Vakıf Katılım web

''NORMAL'' DE BULUŞMAK!

Osman ATAMAN 23 Ağu 2016

Osman ATAMAN
Tüm Yazıları
Bu coğrafyada Osmanlı din eksenli bir devletle hüküm sürerken de, her inançtan her ırktan insan özgürce yaşıyordu.

Bu coğrafyada Osmanlı din eksenli bir devletle hüküm sürerken de, her inançtan her ırktan insan özgürce yaşıyordu. Anadolu’dan kök salan imparatorluk, sadece Türk ve Müslüman olanların vatanı değildi. Modern Cumhuriyet adını her ne kadar bir ırktan alsa da, “Türk” kavramını, Çanakkale’de ve Kurtuluş Savaşı’nda omuz omuza savaşan ve aynı vatanı sahiplenen bütün etnik kökenleri kapsar şekilde tarif ediyordu.

Yani bu topraklar özü itibariyle, her ırktan ve inançtan insanın ortak amaçlar ve değerler üretip kardeşçe yaşadığı ve birlikte “vatan” kıldığı topraklardır. Dindarı, ateisti, sosyalisti, liberali, Türk’ü, Kürt’ü, Çerkez’i, Arap’ı, Süryani’si, çevrecisi, muhafazakârı, modernisti “özgürlük”, “adalet”, “eşitlik” ve “kardeşlik” duygularından vazgeçmeden huzur buldukları şekilde yaşamalıdırlar.

Tarihte böyleydi. Sonra bu kıymetli mozaiğin renklerini önce birbirleriyle küstürüp sonra çatıştırmaya başladılar. Siyasi inatların, sert söylemlerin, tahriklerin çatışmaları körüklediği bir gerçek… Boğaz Köprüsü için “sattırmam” diye inat sergileyen Necdet Calp, niye satılmaması gerektiğini anlatamadı kimseye. Özal da inatçıydı; “Bal gibi satarız” dedi ve sattı. Fakat insanlar bir siyasi partiye taraf olmanın ötesine geçip, bir mesele hakkında farklı görüşleri ve o görüşlerin detaylarını öğrenemedi hakkıyla.

“Uzlaşma kültürü” bir tanım ve ifade biçimi olarak kullanışlıydı; hayata geçirilemedi. Meseleyi anlamadan sağ- sol diye, Türk- Kürt diye, Alevi- Sünni diye çatıştırıldık. Ortak huzur, ortak zenginleşme, ortak medeniyet geliştirme imkân ve kabiliyetimiz geçmişte yaşamış ve işlemiş sonra bir ihtimal olarak askıda kalmış gibiydi. Mizaç olarak geri adım atmayan, net ve sert Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan epeyce bir zamandır liderliğini “normalleşme” yolunda attığı manidar adımlarla pekiştiriyor.

Kritik zamanlarda, kritik hamlelerle basıncı artan düdüklü tencerenin buhar salmasını sağlayan Erdoğan’a bütün siyasi aktörlerin aynı şekilde tepki vermesi, çatıştırılarak yıpratılan ülkemizin vazgeçilmez değerlerde birleşip güçlenmesini sağlayacaktır. Bu çaba “milli” duruş sergileyip, “menfaatlerimizi” koruma çabasıdır. Vatana kastetmek ihanettir. İhanet edenin neci olduğu da hiç fark etmez.

7 Haziran seçimleri sonrası Baykal’la istişare ile başlayan bu süreç, Yenikapı buluşmasını iktidarı ve muhalefetiyle “milli bir güç gösterisi”ne dönüştürdü. Metin Feyzioğlu görüşmesi de bu yaklaşımın geçici olmadığının işareti. Belki de Cumhuriyet tarihinin en büyük kriz ve tehdidi yaşanırken Cumhurbaşkanımızın “uzlaşma”ya açtığı bu kapıdan geçenler “milli”lik sınavını da geçmiş olur. Muhalefet elbette olacaktır. Fakat vatana muhalefet etmekle, siyaset tarzına muhalefet etmek arasındaki hayati farkı kavrayan bir muhalefet! Yani “milli” muhalefet…