OYUN İÇİNDE OYUN, KURGU İÇİNDE KURGU!

Abdullah AĞAR 29 Oca 2019

Abdullah AĞAR
Tüm Yazıları
İsrail'in Suriye'de yaptığı saldırılar ve 'Suriye Rejimine bağlı, ama Rus yanlısı' 5. Kolordu ile 'yine Rejime bağlı, ama İran Yanlısı' 4.Tümen arasında yaşanan iç çatışmalar Astana'nın sonu mu?

Geçen hafta sonu İsrail’in Şam kırsalında gerçekleştirdiği son saldırılarda ‘daha öncekilerde olduğu gibi’ İran’ın bölgede konuşlu Kudüs Tugaylarını, Hizbullah’ı ve İran’ın vekillerini hedef aldığı ifade edildi.

İsrail, bu son saldırılarına; işgal altında tuttuğu Golan Tepelerine atılan ve Demir Kubbe tarafından durdurulan füzeyi gerekçe gösterdi. Bu saldırılarda mesajın genel muhatabı elbet İran’dı, ama özel muhatabı bir kez daha Kudüs Tugaylarının komutanı Kasım Süleymani’ydi.

Kasım Süleymani’nin İran’ın Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan başta yurt dışı operasyonlarını yürüten kişi olduğunu hatırlatma fayda var. İsrail’in bir önceki, Şam’a, kırsalındaki hedeflere yönelik İsrail saldırılarında da bizzat Kasım Süleymani’nin hedef alındığı ifade edilmiş, aynı güncede hayatta olduğunu gösteren kinayeli ve alaycı bir göndermeyle Kasım Süleymani Tahran’dan bir fotoğraf karesi paylaşmıştı.

Belli ki Kasım Süleymani üzerinden kurulan Tel Aviv-Şam-Tahran denklemi var.

Ama denklemin en önemli öznesi artık Moskova. Çünkü İran ve İsrail arasında Suriye topraklarında yaşanan bilek güreşinde Moskova’nın alacağı pozisyon ve tutum, özellikle İsrail saldırıların engellenmesinde Rusya’nın inisiyatifindeki hava savunma sistemlerinin üreteceği etki üzerinden Rusya-İran ilişkilerinin geleceği, dolayısıyla Astana ve Türkiye bağlamı, küçük grubun doğrusal ve asimetrik saha ve diplomasi çalışmalarıyla birlikte Fırat’ın batısının kimyası-şekillenmesi adına büyük değer taşıyor.

Artık eylül ayında İsrail’in ‘harp sahasına özgü bir taktik kurnazlıkla’ kalkan olarak kullandığı ve bizzat bir Rus S-300’le vurularak düşmesine neden olduğu Rus elektronik harp uçağı IL-20’den sonra Suriye hava sahasında Rusya ile İsrail arasındaki angajmanların yeni bir boyut kazandığını görmek gerekiyor.

Belli ki artık Ruslar, gelişen yeni konjonktür eşliğinde, ‘İran’a çokta angaje olmadan!’ Rus menşeili hava savunma sistemlerini sadece Rus menfaatlerini korumak, geliştirmek ve belki de değiştirmek için kullanıyor.

Burada İsrail’in sadece 2018’de Suriye topraklarına 2.000 füze ve bomba gönderdiğini ve Rusya’nın bu saldırılarda pasif durduğunu ifade etmek gerekiyor. Bu şekillenme İran’ın, İran vekillerinin, Hizbullah’ın ve Suriye Rejiminin ateş altında kalması sahanın kimyasındaki değişime dair çok kuvvetli emareler barındırıyor.

Geçen 10 gün içinde, buna bağlı çok ilginç ve önemli bir gelişme Hama’nın kuzeyinde yaşandı. ‘Suriye Rejimine bağlı’ Rusya yanlısı 5. Kolordu ile ‘yine Suriye Rejimine bağlı’ İran yanlısı 4. Tümen arasında yaşanan çatışmalar geçen pazar gününe kadar sürdü. Kamuoyundan mümkün olduğu kadar gizlenmeye çalışılan bu çok ilginç ve çok önemli gelişmelerde her iki askeri birlikten de çok sayıda çok ölen ve yaralanan olduğu ifade edildi.

İran yanlısı güçlerle-Rus yanlısı Rejim bağlısı güçler arasında yaşanan bu çatışmalar, ürettiği kimya ve neden olabileceği eksen değişiklikleri ile büyük önem taşıyor.

Rusya’nın İsrail’i S-300’ler ve S-400’lerde durdurmadığı veya bloke etmediği, İsrail’in de S-300 ve S-400 vurmadığı, ama Suriye ordusuna ait Rus yapımı SA2, 2SA3, SA17, SA22 ve bir radarların hedef alındığı saldırılar yaptığı bir fiili durumun hemen sonrasında Rejime bağlı Rus yanlısı güçlerle İran yanlısı güçler arasından günlerce süren çatışmalar yaşanıyor.

Altını çizerek bir kez daha ifade etmek gerekiyor: İsrail’in İran’ı hedefe aldığı saldırılarında Rus ve Suriye S-300’leri ile Rus S-400’leri kullanılmıyor, İsrail, ‘Farj-5’ler dahil’ İran yığınağını-güçlerini ve menfaatlerini koruyan alçak ve orta irtifayı hedef alıyor ve hemen sonrasında Rusya ve İran’a yakın güçler kapışıyor.

Gerilimin tavan yaptığı bu güncede Rus yanlısı 5. Kolordu ile İran yanlısı 4. Tümen arasında yaşanan çatışmalara; “Sorumluluk alanları-Hama kuzeyinde Rejimin kuvvetlerin toplanması ve bu duruma Rusların karşı çıkması gibi bir durumun” neden olduğu ifade ediliyor.

Ancak asıl sorun ya da sorunlar bu mu?

Ya da bu kadar mı?

Geçen hafta Ruslarla İsrail’in bir toplantı yaptığı biliniyor. Bu toplantı da İran unsurlarına karşı İsrail operasyonlarının gündeme geldiği ifade ediliyor. Malum, yakın geçmişte Ruslar güneyde İran unsurlarını İsrail sınırından uzaklaştırmıştı.

İsrail rahatlıkla Suriye hava sahasını kullanarak İran hedeflerini vurmaya devam ediyor.

Bir diğer tarafıyla havada güçlü olan Rusların, karada güçlü olan İran ve Hizbullah’a karşı, etki altına aldığı, eğittiği-donattığı-yönettiği ve yönlendirdiği Rejim kökenli Rus yanlısı güçler üzerinden karada da inisiyatifini arttırdığı görülüyor.

Aynı çatı altındaki iki şarj ekseni arasındaki çatışmalar, Soran’daki Rus gözlem noktasında yapılan bir anlaşmayla dün itibariyle ‘şimdilik’ durmuş gibi gözüküyor. Aslında iki askeri birlik arasında bir anlaşma yapılması bile işin ruhunu özetliyor.

Anlaşmayla ise 5. Kolordu’nun bariz inisiyatif elde ettiği gözüküyor: Gab vadisi cephe hattı ve bölgedeki köy ve kasabaların denetiminin Rus yanlısı 5. Kolordu'ya veriliyor, İran yanlısı 4. Tümen'in karargâhlarını 5. Kolordu'ya devrediliyor, Rejim'in bölgedeki operasyon odası 5. Kolordu'ya geçiyor, İran destekli 4. Tümen'e bağlı birliklerin Gab vadisi cephe hattında 5. Kolordu denetiminde olmasına ve Rusya destekli Kaplan birliklerinin bölgede kontrol noktaları kurulmasına karar veriliyor.

Burada İsrail’in Suriye’deki bu son İran-Hizbullah ve İran vekili güçleri vurmasıyla İran ekseninden sert tepkilerin geldiğini ifade etmek gerekiyor: “İsrail'in Suriye'ye saldırıları sırasında Rusya'nın S-300 sistemlerini devre dışı bıraktığını” söyleyen İran Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanı Haşmetullah Felahetpişe Felahetpişe; “Siyonist rejimin Suriye'ye saldırıları sırasında S-300 hava savunma sistemlerini devre dışı bırakan Rusya ciddi biçimde eleştirilmelidir. Rusların S-300 sistemleri faal olsaydı Siyonist rejim Suriye topraklarına rahatlıkla saldıramazdı” diyor ve ekliyor: “İsrail'in Suriye'ye saldırılarının Moskova'nın koordinasyonunda gerçekleşmiş olabilir.”

Bu suçlayıcı ve tehdit edici açıklamalardan sonra Rusya Dış işleri Bakan Yardımcısı Sergei Ryabkov ise; “İran ile Suriye’deki ilişkimize müttefiklik diyemeyiz. Suriye’de Israil’in güvenlik ihtiyaçlarını göz ardı etmiyoruz” diyerek, duruşlarını kısaca tanımlamış oluyor.

Belli ki herkes her şeyin farkında!

Nereye gider?

İran ve Rusya arasında özellikle İsrail’e yaklaşım ve Suriye’deki inisiyatifler konusunda çok ciddi ve derin bir rekabet ve fırtınalı bir aşk var.

Öte yandan İran’ın Suriye’de varlık ve etki üreten Irak ve Lübnan Hizbullah’ı başka kullandığı ve beraber hareket ettiği örgütlerden hem Lübnan’a hem de Irak’a çok ciddi bir kayış var.

Özellikle Irak çok ciddi sarsıntılara gebe.

İran Dışişleri Bakanı Zarif Necef’e yakın geçmişte yaptığı ziyarette; “ABD ile Irak’ta çetin bir hesaplaşmamız var” demişti. 

Irak Başbakanı Adil Abdülmehdi ve Pompei yaptıkları görüşme ve sonrasında; “İsrail Haşdi Şabi’yi vurursa sesimizi çıkartmayız mealinde cümleler kurdular.

“El Kifai Cihat” fetvasıyla Haşdi Şabi’li bir döneme damgasını vuran Sistani’nin; “Haşdi Şabiler artık lav edilsin!” diye yeni bir fetva verdiği iddia ediliyor.

Ve bu güncede artık ABD’nin Bağdat’ta bile kontrol noktaları görülmeye başlanıyor, Anbar çöllerinde Haşdi Şabilerin vurulduğu görülüyor, İran’ın; “Dışarıdaki silahlı gruplar beni bağlamaz(!) dediği duyuluyor.

Şii Siyasal İslamı, silahlı bağlantıları ve menfaatleri üzerinden İran yanlısı Haşdi Şabiler ile, Irakçı-Arapçı-İran’a mesafeli duran Haşdi Şabiler arasında bir kırılma söz konusu. Necef ve Kum eksenleri arasında fay hattının aktif hale gelmesi için fırsat kollayan, göbek atan-dengeyi maniple eden çok.

Başta Kerkük olmak üzere tartışmalı bölgelerde ve petrol alanlarında sağlanacak hakimiyet, coğrafyanın dizaynı, Musul-Kerkük petrolleri başta petrolün akacağı rotaların belirlendiği bir dönemdeyiz.

Belki de İran-Kerkük-Kerkük petrol imtiyazları üzerinden İngiltere-ABD rekabeti-gerilimi ile baş başa kalıveririz.

Peki bunların Türkiye ile ne ilişkisi var?

Aslına bakarsanız ilişkisi yok!

Çünkü Türkiye işin tam göbeğinde, ortasında.

Sorunun Türkiye lehine çözülmesi, Türkiye’nin durumu okumada ortaya koyacağı maharete, ortaya koyacağı dirence ve saha etkisine, saha etkilerindeki zamanlamalara, ittifaklarına, ittifaklarının sağlamlığına, gücüne ve ittifaklarının kimyasına bağlı.

Aslında her şey Türkiye’nin alacağı risklere ve ortaya koyacağı güce bağlı.

Yoksa ortalık gene başkalarına kalacak.

Yani mesele sadece “GÜVENLİ BÖLGE” meselesi filan değil.

Orası denklemin sadece bir parçası.