KENDİNİ ARAYAN AVRUPA

Prof. Dr. Fahri ERENEL
Tüm Yazıları
Eşitlik, hoşgörü, adalet, çoğulculuk gibi kavramların çıkış noktası olmakla övünen Avrupa ciddi bir krizin eşiğinde.

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'in, Lüksemburg'da düzenlenen AB Dışişleri Bakanları Toplantısı açılışında yaptığı konuşmada dile getirdiği “Avrupa bir bahçedir. Biz bir bahçe kurduk. Her şey işliyor. İnsanlığın inşa edebileceği, siyasi özgürlük, ekonomik refah ve sosyal uyumun en iyi birleşimidir. Dünyanın geri kalanı ise tam olarak bir bahçe değil. Dünyanın geri kalanının çoğu bir ormandır ve orman bahçeyi istila edebilir" ifadesi adım adım dağılma sürecine doğru giden Avrupa’nın tekrar saflarını sıklaştırmasına yarayabilecek talihsiz ancak, kullanılan kelimeler ve verdiği mesajlar açısından asla sıradan olmayan planlı bir açıklamadır.

Eşitlik, hoşgörü, adalet, çoğulculuk gibi kavramların çıkış noktası olmakla övünen Avrupa ciddi bir krizin eşiğinde. Giderek büyüyen enerji sorunu, enerji sorunu nedeniyle artan enerji maliyetlerinin fiyatlara yansıtılması ile rekabet avantajında geriye düşmeleri, azalan ihracat değerleri, yükseke nflasyon, a zalan istihdam vb.sorunlar giderek artıyor.

Borrel bu ifadesine yönelik tepkiler üzerine geri adım atmış gibi görünse de aslında AB ülkelerinin bir kısımının memnun olduğunu söyleyebiliriz. Borrel’in, can çekişmeye başlayan AB’ye dünyanın geri kalanından farklı olduklarını göstermek maksadıyla can suyu vermeye çalıştığını, birlik ülkelerine medeniyetin beşiği olan Avrupa’da mı, yoksa medeniyet yoksunu ve batı için her zaman tehdit oluşturan diğer ülkeler arasına mı katılmak istedikleri konusunda seçim yapmaları gerektiğini vurgulamıştır. Avrupa içinde uyumsuzluğun giderek arttığı süreçte yapılan bu açıklama Borrel’in kendi açıklaması olarak düşünülmemelidir.

Orman kavramı geniş olarak kullanılmıştır. Bu kapsamda kendilerinde giderek artan aşırı milliyetçiliği, İslam karşıtlığını ve yabancı düşmanlığını, geçmişte özellikle Afrika’da yaptıkları katliamları görmezden gelen Avrupa nasıl medeni olabilir sorunun cevabını yine kendisi veriyor. “Liberalizm ve demokrasi sayesinde”.

YÜZYILLARDIR YAPTIKLARI

Ormanları vahşilikten kurtarmak, liberalizmi ve sözde kendilerinde çok iyi uygulanan demokrasiyi hakim kılmak için, bahçıvan metaforu adı altında terbiye edici unsurların gönderilmesi gerektiğini vurguluyor. Yüzyıllardır yaptıklarının bir kez daha dolambaçlı yollardan tekrarlanmasıdır söyledikleri

Aslında bu ifade yeni değildir. ABD’nin ulusal güvenlik stratejilerinde yer bulmuş, otoriter rejimlere demokrasi getirme için bu ülkelere müdahaleyi hak olarak gören, demokrasi getireceğim diyerek bu ülkeleri perişan hale getiren,zenginliklerine el koyan zavallı bir zihniyetin tekrardır Borrel’in  söyledikleri.Özür diledi diye üzeri asla örtülemeyecek bir ana fikirdir bu ifadeler. AB’nin vizyonunun aslında ne olduğunun ipuçlarını vermektedir.

AB sadece Ukrayna -Rusya savaşı sonrasında yaşadıkları ile sarsıntı geçirmemektedir. Savaş sarsıntıyı şiddetlendirmiştir. Fransa-Almanya arasındaki tarihsel düşmanlık yeniden alevlenmeye başlamıştır. Balkanlar AB’nin kararsızlığı nedeniyle çalkantılı bir sürece girmiştir. Polonya yeni Avrupa Lideri olma yolunda ABD’nin desteği ile hızla mesafe kat etmektedir. Polonya, Litvanya ile birlikte kurduğu birliği tekrar hayat geçirebilmek için fırsatın ayağına geldiğini ve bu fırsatı değelendirmeye var gücü ile çalışıyor. Belarus sınırına askeri birlikler yerleştirmeye ve sayısını arttırmaya devam ediyor. Ayrıca toprakları içinde ABD füzelerinin yerleştirilmesi devam ediyor. ABD, Ukrayna’dan istediğini bulmamışa benziyor. Bu kadar desteğe rağmen Zelensky’in istekleri bitmiyor ve Rusya’nın enerji üretim tesislerini vurması ile giderek zor duruma düşen Ukrayna’nın bu kışı geçirmekte oldukça zorlanacağını görüyor. Bu nedenle sahaya yeni bir vekil sürmek istiyor. Bu vekil Polonya’dan başkası değildir. Rusya, Polonya sınırına hava harekatı, uzun menzili füzeler veya nükleer başlık kullanımı dışında karadan müdahale için oldukça uzaktadır. Yani Rusya bu aşamada NATO/AB için karadan tehdit olmaktan uzaktır. Zaten Putin’in bu tür bir karar vermesi intiharı anlamına gelecektir. Daha önce savaşın başlamasından hemen sonra Polonya’nın Ukrayna ile yaptığı anlaşma Ukrayna’nın yanında savaşa girmesine imkan tanıyor. Ancak, Polonya henüz müdahale için yeterli kapasiteye ulaşmadı ve aynı zamanda. Rusya’nın askeri açından yıpranması ve yaptırımlarla ekonomik anlamda zayıflaması için iplerinin elinde olduğu ABD’den işaret bekliyor. Kısacası stratejik beklemede. Polonya; Ukrayna’ya müdahalesi ile kendine ait olduğunu ifade ettiği batı Ukrayna’yı ele geçirerek önemli bir avantaj sağlayacaktır. Aynı zamanda olası Belarus müdahalesini engellemek için Belarus sınırındaki yığınağı ile Belarus’un harekat alanını sınırlayabilecektir.ABD,’nin  bir süre sonra yeni vekili veya ihtiyatı Polonya’yı zinde güç olarak Rusya’nın karşısına çıkarması gözlerden uzak tutulmamalıdır. ABD’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği için bu kadar hızlı hareket etmesinin altında yatan da budur. Rusya’nın kuvvet ayıracağı cepheyi genişletmek.

Avrupa, güvenlik mimarisi için oluşturmaya çalıştığı Stratejik Pusula adlı güvenlik stratejisini hayata geçirmeden kendini NATO şemsiyesi altında savaşın içinde bulabilecektir. AB, bunun farkındadır. Borrel’in  açılamaları birliğin daha fazla çatırdamasına meydan vermemek amaçlıdır.

İŞLEVİNİ YİTİREN AB

AB’nin işlevini giderek yitirmesinin yeni oluşumlara yol açtığını Avrupa Siyasi Birliği adı altındaki yeni yapılanmada görebiliyoruz. AB’nin bugüne kadar yükünü taşıyan Almanya enerji sorunu da devreye girince artık mali yükü taşıyamayacağı aşikardır. Merkel sonrası Almanya’nın liderlik zafiyeti taşıması, Fransa’nın var olan liderlik hevesini güçlendirmiştir. Avrupa Siyasi Birliği, Fransa’nın AB yerine sıkı bir bütünleşmeyi öngörmeyen AB‘den daha esnek bir yapıyı kendi liderliğinde öngörmesidir.

AB özellikle politik ve askeri açıdan asla küresel anlamda etkileri olan bir yapıya kavuşamamıştır. Bu nedenle ortak bir dış politikaları olmakla birlikte her ülkenin kendi hedefleri doğrultusunda farklı işbirliklerine  girdikleri görülmektedir. Almanya’nın son aylarda artan Orta Asya ve Japonya ilgisi gibi. Hemen her ülkenin dış politikada farklı angajmanlar içine girmesi ülkeler arasında kuşkulara yol açtığı aşikardır. AB’nin zayıflamasında ve yeni birlik arayışlarında bu durumunda önemli etken olduğu düşünülmektedir.

AB, İngiltere’nin birlikten ayrılması üzerine yeni kopuşların olacağı endişesini taşımaktadır. 2-3 ülkenin daha ayılması halinde birlik dağılabilecektir. Bu durum ise Avrupa içinde AB nedeniyle üzeri örtülen anlaşmazlıkları tetikleyebilecektir.

BATISIZLIK

20’nci Münih güvenlik Konferansı’nın ana teması olan Batısızlık AB’nin kaybettiklerini ve içinde bulunduğu durumu özetlemektedir. Bu kavram ile “Batı’nın kendi değerlerini yitirmeye başlamasıyla dünyanın nasıl hızla batı-temelli perspektiften uzaklaştığına” işaret edilmiştir. Avrupa ülkelerinin siyasi ve ekonomik krizlerle boğuşurken ‘dengesiz’ hamleler içeren örnekleriyle desteklenen kavram,içe dönük ve popülist siyasi vizyonun artması, NATO’nun kendi içinde fikir ayrılıkları yaşamasının önemli rol oynadığına vurgu yapmaktadır.

Borrel’in Avrupa’sı krizlerle boğuşma direncini kaybetmiş durumda, enerji tedariki konusunda bile uzlaşamıyorlar.Bir kısım ülkeler alımın topluca yapılmasını ve sonra dağıtılmasını ,bir kısmı ise her ülkenin kendi istediği ülkeden alım yapmasını istediği için son toplantıda ortak bir nokta da buluşulamaması fay hatlarının genişlediğini gözler önüne sermektedir. Fransa ile Almanya arasında her yıl yapılan ortak bakanlar kurulu toplantısının ilk kez sudan gerekçelerle seneye ertelenmesi, üzerinde güneş batmayan imparatorluk olarak adlandırılan Britanya’nın içinde bulunduğu mali, ekonomik ve yönetim krizleri Avrupa için çalan çan sayısının arttığını gösteriyor.

Avrupalılar artık çocuklarının kendi durumlarından daha kötü bir durumda olacağını düşünüyorlar, ancak bunu nasıl önleyeceklerini bilemiyorlar. AB’nin içinde olduğu durum tam da budur.