KUR'ÂN-I KERİM, BİZİ "ARKADAŞ" OLARAK GÖRÜYOR

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Sevgili tek olur, ama arkadaş tek değil, çoktur.

Birçok ümitsiz aşk hikâyesinde ve vaktinden önce dürtülenmiş ergenlik sevdâlarında tanıdık ve yaygın bir cümle vardır: “Ben seni arkadaşım olarak görüyorum.”

Bu cümle, söyleyenden çok, söylenen kişi açısından önemlidir. Söyleyen (ki genellikle kız), bir yanlış anlaşılmaya son vermek için bu cümleyi sarf eder. Ama son verdiği yanlış anlaşılma değil, cümlenin içindeki “arkadaşlık”tır. Söylenen kişi de (ki genellikle erkek) karşı tarafa olan ilgisinin karşılıksız olduğunu gördüğü için kahrolur.

Aşk mı, arkadaşlık mı?

Genellemeyi ve benzetmeyi devam ettirelim. Erkek, muhtemelen aynı okul veya sınıfta olduğu bir kız ile iyi anlaşır. Birçok ortak yönleri vardır. Aynı tür müzikten hoşlanır; aynı şarkıları dinlerler. Okudukları kitaplar aynıdır. Zamanlarını okul dışında da berâber geçirirler. Hafta sonlarında, tâtil günlerinde birliktedirler. Hatta yaz tâtilinde ayrı kaldıkları günlerde birbirlerini çok özlerler. Bu özlem, şimdiki gibi “görüntülü arama” imkânların olmadığı zamanlarda, ankesörlü telefonlardan giderilmeye çalışılır.

Ancak erkek, bu özlem duygusunu aşk olarak yorumlar. Kız ise yakın arkadaşlık, dert ortaklığı olarak görür. Kız için (sevmediğim bir kelimedir, ama kullanmak durumundayım) “kankalık” söz konusudur. Bunun o kadar abartıldığı durumlar vardır ki, kız, hoşlandığı erkekten bile bahseder. Erkek, kahrolur; neden kendisi için böyle şeyler hissetmediğine kızar ama belli etmez. Teselli için, kızın onu kıskandırmak için böyle yaptığını düşünmeye çalışır.

Derken yakınlıklarının seviyesi erkek için az gelmeye başlar. Hep onunla olsun, onunla konuşsun, onu beğensin, onu sevsin ister. Kıskançlık iyice kendini belli eder. Sâhiplenme baskın hâle gelir. Kızın hayâtında, ünlü birine hayranlık olarak bile olsa, başka bir erkeğin olmasını istemez, çünkü kendisi için başka kız yoktur. Kızın her hareketini kendi aşkına bir karşılık verme sinyali olarak görür. Âdeta birbirleri için yaratılmışlardır, diye düşünür. Kızın hem iyi, hem kötü günlerinden hep o vardır. Birlikte ağlayıp birlikte gülmek ister.

Erkek, arkadaşlıklarını bitirme pahasına duygularını kıza açar ve beklemediği bir cevap alır. Oysa bu konuşmayı yapmak için gece-gündüz uykusuz kalmıştır. Kıvranarak kurduğu cümlelere karşılık olarak kuru bir cevap gelir: “Ben seni arkadaş olarak görüyorum”. Aslında bu cevap, çok daha değerli olduğu, yerinin farklı olduğu anlamına gelir. Ama erkek, “özel” olmak ister.

Arkadaş tek olmaz

Sevgili tek olur, ama arkadaş tek değil, çoktur. Arkadaşlık, özel duygular ve hislerle sınırlandırılmaz. İdealleştirme, ulaşılmazlık yoktur. Oysa aşk, tek taraflı da olsa, sarmaşık gibi sarıp sarmalar. Dış dünya ile ilişkiyi bitirir. Karşılık yoksa, tek merkezli; karşılık varsa iki kişilik bir dünya yaratır. Taraflar birbirini sâhiplenir. “Benim sevgilim” sözü karşı tarafa hareket imkânı vermez. “Yâ benimdir, ya kara toprağın”, “Sevemez kimse seni benim sevdiğim kadar”, “Ona benim gözümle bakan gözler kör olsun” denir. “Ben ona kendimi adadım; o da aynısını yapsın” istenir. “Onu en iyi ben anlarım, ben anlatırım, ben severim” düşüncesi idraki kapar, kör eder.

“Ben seni arkadaşım olarak görüyorum” cevâbını alan taraf için dünya anlamsızlaşır. İnşa ettiği mâbet yıkılır. Bir süre sonra inkâr ve nefret başlar. “Hak etmiyor” diye teselli olunur. Arkasından konuşulur.

Kur’ân-ı Kerim’in arkadaşlığı

Şimdi gelelim sadete. Allah’a olan aşkımız, eğer bize O’nun kelâmı olan Kur’ân-ı Kerim’i en iyi kendimizin anlayacağımız düşüncesine dönüşüyorsa, bu aşkın gözü kördür. Hatta bu  aşk değil, kör kütüklüktür; nereye gideceği, nereye ve kime çarpacağı, nerede duracağı belli olmaz.

Allah’a ve Peygamber’e olan îman ve bağlılığımız bizde enâniyete sebep olur. Peygamberimiz’e vahyedilen Allah kelâmı konusunda kendimizi “en seven” olarak görürsek, Kur’ân-ı Kerim’in arkadaşlığını kaybederiz. Ancak bununla da kalmaz, sonra inkâr edebiliriz. İtibar etmez, dikkate almaz hâle geliriz. Her dakikamız onunla geçerken, şahsî ve yanlış anladığımız için, O’nu yok sayarız. Bizi arkadaş olarak gören, her hangi bir kadın/erkek olarak görmek gibi, Kur’ân-ı Kerim’i de her hangi bir kitap olarak görürüz.

Bir zamanlar koyacak yer bulamadığımız, abdestsiz dokunamadığımız, en kaliteli kumaşlara sarıp sarmaladığımız Kitap, daha sonra kitaplık rafında süs hâline gelebilir.

Kur’ân-ı Kerim’i “şahsî olarak mutlak anlama aşkı” ile okursak, Kur’ân-ı Kerim’in arkadaşlığını görmeyiz. Arkadaşlığı ile yüzleşme zorunda kaldığımız o kaçınılmaz son gelip çatınca biteriz. Ne yazık ki burada yanlışlığı ve yanlış anlamayı kendimizde görmek yerine, karşı tarafı suçlarız. Ama Kur’ân-ı Kerim’i aşk kisvesiyle sâhiplenmek yerine, O’nun bizi arkadaş olarak gördüğünü anlamalıyız. Bizi günah ve sevaplarımızla kabul ettiğini, bizim kişiliğimize saygı duyduğunu, bizi sâhiplenmek yerine bizim yanımızda olduğunu anlarsak, aşkımız nefrete dönüşmez.

Kur’ân-ı Kerim’i yanlış anlamak, Kur’ân-ı Kerim’e bir hâlel getirmez; onu Koruyan korumaktadır. Olan bize olur. En değerli hazinenin farkına varmayıp, kıymetini anlamayıp eskiye veren gafiller durumuna düşeriz.