KAMU ÜRETİMİ VE ÖZELLEŞTİRME II

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Kamuya ait on dört şeker fabrikasının özelleştirilmesi üzerine yazmaya devam ediyorum.

Cuma günkü yazımda, bir kamu firmasının kuruluş ve üretim amaçlarını açıklamış ve kamu firmalarının yarattığı sosyal ve iktisadi dışsallıklara değinmiştim. Bütün bu olumlu özelliklerin tamamının şeker fabrikalarında bulunduğundan da bahsetmiştim. Öte yandan şeker fabrikalarının son yıllarda hızla artan oranda zarar ettiğinden de bahsetmiştim. Bugün özelleştirme politikasının amaçları, uygulanma biçimi ve mikro ve makro düzeyde etkilerinden bahsedeceğim. Daha sonra Tarım Bakanı Fakıbaba’nın bir demeci üzerinden şeker fabrikalarının özelleştirilmesini değerlendireceğim…

ÖZELLEŞTİRME NİYE YAPILIR?

Bir kamu kurumu ve ona bağlı üretim tesislerinden bir kısmı veya tamamı pratikte dört sebeple özelleştirilebilir: Bir, özelleştirme ile birlikte tam rekabetçi veya tam rekabete yakın bir piyasa yapısı oluşturmak için. İki, kamu kurumunun yol açtığı sosyal maliyet sebep olduğu sosyal faydadan daha fazla ise oluşan sosyal zararı önlemek için. Üç, kamu otoritesi kamu üretimini başka bir sektöre aktarmak istiyorsa ve bütçe kısıtı nedeniyle bu sektörde üretimi kısmak ve kaynakları diğer sektöre aktarmak için. Dört, Bütçe Açığı’nı kapamak için.

Yukarıda bahsedilen birinci sebep, yani rekabetçi bir piyasa yaratma ortamı, eğer mümkünse, o takdirde hem kaynak tahsisini iyileştirecek hem de sosyal faydayı artıracaktır. İkinci sebepte bahsedilen ise, kamu kurumunun öyle büyük zarar etmesi gerekir ki, bu zararın yol açtığı borç yükü ve borç yüküne bağlı sosyal fayda kaybı, özel tekelcinin yol açacağı sosyal maliyetten daha yüksek olsun. Dolayısıyla şeker fabrikaları için böyle bir durum söz konusu değildir. Üçüncü sebepte ise, kamu otoritesinin kamu üretimini daha yüksek sosyal faydaya sebep olacak başka bir sektöre aktarmak için gerçekleştiği söylenmektedir. Şeker fabrikaları için bu durum geçerli midir? Hükümet eğer kıt kaynaklarını şeker sektöründen daha fazla fayda yaratacak başka bir sektöre aktarmayı düşünüyor, yeni bir sektörde kamu üretimini artırmak istiyorsa, bununla ilgili hiçbir emare görülmemektedir. Eğer böyle bir sektör varsa ve biz gözden kaçırıyorsak, o zaman yetkililere istirhamımdır: Bizi bilgilendirsinler ki biz de değerlendirmemizi ona göre yapalım. 

Yukarıda saydığım ilk üç sebep iktisat biliminin temel bakış açısına uygun olmakla birlikte, dördüncü iktisat biliminin mantığı açısından kabul edilemez. Hiçbir kamu müessesesi, kısa vadeli borç açığını kapatma için özelleştirilemez. Çünkü, özelleştirme geliri ile bugünkü borç kapatılır ama kırk yıl devam edecek sosyal fayda, üretim kapasitesi ve milli servet tasfiye edilir. Bu müflis tüccar mantığıdır, milletin mutlak fakirleşmesine yol açar. Maalesef, 1980’li yıllardan bugüne gelişmekte olan ülkelerde yapılan özelleştirmelerin birçoğunda ana amaç bütçe açığını kapatmak olmuştur. Trajikomik.

ÖZELLEŞTİRMENİN UYGULANMA BİÇİMİ VE REGÜLASYON

Özelleştirme üç şekilde yapılır: Hisse senedi satışı yoluyla halka arz, eğer üretim tesisleri bölünebiliyorsa kamu kurumunun birkaç parçaya bölünüp farklı şahıslara devredilmesi ve blok halinde tek bir şahsa satış. Özelleştirme için iktisat biliminin bakış açısına ve sanayi kapitalizminin doğasına en uygunu halka arz yöntemidir. Bu sayede kurumun kurumsal yapısı ve amaçları değişmeyeceği gibi, çıkarcı çevrelerin istismarı ihtimali de en aza iner. Eğer rekabeti artırmak veya kamu üretimini başka sektöre yönlendirmek istenirse, o zaman, halka arz veya tesisisin parça halinde satışı tercih edilmelidir. Eğer kamu firması toplumsal zarara yol açacak kadar toplumsal maliyet üretiyorsa, o zaman blok halinde özel firmaya satışı bile tercih edilebilir. Ama eğer bütçe açığı finansmanı için özelleştirme yapılıyorsa, hükümetler en çok “cash” parayı bastırana kurumu blok olarak satıverirler.

Özelleştirme hangi yöntemle yapılırsa yapılsın, özelleştirilen firmanın kamunun denetim ve gözetimi altında olması gerekir. Bu uygulamanın adı regülasyondur. Özelleştirilen kurumun üretim faaliyetinin bitirilmemesi, başka amaçlar için kullanılmaması, üzerinde bulunan arazinin başka amaçla kullanılmaması, ürettiği ürünü tekel kârları ile fahiş fiyata satmaması gibi şartlar satış sözleşmesine bağlayıcı olarak konulmalıdır. Özelleştirilen kurumun bu şartlara uygun olarak işletilmesini gözetleyecek kurumlar ilgili sektörün denetleme ve düzenleme kurulu, Özelleştirme İdaresi, Rekabet Kurumu ve eğer halka arzla satılmışsa SPK’dır. Şu anda Şeker sektörünü düzenleyecek bir kurum bulunmamaktadır.

ÖZELLEŞTİRMENİN MAKRO VE MİKRO ETKİLERİ

Özelleştirmenin hem makro hem de mikro etkileri bulunmaktadır. Özelleştirme yöntemine bakarak ilgili piyasa tam rekabetten tekele kadar farklı piyasa yapılarına evrilebilir. Elbette ki, kamu menfaatine olan piyasaların olabildiğince rekabetçi olmasıdır. Doğru yöntemle uygulanan özelleştirme, vatandaşın ilgili piyasa ürününe daha çok miktarda ve daha ucuza ulaşmasına sebep olacağı gibi, yanlış yöntemle uygulanan özelleştirme, vatandaşın ilgili piyasa ürününe daha az miktarda ve daha pahalıya ulaşmasına yol açacaktır. Bunlar mikro iktisadi etkilerdir.

Öte yandan, özelleştirmenin makro iktisadi etkileri de vardır. Eğer özelleştirme bütçe açığını azaltmak için yapılmışsa, özelleştirme sonunda kamunun nakit gelirleri artacağı için, bir dönemlik borç finansmanında rahatlama ve yatırımlarda “tersine dışlama etkisi nedeniyle” bir artış gerçekleşebilir. Kaldı ki, özelleştirme için –özel firmalar tarafından- yapılan harcama yatırım faaliyeti olarak kaydedileceği için milli gelir hesaplarında yatırım artmış gözükecektir. Yani, özelleştirme, kısa vadede toplam harcamalar ve milli gelir artışına sebep olur. Ancak, eğer denetlenmez ve kamu otoritesi tarafından regüle edilmezse özelleştirme, uzun vadede, milli servet ve üretim gücü kaybına ve milletin mutlak fakirleşmesine yol açar. 

8 Mart ve 10 Mart tarihlerinde Hükümetin şeker fabrikaları özelleştirmeleri ile ilgili demeçleri yazılı basında çıktı. Yukarıda bahsettiğimiz özelleştirme amaç, şekil ve etkilerinin şeker fabrikaları özelinde değerlendirmesini bu bilgiler ışığında yapmamız gerekir. Ancak yerimizin sınırları buna müsaade etmemektedir. Bu konuyla ilgili son yazımı cuma günü okuyabilirsiniz.