KRONİK STRES

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Bugün yeryüzündeki genel manzara, insani gelişim ve insan psikolojisi bakımından maalesef hiç de iç açıcı değil.

“Bozulan psikolojimiz mi dünyayı bozuyor yoksa bozulan dünya mı psikolojimizi bozuyor?” Çorum’da verdiğimiz konferansta gelmişti bu soru. Günlerce düşündüm ve okumalar yaptım. Sonuçta durumun “Tavuk mu yumurtadan çıkar yoksa yumurta mı tavuktan çıkar?” sorusu ile benzer nitelikte olduğunu fark ettim. Zira ikisi de doğru.

Bugün yeryüzündeki genel manzara, insani gelişim ve insan psikolojisi bakımından maalesef hiç de iç açıcı değil. Birey, aile, kurum, toplum ve toplumlar düzeyindeki psikolojik denge hali hiçbir çağda olmadığı kadar bozulma eğiliminde. Bozulan psikolojilerle yönettiğimiz dünyada çok yönlü yıkımlara neden oluyoruz. Yeryüzünde yaşanan yıkımlar da ruh sağlığımızı bozuyor. Birbirinden beslenen bu iki durum, fasit bir daire misali “kronik stres”e hatta kronik toksik strese neden oluyor.  

Bilindiği üzere yaşam dengemizi bozan uyaranlar, adrenalin düzeyini arttırır ve stres hormonunun üretilmesi hızlanır. Bu gerekli ve yararlıdır. Zira beden ve ruh sağlığımızı korumak durumundayız. Yani yaşamdaki görev ve sorumluluklarımızın yerine gelmesi için belirli düzeyde uyarılmaya ve strese ihtiyacımız var. Ancak stres hali, katlanma ve uyum sağlama gücümüzü aşarsa ve daha da önemlisi süreklilik arz ederse beyindeki stres merkezi sürekli uyarıldığından bu durum çok çeşitli ruhsal ve bedensel sağlık sorunlarına sebep olur.

Kronik toksik stres; bireyin uzun süre aynı ya da benzer olumsuz yaşam deneyimlerine maruz kalması sonucunda oluşan bir tablodur ki bugün dünyada bu tabloyu yaşayan insanların çığ gibi arttığını üzülerek görüyoruz. Şu halde belirli düzeydeki strese ihtiyacımız varken katlanma gücümüzü zorlayan ve sürekli olan stres, psikolojimiz üzerinde adeta toksik yani zehirli bir etkiye neden olmaktadır. Zehirli bir maddenin vücuda verdiği zarara benzer biçimde kronik stres de ruh sağlığımıza ciddi zararlar verir, çeşitli travmalara neden olur ve önlem alınmazsa çoğunlukla hayat boyunca devam eder.

TOKSİK STRES

Dürtüleri kontrol edememek, bencil davranışlar, sağlıklı iletişim kuramama, geçinememe, düzensiz hayat, aile içi sorunlar, sorumluluklardan kaçma, evlenmeyi geciktirme, boşanma, kendini gözden geçirme eksikliği, öz denetim zorluğu, anti sosyal davranışlar, depresyon, saldırganlık, şiddet, TSSB (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) gibi ruhsal rahatsızlıklar ve obezite, diyabet, kalp hastalıkları, kanser gibi fizyolojik hastalıklar… Bütün bunlar, kronik toksik stresin yol açabildiği sorunlar arasındadır.

Düşünün ki bebekler, herhangi bir fiziksel dil ya da sembolleri olmadan çevreleriyle iletişim kurar. Açlık hissi duyan bebeğin düzeni ve dengesi bozulur, kendisini hayati bir tehdit altında görür, stres hormonu yükselir, ağlar ve tepki verir. Bu tepkiyi anlayan anne, onu doyuma ulaştırır ve bozulan dengesini yeniden sağlar.

Görünen maddi fizyolojik ihtiyaçları yanında görünmeyen duygusal ihtiyaçları karşılanmadığında da bebek, ağlar, huysuzlaşır ve daha kolay hastalanır. Fizyolojik ve duygusal ihtiyaçları uzun süre karşılanmayan, ihmal, yoksunluk, istismar, aşağılanma, şiddet gibi durumlara maruz kalan bebek ve çocukların; depresyona yatkın, bilişsel gelişimi zayıf, suç eğilimi olan, yetersiz kişilik geliştirdiklerini ortaya koyan birçok araştırma sonucu vardır.

Yetişkinlik dönemi için de durum aynıdır. Yeryüzünü saran savaşlar, pandemi krizi, iklim sorunu, ekonomik krizler, mülteci sorunları, insani değerlerdeki aşınma, dijital yaşamın insanı kendi hakikatinden uzaklaştırması vb. gibi günümüz insanını kuşatan sorunların yol açtığı kronik stres, psikolojik dengemizi bozuyor. Dengesi bozulan bebeğe yardım eden anne modeli gibi dengesi bozulan yetişkine yardım edecek inanç sistemi, geleneksel yaşam biçimi, toplumsal kültür, sivil toplum destekleri gibi kaynakların rehberliği yeniden güçlendirilmelidir.

GİZLİ SALGIN

Güçlü sosyal ve psikolojik destekler bireyin; hayat dengesini bozan kronik stresle ve bunun sonucu oluşan katlanılması zor travmalarla başa çıkmasını sağlayacaktır. Esasen beynimiz, kronik stresin yol açtığı olumsuz yaşam deneyimlerini unutmaya yatkındır ve bilinçaltı mekanizmaları kolayca devreye girer. Ancak benzer stres ortamları ya da stres ortamı beklentileri, bilinçaltına hapsedilen bu olumsuz deneyimlerin tekrar açığa çıkmasına, yaşamı etkilemesine ve ağır ruh hastalıklarına neden olabilir.

Kuşkusuz hekimlerin verdiği ilaçların faydaları vardır. Ama asıl ve sürdürülebilir iyileşme kronik strese maruz kalmamak için birey, aile ve toplum düzeyinde verilecek mücadeledir. Zira hiçbir ilaç, duygusal olarak ihmal edilmiş bir çocukluğu, sosyal olarak rehberlik edilmemiş bir gençliği, kendisini ifade edememiş bir yetişkinliği ve yalnız kalmış bir yaşlılığı geri getiremez.    

Burada dikkat çekmemiz gereken önemli bir konu da; günümüzde yaşanan kronik strese maruz kalanlar kadar fizik olarak onların etrafındakiler ve medya yoluyla seyredenlerin de benzer tehditlerle karşı karşıya olmalarıdır. Şiddet olaylarının anında tüm dünyada seyredilmesi, öğrenilmiş şiddete neden olur. Benzer biçimde kronik stresin mağdurlarının yaşadıkları travmaların gizli bir salgın misali seyirciler için de ciddi bir kronik stres kaynağı olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla psikolojimizi derinden etkiyen karmaşık kronik stres kaynaklarıyla karşı karşıya olduğumuzu bilmek, mücadeleye kendimizle ve ailemizle başlamak çok önemlidir.