hayatla mücadele için ihtiyacımız var. Ancak sorun, uygun yerde doğru davranışın sergilenmesini sağlayan iradenin zayıflamasıdır. Bir insanı o insan yapan öz değerlerden uzaklaşması, davranış terazisinin şaşmasına ve iradenin zayıflamasına yol açıyor. Bugün dünyada yaşadığımız tam da budur. Düşünün ki bir yanda su ve ekmek bulamadığı için ölen, diğer yanda maddi varlığın tatminsizliği sonucu kendine kıyan insanlar aynı yeryüzünü paylaşıyorlar.  

Kendinden Uzaklaşmanın Gurbeti

Bireysel psikolojiyle ilgilenen filozof ve bilim insanları, insanı insan yapan öz değerlerden uzaklaşmanın, ruh sağlığını bozduğunu tarih boyunca söyleye gelmişler. Esasen birey, kendisini insan yapan ruh öz değerlerinin denetiminden çıkıp maddi değerlerin denetimine teslim oldukça uyum sorunları da artıyor. Kendisine yabancılaşma ile başlayan uyumsuzluk, yakın çevre ve dünyadan uzaklaşmaya kadar gidebiliyor. Şu halde insanın öz varlığının evrensel değerleri ile küçük yaşlardan itibaren yeniden buluşmak zorundayız. 

Yakın zaman bilim adamlarından Piaget ve Kohlberg, çocuğun ahlaklı doğmadığını, ahlak gelişimini toplumdan öğrendiğini savunmuşlar. Bu kısmen doğrudur. Zira insan içine doğduğu toplumun kültüründen etkilenir ve evrensel doğruları öğrenir. Diğer yandan her çocuğun doğuştan kendisine has yatkınlık, potansiyel ve eğilimlerle geldiği artık bilinmektedir. Ancak buradaki kritik nokta şudur: Çocuğun doğuştan kendisine has olarak getirdiği iyilik potansiyeli gibi toplumun insani değerleri yaşama alışkanlığı da zayıf ise çocukta bu değerlerin yerleşmesi kolay olmayacaktır. Bugün sevginin şiddetle amansız savaşı biraz da bundandır.    

İnsanı, inanan bir canlı olarak gören kutsal dinler, bireyin kendi özüne yönelerek kendisini var eden güçle buluşmasını, hayatın temel amacı olarak görürler. Yani ki var olmanın yegâne şartı, insanın özünde kaybolarak kendisi üzerinden çevresine, eşyaya, canlılara ve âleme ulaşmasıdır. Üstat Nurettin Topçu’nun ifadesiyle; “Kendi dışımızda nereye koşarsak gurbette kalırız”.  Evet, günümüz insanı kendisinden uzaklaşmanın gurbetini yaşıyor. 

Acılara Kardeş Olmak

Maddi hâkimiyet çabası, kazanma, sahip olma ve tüketme hırsı vazgeçilmez biçimde artan birey, diğer insanların acılarına kardeş olamıyor. Kendi ezeline yönelmeyen insanın, hayatındaki sevgi tohumlarını yeşertmesi zor olacak, yaşam enerjisi azalacaktır. Bugün her fırsatta insanların kendi öz geçmişlerini hatırlatan olaylara, mekânlara, nesnelere koşmalarının bir nedeni de budur. İnsanlar, kendi öz geçmişleriyle kopuk olmanın telafisine yöneliyorlar. 

Günümüz hız çağında insanı insan yapan temel duyguları, başkasının özgürlük alanını kısıtlamadan yaşamak ciddi bir çaba gerektirir. Unutulmamalıdır ki insan, özünden uzaklaşmamak için kendi hakikatine yol almak zorundadır. Özüne doğru yol almanın, geçmişte kalmak, geçmişi tekrar etmek, gelişmeye direnmek olmadığını özellikle hatırlatmak durumundayız. Aksine insanın kendine doğru yol alması, temel insani değerlerle yeniden buluşmak, hayatın gerektirdiği bilimsel gelişmeleri yakından izlemek ve nihayet öz değerlerini yitirmeden, kendisini kayıp etmeden modern hayatın bir parçası olmaktır. İnsanın öz değerlerinden olan ahlak, edep, hukuk, inanç, bilim ve özgürlük gibi kavramların egemen olduğu modern bir hayattan söz ediyoruz. İyiliğin hâkim değer olduğu, dinamik bir hayat anlayışı ile başkasının özüne zarar vermeden öz değerlerimizi yaşamak, bizi bize yakınlaştıracak, dost kılacaktır. Giderek ağırlaşan hayatın yükünü kaldırabilmek için insani değerleri içeren özümüze yolculuğumuz durmamalıdır.