MAHALLEMİZİN BEBESİ , DARBECİ OLMUŞ

Alican DEĞER 18 Tem 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
Mahallemizin bebesiydi. Bizim oyun oynadığımız inşaat çukurunun hemen üst tarafında otururlardı.

Mahallemizin bebesiydi. Bizim oyun oynadığımız inşaat çukurunun hemen üst tarafında otururlardı. Kalabalık bir aileydi. Büyük ablası benim sınıf arkadaşımdı. Ortanca ablası kız kardeşimin. Benim onunla ilgili hatırladığım ilk görüntüde darmadağınık sarıya çalan saçları ve kısa pantolonu var. Herhalde yaşı 3-4 falandı. Bir dönem hasta olmuştu. Ailesi fakir diye mahalleli yardım için ayağa kalkmıştı. Annem onu ateşli halde sarmalayıp hastaneye yetiştirmişti. zannederim havale geçiriyordu.

Babası bekçiydi. Hani eskiden olan. Mahalle bekçisi. Bir gün duyduk ki babası bir vukuata karışmış. Vukuat dediysem akçeli bir iş değil. Bir kahvehanede kavga etmiş. Beylik silahıyla birisini vurmuş. Adam ölmemiş. Ancak babasını meslekten attılar. Aile için çok zor günler başlamıştı. Sonra ben doğduğum mahalleden koptum. Üniversite, evlilik, çoluk çocuk derken belki 30 yıl geçti aradan. Hiç bir haber almadım. Show Tv’de çalışırken bir emniyet amiri sizi ziyarete gelmiş dediler. Normaldi. Polisler gazetecilerle görüşür zaman zaman. Buyur ettik. İçeri bu kez, taranmış sarı saçlı, gözlüklü, kısa boylu, etine dolgun bir polis amiri girdi. Kendini tanıttı. Benim tanıdığım adıyla. Yani ailesinde kendisine hitab edilen adıyla. “Metin ben abi” dedi. Hani şunun oğlu, şunun kardeşi. Birden jeton düştü. Bu bizim bebek Metin’di. Büyümüş kocaman olmuş, polis olmuş, üzerine emniyet amiri olmuştu. Yaklaşık yarım saat hal hatır sorduk. Konuşma arasında “Abi benim gerçek adım, şu” dedi. “Sen beni Metin diye bilirsin. Ailem beni Metin diye çağırırdı” diye açıkladı. Sonra gitti.  Aradan yine yıllar, yıllar geçti. Gezi olaylarında rütbe almıştı. Artık müdür yardımcısıydı. Olayların içinde polis olarak aktif görevdeydi.

Sonra yine zaman geçti. 17-25 Aralık girişiminde İstanbul’dan yakın bir ile Emniyet Müdür Yardımcısı olarak sürüldü. Ben sürgün olduğunu bilmiyordum. Bir mesaj attım: “Oğlum, sen bu olayların içinde misin? Bir zarar gördün mü?” diye sordum. Üç gün sonra cevap yazdı.: “Hayır abi. Ben falanca ile müdür yardımcısı olarak atandım” dedi. Bir ara okudum ki görevden alınmış. Sonra mahkeme kararıyla dönmüş. Ve önceki gün yine Metin’i gördüm televizyonda. Bu kez polis olduğu halde askeri bir kamuflaj giymiş, bir tankın üstündeydi. Darbecilerle birlikte hareket etmiş. Yani bir darbeciymiş. Vatan caddesindeki Emniyet Müdürlüğü’nü iyi bildiği için, orayı basmaya giden askerlere yol gösteriyormuş. İçim cız etti. Bebekliğini bildiğim bizim Metin nasıl bu hale geldi? Sonra hayatın ne ilginç olduğunu düşündüm. Biz 12 Eylül’ü yaşayan kuşaktaydık ve askeri bir darbenin ne taraftan yapılırsa yapılsın ne kadar kötü olduğunu bilirdik. Ne zulümler yaşandığını yaşayarak öğrenmiştik. Darbe lafını duyunca tüylerimiz diken diken olurdu. Metin, bizim Metin, halkın üzerine ateş açan katillerle birlikteydi. Anlaşıldığı kadarıyla ele başlarından da biriydi. Ne diyim, “Allah ıslah etsin”. Ama Allah’tan önce kulun da bir hesabı olacaktır elbette.

Dolunay

Uyuyan hücreler harekete geçti Soğuk savaş döneminin en önemli hikayelerinden biriydi “Uyuyan hücreler”. Güya Ruslar, bazı kişileri Amerikalı gibi ülkeye yerleştirmişlerdi. Olası bir savaş durumunda o ana kadar sıradan bir Amerikalı aile gibi yaşayan bu casuslar harekete geçecek ve sabotajlar yapacaklardı. Darbe girişiminde ortaya çıkan da bu bence. Bir sürü uyuyan hücre harekete geçti. Gelin bir düşünelim. Askeri liseye başlayan bir gencin General olabilmesi için ne kadar süre gerekir? Herhalde 25 yıl falan. Bu adamlar tam 25 yıl boyunca adeta uyuyan bir hücre gibi yaşamışlar. Eşleriyle, aileleriyle, sosyal hayatlarıyla, asker içindeki konuşmalarıyla hep kendilerini gizlemişler. Tam 25 yıl. Bir sürü terfi dönemi atlatmışlar. 28 Şubat’tan sıyrılmışlar. Bu arada önlerini açmak için yapmadıkları kumpas kalmamış. Ordunun neredeyse bel kemiğini çökertmek istemişler. Ama onlar hep bir gölgenin ardında kalmışlar. Taa ki kendilerini ortaya çıkarana kadar. Şimdi düşünmeden edemiyorum. Rus uçağı nasıl düştü? Kaçakçılık yapan köylüler nasıl bombalandı? Acaba terör ile baş edilememesinde bunların bir dahli var mı? Kim bilir başka kimlerin canını yaktılar, kimlere haksızlık ettiler. Verilmiş sadakamız varmış.

Komple komplo teorisi

Bazı gerzekler, herşey bu kadar göz önündeyken hala komplo teorisi üretmeye çalışıyorlar. Kendilerince yaşananları hafifletecekler. Bunda da başı demirbaş komplo teorisyenleri ve özellikle de paralel yapıya yakın isimler çekiyor. Güya tüm yaşananlar başkanlığı getirmek için düzenlenmiş bir oyunmuş. Bunlara “Gerzek” diyorum çünkü, Allah aşkına kim, müeebet hapis yemeyi göze alıp başkasının işine yaraması için sokaklarda adam vurur? Manyak mısınız siz? Böylesi bir muhayyile ancak gerçeklere gözünü kapamış kasıtlı kişilerde vardır.