KRİZLERİN GERÇEK SEBEBİ KÜRESELLEŞME SÜRECİ VE KAPİTALİZMİN DOĞASIDIR...

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
16 Nisan'da özel sebeplerden yazımı yazamadım.

Bugün kaldığımız yerden devam edeceğim. Ama öncelikle iki önemli siyasi kişiliği ölüm yıldönümleri dolayısıyla anacağım.

TURGUT ÖZAL VE DR. BAHAEDDİN ŞAKİR

17 Nisan 1993’te, yani bundan 25 yıl önce Cumhurbaşkanı Turgut Özal vefat etti. Öldüğünde cenazesine katılanlardan biri idim. Cenazesinde şu pankartlar vardı: “Sivil Cumhurbaşkanı… Dindar Cumhurbaşkanı… Demokrat Cumhurbaşkanı…” O zaman her yaptığını doğru kabul ederdim, ama zaman geçtikçe, özellikle iktisat öğrendikçe, Özal’ın bazı temel iktisat politikası hataları olduğunu da idrak ettim. Ama yine de… O benim için her zaman elinde kalem bize gülümseyen “ton ton amca” olarak kalacak. Allah rahmet eylesin.

17 Nisan 1922’de tarihinde, yani bundan 96 yıl önce,  Berlin'de D. Bahaeddin Şakir ve Cemal Azmi Bey Ermeni eşkıyalar tarafından şehit edildi. Bu, Ermeni eşkıyaların ne ilk ne de son cinayetiydi. Dr. Bahaeddin Şakir önemli bir İttihatçı lideri, önde gelen bir Türk devrimcisi idi. Orta okul ve lise çağlarımda İttihatçılara çok kızardım. Bugün biraz daha insaflı bakıyorum. En azından yolun sonuna gelmiş bir imparatorluğu yeniden düze çıkarmak için yiğitçe, kelle koltukta savaştılar. Birçok hatalar da yaptılar, ama bu, onların vatanperverliğini inkâr etmemizi gerektirmez. Bugün öncelikle Dr. Bahaeddin Şakir ve Cemal Azmi Bey’i, Talat Paşa’yı, Enver Paşa’yı ve Ermeni eşkıyalar tarafından şehit edilen bütün devlet adamlarımız ve diplomatlarımızı rahmetle anıyorum. (Yahya Kemal için ayrı bir yazı yazacağım… DMD)

* * *

13 Nisan tarihli yazımda dövizde bir balonun oluştuğunu, bunun gerçek değeri yansıtmadığını, balonların genelde sistemin işlemesinden değil, sistemden kaynaklanmayan ve sistemde öngörülmeyen anormal durumlarda oluşacağı inancının hakim olduğunu ve yapılan bir takım araştırmalarda oyuncuların tam bilgi altında akılcı davranış içinde olsa bile balonların oluşabildiğine dair bulgular elde edildiğinden bahsetmiştim. Nitekim, 12 Nisan 2018 tarihi saat 11:30’da,  Dolar 4,14 TL ve Avro da 5,12 TL idi. Bu satırların yazıldığı anda ise (18 Nisan 2018 23:15 itibarı ile) Dolar 4,01 TL ve Avro 4,96 TL idi. Şu anda balonun söndüğünü, Dolar’daki fazlanın 4 Krş. ve Avro’daki fazlanın da 8 Krş. olduğunu görüyoruz. Yani balonun müddeti 1 hafta bile sürmedi. Tabiî ki, bu küçük balon, bizim burada gözlerimizin önünde gerçekleşen bir olay olduğu için önem kazanmaktadır. Yoksa ciddiye alınacak kadar büyük bir dalga değildir. Ancak, hangi sebepten çıkıyor gözükürse gözüksün gerek varlık balonlarının gerekse daha geniş çaplı ekonomik krizlerin “beklenti hataları”, “yetersiz bilgi”, “irrasyonel davranış” ve benzeri içi boş söylemlerle açıklanması pek mümkün değildir. Bunu doğrulayan çalışmalara göre, bu içi boş kavramların fiyat balonlarını açıklayamadığı yönünde ampirik kanıtlar bulunmaktadır. Fiyat balonlarına yol açan esas sebep yapısaldır ve Kapitalist üretim sisteminin doğasına içkindir. Nasıl? Anlatmaya çalışayım…

Genelde deneysel iktisat çalışmalarında rastlanan sonuçlara göre, yatırımcıların ilgili menkul kıymet fiyatının gerçek değerini bildiği, herkesin piyasa hakkında eşit bilgiye sahip olduğu, fiyat sisteminin mükemmel bir etkinlikle işlediği deneysel piyasalarda bile fiyat balonlarının oluştuğunu göstermektedir. “Hocam nedir deneysel iktisat? Ekonomileri laboratuvara mı koyuyorlar?”, diye soruyorsanız, hemen cevaplayayım. İktisatçılardan, doktora öğrencilerinden ve piyasa simsarlarından bir grup oluşturuyorlar. Bu gruplar bazen yüz kişinin üstünde olabiliyor. Stresten uzak bir ortamda, birbirlerine bağlı bilgisayarlardan bir ağ ortamında, sanal bir piyasa oluşturuyorlar. Her deneğin elinde belli bir miktar başlangıç parası olduğu halde, deneklerin portföy oluşturmasını istiyorlar. Gayet steril bir ortamda işin ehli insanlar bile çok kısa zamanda teorinin bize söylediği ideal piyasa yerine, fiyatlarda balon oluşumuna katkıda bulunuyorlar. En son 2017 yılında Preston Teeter ve Jorgen Sandberg’in bir çalışması makale olarak yayınlandı, (Teeter, P. & J. Sandberg;  (2017). "Cracking the enigma of asset bubbles with narratives". Strategic Organization. 15 (1); sayfa: 91–99.). Bir dizi buna benzer deney sonunda ulaştıkları netice şudur: Teknolojik değişimin olduğu inovasyon dönemleri, genişlemeci kredi politikaları, gevşek yasal düzenlemeler ve uluslararası yatırım ortamında rasyonel yatırımcılar eşit ve eksiksiz bilgi altında ve tam etkinlikle işleyen bir fiyat sisteminde bile fiyat balonları oluşturmaktadır. Yani para ve kredi genişlemesi dönemleri ile küreselleşme şartları balonların oluşmasının temel sebebidir.

2008 Kriziyle birlikte, küresel ölçekteki finans piyasalarında yapısal bazı aksaklıkların bulunduğu ortaya çıktı. Aynı zamanda, II.  Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan uluslararası para sisteminin de bu krizlerin altyapısını oluşturduğunu söyleyebiliriz. Tabii, daha da temellere inersek, mevcut Kapitalist üretim sisteminin çarpıklığını ve finans piyasalarını açıklamayı amaçlayan Finansal İktisat Disiplininin de yetersizliğini bu sebeplere eklemek zorundayız. İsterseniz özetleyeyim:

1.       Kapitalist üretim sistemi aşırı yatırıma eğilimlidir. Kapitalist üretim sistemi yaşamak için sürekli büyümek zorunda olan, sürekli büyümek için sürekli yatırım yapmak zorunda olan ve yatırım yaptıkça sermayenin getirisinin (kâr oranları) düşmek zorunda olduğu bir sistemdir. Bu ise, her şeyden önce sermaye veya servet birikimini hedefleyen bir insan tipine yol açmıştır. Halbuki, bütün finans literatüründe yatırımcı davranışı riske karşı duyarlılık içerirken, gerçekte bu yatırımcılar riski umursamayan bir davranış kalıbı içindedirler. Bunun sebebi ne akılsızlık ne de öngörüsüzlüktür: Esas etken, içinde bulundukları sınıfın dayattığı sınıfsal davranış kalıbıdır. 

2.       Portföy Teorisi yatırımcı davranışını yanlış yönlendirmektedir. Mevcut piyasalarda yatırımcılar riskten uzaklaşmak için portföylerinin getirisini piyasa getirisine eşitlemeye çalışırlar. Sharpe ve Lintner’in CAPM modeli ve Markowitz’in portföy modeli bunu va’z eder. Ancak ani bir şokla piyasa getirisi yükselir ve fiyatlar gerçek değerinden uzaklaşırsa, bütün piyasa, bu yeni trende uyum sağlamak için “sürü psikolojisi” ile yarışır. Bu ise teorik olarak çok doğru bir davranışken pratikte balonların oluşumunu hızlandırır. Finansal İktisat teorisinin güncellenmesi gerekir.

3.       Muhasebe sistemi riskleri belirlemekte yetersiz kalmaktadır. 2008 Krizi’nde gördük ki, anlı şanlı derecelendirme firmaları en büyük batık firmaları bile iş işten geçtikten sonra tespit edebildiler. Bunun sebebi, mevcut muhasebe sisteminin türev enstrümanlar ve kaldıraçlı işlemlerden kaynaklanan riskleri bilanço ve gelir tablolarına yansıtamamasıdır. Belki yeni bir finansal risk tablosu oluşturulmalıdır. Yani, muhasebe sistemi mevcut yapısıyla riskleri halının altına süpürmektedir.  

4.       Fiyatlaması ve mahiyeti teorik olarak tanımlanmamış bir sürü türev enstrüman alınıp satılmaktadır. Yukarıdaki muhasebe probleminin ana sebeplerinden birisi türev enstrümanlardır. Geleneksel enstrümanlar dışında, her yıl yüzlerce yeni enstrüman icat edilmektedir. Bunun sebebi dijital teknoloji ve internetin sağladığı kolaylıklardır. Daha mahiyetini bilmediğiniz enstrümanın riskini nasıl ölçersiniz? Buyurun size robotlaşmanın yol açtığı ekstra bir risk unsuru…

5.       ABD Dolarının dünya parası olması ve ABD’nin “küresel kalpazanlığı” bütün kötülüklerin anasıdır. Küresel emperyalist gücün parasının dünya parası olması, bu paranın Kasaba’nın Şerifi tarafından hiçbir karşılık olmadan kalpazanvari işlemlerle fütursuzca basılması, dünyada karşılığı olmayan milyarlarca dolarlık bir serseri para kütlesinin dolaşmasına yol açmıştır. Bu para, bir de, elden ele değil internet ortamında saniyeler içinde bütün küreyi deveran etmektedir. Bu ortamda bu krizler az bile…

6.       Küreselleşme milli devletlerin para ve finans piyasalarında otoritesini zayıflatmıştır. Serseri para olunca ve bu para son sürat dünyayı dolaşabilince, milli hükümetlerin para ve döviz hareketlerini kontrol etmesi çok zorlaşmıştır.  

Çözüm ne olmalı? İsmet Paşa’nın dediği gibi: ”Yeni bir dünya kurulur, biz de içinde yer alırız”. Pekiyi nasıl bir yeni dünya? Onu da Pazartesi anlatalım…

Hayırlı Cumalar…