İSTİKBALİNİ GÖKLERDE GÖREN KADIN: MADELET - 2: MADAM MARGA BALE OKULUNU MADELET'E DEVREDECEKTİ

Sema SEZEN 28 Mar 2022

Sema SEZEN
Tüm Yazıları
Türkiye'nin adını 'ilk'lerle dünyaya duyuran, Türk kadınının havacılıkta üstün başarılara imza atabildiğini ispatlayan sıra dışı bir hayat hikayesini kaleme alan Madelet Grabbe Başusta ve eşi Hüseyin Başusta, bu romanda, inancın, azmin, cesaretin ve her şartta pes etmeyen öz güven sahibi idealist bir kadının hayatının yanı sıra, 1963 yılında Almanya'ya yerleştiğinde, bir toplantıda yaptığı konuşmasında "bir Türk bayanın da uluslararası arenada boy göstermesi mümkündür" sözünü hayatı boyunca amaç edinen ve yıllar önce söylediği bu sözünü gerçekleştirebilmiş, cesur ve yaratıcı bir kadının  zaferini de anlatıyor... 

İlk Türk kadın pilotlarından ve üç hava aracını da kullanabilen dünyadaki sayılı kadın pilotlardan Madelet Grabbe Başusta, ağabeyleri gibi havacı olmaya karar verdiğinde Madam Marga’dan bale dersleri alıyor, bir yandan da gitar derslerine devam ediyordu. Bu isteğini ilk ağabeylerine açan ve beklediği tepkiyi alamayan Madelet, annesinden önce durumu Madam Marga'ya anlatmıştı. Madam Marga, bale kursunu Madelet büyüdükten sonra ona devretmek istiyordu. Madelet kendi kalemiyle Madam Marga'ya geleceğiyle ilgili verdiği kararını şöyle kaleme aktarıyor:

MADAM MARGA BALE OKULUNU MADELET'E DEVREDECEKTİ

"O sıralar bir yandan Madam Marga’dan bale dersleri alıyor, bir yandan da gitar derslerine devam ediyordum. Alman Madam Marga’nın bale dershanesi apartmanımızın alt katındaydı. Beş yaşında başlamıştım bale derslerine, iyi bir balerin olmayı hayal ediyordum. Hatta

Bayan Marga vücudumun yumuşaklığından dolayı beni ritmik dansa çalıştırıyordu. Baleyi çok seviyordum. Madam Marga eşinden ayrılmıştı. Gözü gibi baktığı bale okulunu emanet edecek yakın bir kimsesi de yoktu. Büyüdüğümde dershaneyi bana emanet etmeyi düşünüyor, bana çok güveniyordu. Annemle de konuşmuştu. Eğer ona bir şey olursa dershaneyi annem devralacak, sonra da bana bırakacaktı. Bu fikir annemin hoşuna gidiyordu. Tek kızı ben olduğum için ömür boyu birlikte olacağımızın hayalini kuruyordu."

MADAM MARGA MADELET'İN HAVACI OLMAK İSTEDİĞİNE İNANAMAMIŞTI

"Planör kampına gitme hayalimi henüz annemle paylaşmamıştım. Bu düşüncemi annemle konuşmak benim için günlük deyimle tam karar anıydı. Kaderimin akışına kendimce yön vermeye çalışıyordum. Henüz çok küçüktüm. Önce Madam Marga’ya gittim. Hocama söz verdiğimi unutmamıştım. “Size söz verdim ama ben de ağabeylerim gibi havacı olmak istiyorum hocam. Planör, uçak kullanmak istiyorum,” dedim. Madam Marga önce inanamadı bu söylediklerime. Bir süre düşündükten sonra “Annenle konuştun mu?” dedi sadece. İzin verirse bu düşüncemi akşama anneme açacağımı söyledim. Dürüstlüğüm hoşuna gitti sanıyorum. Ama dershanesine sahip çıkma düşüncemizin sekteye uğrayacak olmasını aslında arzu etmiyordu.

“Nasıl istiyorsan öyle olsun. Genç olan sensin, senin arzuların daha önemli. Biz annenle daha sonra konuşuruz,” dedi Madam Marga. Ben de ona çok teşekkür ettim ve “Şimdilik aramızda kalsın, olur mu?” ricasında bulundum. Yanından biraz mahcup ayrıldım.

Günlerden pazardı. Anneme bir şey söylemedim. Teoman ağabeyimin İnönü Planör Kampı’ndan dönmesini bekliyordum sabırsızlıkla. Annemden önce ağabeylerimle konuşmalıydım." Hüseyin Başusta, Madelet'in kaleme aldığı o anısının burada son bulduğunu belirtti.

"ANNECİĞİM BEN DE AĞABEYLERİM GİBİ HAVACI OLMAK İSTİYORUM"

Madelet'in annesiyle geçen o tarihi diyaloğunu eşi Hüseyin Başusta şu sözlerle aktarıyor:

“Anneciğim,” dedikten sonra biraz düşünür Madelet. Aynı hızla devam etmeye karar verir kısacık zamanda. “Anneciğim, ben de ağabeylerim gibi planör kullanmak, havacı olmak istiyorum. Bana müsaade eder misin?”

Mevhibe Hanım şaşkındı. Kızının güvenini içten içe takdir etmişse de, bunu belli edip etmemeye karar veremiyor gibiydi.  “Kendine o kadar güveniyor musun kara kızım? Ağabeylerin kadar kolay olmayabilir,” dedi annesi. Madelet, bu konuşmada da kendine güveniyordu artık. “Evet anne,” dedi “kendime çok güveniyorum.”

“Aferin sana kızım. Kendine güvenmen çok güzel bir şey. Ama unutmaman gereken bir şey var. Verdiğin bir bir söz vardı.” Madelet, bu sözün Madam Marga’ya verdiği söz olduğunu ve konunun buraya geleceğini elbette biliyordu. Daha öncesinde yaptığı konuşmanın rahatlığı ve Madam Marga’yla sırlarının annesi tarafından bilinmemesine sevinmişti.

“Hocamla daha önce konuştum. Genç olduğumu, isteklerimin daha önemli olduğunu, seninle konuşacağını söyledi. Ama aramızda kalmasını rica ettim ondan.”

Mevhibe Hanım, Soysal Apartmanı’nın ferah penceresinden Kızılay Meydanı’na bakıyordu. Cevap vermeden önce düşündü. Kızının kafasına koyduğu şeyi yapmak isteyeceğini bilecek kadar onu tanıyordu.

Madam Marga’yla konuştuğuna göre, ağabeyleriyle de konuştuğunu ve esas son konuşmanın bu konuşma olduğunu sezmişti. Bunları ve daha birçok şeyi geçirdi zihninden. Sessizlik uzarsa, kızının kalbinin pırpır edeceğini biliyordu, bunu ona yapmak istemiyordu. Güvenpark tarafından bir kuş sürüsü aniden havalandı göğe doğru. İkisi de aynı yöne baktılar. Anne, kızının artık uçmayı düşünecek kadar özgürleştiğini geçiriyordu içinden. Kız, kuşlara bile özlemle bakıyordu, göğe kanat çırptıkları için."

"AĞABEYLERİME KIZLARIN DA HER ŞEYİ YAPABİLECEĞİNİ GÖSTERMEK İSTİYORUM"

Mevhibe Hanım, kızı Madelet'e çok güveniyordu. Karakteri güçlü bu kız, kararlı yapısıyla ideallerinden vazgeçmeyecek ve onları daha da yükselterek dünya çapında başarılı bir havacı olacaktı. Anne-kız arasında geçen o konuşmadan sonra Mevhibe Hanım, kestirip atmayacak ve Madelet'i göklere taşıyacak o kararı verecekti. Başusta anlatıyor:

“Kızım, güzel kuzum…” diye merhametle başladı Mevhibe Hanım konuşmasına. “Biliyorsun, ben seni kırmak istemem. Lakin bahsettiğin şey çok zor. Nasıl olacak? Babamız yok başımızda, sen benim tek kızımsın. Sana bir şey olursa ben ne yaparım? Derslerin ne olacak? O uzun yola trenle nasıl gidip geleceksin? Biraz büyü, sonra bakalım olmaz mı…”

Geri adım atacak eşiği geçmişti Madelet. Annesinden güç alarak devam etti konuşmaya. Burada bırakmaya, yarım kalmasına niyeti yoktu. “Anne ağabeylerim bana, sen kızsın anlamazsın bu işlerden” dedi.

“Erkek işine karışmamalıymışım ben. Oysa ben başaracağıma inanıyorum. Ağabeylerime, kızların da her şeyi yapabileceklerini göstermek istiyorum. Gururum kırıldı. Onlarla konuştuğum gece sabaha kadar ağladım. Lütfen bana müsaade et.”

Sonlara doğru sesi titremeye başlamıştı ama ağlamamayı başarmıştı Madelet.

“Tamam sen derslerini ihmal etme, ben de düşüneyim,” diyordu ki Mevhibe Hanım, Madelet her şeyi evvelden düşündüğünü belli eden o cümleyi kurdu kararlılıkla.

“Ne olur İzzet amcayla da konuş.”

İzzet Eryoldaş, Soysal Apartmanı’nın sakiniydi ve Madelet’in ağabeylerine de yardımcı olmuştu İnönü Kampı’nın yöneticilerinden biri olarak. Güler yüzlü, şefkatli, çocuklarla çok iyi anlaşan, iyi bir insandı.

Mevhibe Hanım, Madelet’in tam da istediği gibi, yekten reddetmemiş ve düşüneceğini ifade etmişti. Madelet’in yüreği, kafesine sığmıyordu âdeta. Ama sevinmek için temkinli olmak zorundaydı. Annesi önce ağabeyleriyle, sonra İzzet Bey’le görüşecek, ona göre kararını verecekti.

Zaman hızla aktı. Akan zaman kendini başka başka hissettirdi hane halkına. Herkes kendi derdine, sorumluklarına, hayatına dönmüştü. Fikri Reyal muhtarlığa, Teoman Reyal kampta uçuş eğitim almaya, Madelet ise 13 yaşındaki talebeliğiyle hayatına ve derslerine devam ediyordu. 

"YAŞIN TUTMUYORMUŞ BÜYÜTMEMİZ GEREKİYORMUŞ"

Aile kararını vermişti. Madelet, ideallerine kavuşacak ve havacı olacaktı. Bir tek engel kalmıştı; o da yaşının henüz 13 olmasıydı... Hüseyin Başusta:

"Madelet birazdan duyacaklarına çok sevinecekti. “Kara kızım,” dedi Mevhibe Hanım. “İzzet amcanla konuştum, sana yardımcı olabileceğini söyledi. Sana güveniyorum ancak bir

sorun var.”

Madelet sevinçten dolan gözleriyle annesine bakıyordu ve bir an önce cümlelerini bitirmesini bekliyordu. Onun için artık sorun diye bir şey kalmamıştı.

“Yaşın tutmuyormuş, mahkeme kararıyla üç yaş büyütmemiz gerekiyormuş seni…”

Madelet şaşkınlık ve sevinç içinde ağabeylerine baktı. Anneleri tarafından ikna edildiklerini anlamak sır değildi. Büyük bir heyecanla, bunu da düşündüğünü belli eden o cümleyi kurdu: “Fikri ağabeyim muhtar, o yapar.” Yemek masasında çok mutlu bir kız çocuğu, biraz kaygılı ama gururlu bir anne, kız kardeşlerine güvenen iki ağabey vardı.

Fikri ağabeyi evdeydi. “Kara kız, dersler ne âlemde bakalım?” diye sordu. Ağabeyinin o saatte evde oluşuna mı şaşsın, aniden okulu sormasına mı, bilemedi Madelet. “Tarih ve yurttaşlık dersinden sözlü olduk, ikisinden de 10 aldım,” diye yanıtladı.

“Aferin,” geldi hemen. “Aferin sana kuzum. Sen artık koca bir kızsın da haberin yok. Mahkeme kararıyla üç yaş büyüttük seni!”

“Ağabey, göreceksin sizi hiç mahcup etmeyeceğim. Kızların da her şeyi yapabileceğini göstereceğim herkese. Bana güvendiğiniz için size çok teşekkür ederim.” Boynuna sarıldı ağabeyinin Madelet, sevgiyle öptü. Ağabey kardeş mutlulukla şakalaştılar.

İşte büyük gün gelip çatmıştı. Geceyi gece eden, sabahı sabah eden Madelet kahvaltı masasındaydı. Mevhibe Hanım, ağabeyleri Fikri ve Teoman ile kardeşi Alp kahvaltı yapıyorlardı. Konu, tabii ki evin kızının İnönü’ye gidecek olmasıydı. Yemek boyunca nasihatler, emsaller, hikâyeler, deyimler havada uçuştu. Kâh gülüştüler, kâh hüzünlendiler. Kapı çalmazdan hemen önce, annenin sesi duyuluyordu.

“Ben kızıma güveniyorum. Çok başarılı ve mutlu olacak, göreceksiniz.”

Trene geç kalacağını söyleyen birinin sesi duyulacaktı birazdan.

Madelet’in İzzet amcası azığını hazırlamış, onu bekliyordu. Madelet Reyal, koşarak hazırlıklarını tamamladı, Mevhibe Hanımın ellerinden öptü, ağabeyleriyle kucaklaştı, herkesin hayır duasını aldıktan sonra uğurlandı. Gara doğru yola çıkmışlardı bile."