"KALP KALBİ BULUR!"

Ümit G. CEYLAN 19 Nis 2018

Ümit G. CEYLAN
Kimine göre dev bir kütüphane, kimine göre masmavi denizin ortasında ıssız bir ada, kimine göre gardolaplar dolusu güzel giysiler...

EDİTÖR

.....

Yaş aldıkça...

Zaman artık önemsizleşiyor, âna odaklanmak istiyor insan. Yeni kıyafet almaktan çok eskilerine sahip çıkıyor insan. Eşyalar, süsler ancak kullanışlı iseler daha anlam ifade ediyor. Yalın ve basitlikten yana oluyor yaş aldıkça insan. Gençlerin telaşlarına ve üzüldükleri şeylere baktıkça kendi gençliğini görüp gülümsüyor ve içinden geçecek diyorsun. Sıkıntılarına acil çözüm istiyorlar, soruyorlar; sadece kendin ol diyorum. Değerlerin olsun diyorum. Birinin peşinden gitme diyorum. Yüreğini güzelleştiren insanları bul onların tecrübelerini dinle diyorum. Kahve içip muhabbet edecek bir veya iki tane sağlam dost edinin diyorum. Fakire, düşmüşe, garip, gurabaya tebessüm et, onun da bir zamanlar senin gibi olduğunu unutma diyorum. Yaş aldıkça hakikat daha da belirginleşiyor. Anlıyorsun ki; Ondan geldik Ona dönüyoruz. Yaş aldıkça bütün korkuları yeniyoruz. Korkular da, kaygılar da geride kalıyor; yeter ki içimizdeki vesveseyi atalım. Bizi yeniden diriltecek şükre, zikre ve tevhide sarılalım.

“KALP KALBİ BULUR!”

Kimine göre dev bir kütüphane, kimine göre masmavi denizin ortasında ıssız bir ada, kimine göre gardolaplar dolusu güzel giysiler... Herkesin cennet tarifi kişinin hayat anlayışı ve tecrübesinden yola çıkarak anlam kazanır. Kimisine göre ise cennet sevdiğinin yanıbaşıdır. Sevenin ve sevilenin  olmadığı yer cehennemden farksızdır. Cennet mutasavvıfların açıkladığı genel şekliyle; Allah’la irtibatı alıkoyan her şeyden uzak olduğumuz yerdir. Ya da hakikati anlamada birer ibret ve anlam bulduğu her şeydir. Cenneti aramaya gerek yok; belki de cennet inançlı bir kalpte Allah’la birlik ve tevhid içinde olmaktır. Aslında yegâne aradığımız da budur!..

Cenneti aramak

Cehennem olmadan da cenneti bilemeyeceğimiz aşikâr olduğu kadar, şeytansız bir hayat da mümkün değildir. Şeytanı da tanıyacağız, onunla mücadeleyi öğreneceğiz. Hayatta her şey güllük gülistanlık olmadığını bilerek kendi cennetimizi oluşturmaya doğru ilerleyeceğiz. Yolda olacağız ama yoldan çıkmayacağız. Yollar türlü türlüdür elbette o yüzden dedik ya, senin cennetinle benimkisi farklı diye. Kalbi olarak huzurlu olduğunuz yer bizim cennetimizdir.

Kalp cennetine yolculuk

Cennetin de derecesi vardır. İnsan kemâlâta doğru yürümek için en şerefli mâhluk olarak yaratılmıştır. Yükselen ruh, edindiği bilgelik vasıflarını yaşayarak kısacası hâl ederek halka yatay olarak yayar. Paylaşılmayan hiçbir yerde cennetten iz yoktur. Cennet aynı zamanda tevhidin, bir olmanın da yeridir. Kalpten kalbe yollar vardır. En güzeli de yücelmiş ruhların kalplere sirayet edebilmesidir. Kalplerde cenneti yeşertmektir. Bu ütopya, sihir, uçan halı falan değildir. Yaşadığımız şu dünyada insanın hayatını cehennem azabına çevirenleri, yangına su döker gibi kalpleri soğutmaktır. Kalplere girmek, cennetine bir insanı ortak etmek demektir. Çağdaş bir Sufi der ki; “Kalp kalbi bulur”... Aramak bütünüyle Kutsal kitabımızı okumaktır. Aramak bütünüyle Kutsal kitabı yaşamaktır. Aramak bütünüyle bütün insanlığa kucak açmaktır.

Cennet cennet dedikleri

Yemyeşil bir vadi, uçsuz bucaksız yeşillik. Dağların üzerlerinde tüten sis, cennetten gelen kokuları getiren rüzgâr... Kınalı kayalar, öten kuşlar, çiçekler, kelebekler; yürekten dökülen sevgi, şefkat ve merhamet dolu kutsal kelimeler... Ne güzel de sözler değil mi? Sanki cennet tarifi. Evet gerçekten de benim cennet tarifim bu. Ama başka bir gün başka bir cennet tarifi de yapabilirim. Böylece her tarif ettiğim cennetler arasında yolculuk yapabilirim. O halde zihin dünyamıza cenneti yerleştirdiğimizde cennete hakiki bir yolculuk yapabiliriz. Sevinçli ve rahat olduğumuz kadar, sıkıntılı ve ıstıraplı bir olay yaşadığımızda, zihin raflarından kendi cennettimizi çekip çıkartalım. İyilik yapalım. Bütün kötülüklerden ve çirkinliklerden kaçalım. Doğru dürüst insan olalım ki; kendi cennetimizi kendi içimizde yaşamış olalım vesselam.

FOTOĞRAFIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Çalgıcı Deyip Geçmeyin!

Siz bilmeseniz de ben gizli ve gizemli bir hikâyenin masalsı kahramanıyım. İşte boynuma asılı ve elimde bir çalgı artık sizin için çalıyorum. Şarkılarım, melodilerim, ahengim, bazen hüzün olsa da, bazen sevinç, daha da çok özlemdir benim. Görüyor musunuz  akordeonumun tuşlarından körüklerinin her dilimine kadar parmaklarımla nefes alıyor, nefes veriyorum; ancak böyle yaşıyorum. İnsan sevdi mi ve sevgisini evrenselleştirdi mi; ben ben olmaktan çıkıyor. Her varlığın kabesi olan kalplerde taht kurmasını öğreniyor. İnsan sevdi mi bir kere, bir bakıyorsun;  Hakikatin kucağına düşüveriyor. İşte o zaman şarkı da kutsal, beste de kutsal, güfte de kutsal. İşte o zaman aheng içinde aheng oluveriyorum. Duygular sonsuz bir okyonus, sahile vuran dev dalgalar med ve cezir, özlemim mavi gökte uçuşan martılar, mavi denizde yüzüşen balıklar... Ey yolcular!.. Bir dönüp bakar mısınız bana; size sesleniyorum size!.. Bizim yani hepimizin şarkısıdır bu! Sen, ben, o!.. Biz, siz, onlar!.. Hepimiz buluşuruz bu şarkıda, bu namede ve dahası bütün kalplerde!... Sizin gülmeyen yüzünüz, asık suratınız dudak büküşünüz, hor görüşünüz, küçümseyişiniz var ya; inanmıyorum buna!.. Hayat acımasız, kaygılı, umutsuz olabilse de, ben sizin kısık ve duyulmayan sesiniz, gülümseyişiniz, ümidiniz olayım!.. Ben köşebaşlarında basit bir çalgıcı olsam da ben sizi umursayayım... Bendeniz namelerimde sizi bulur, sizinle umutlanırım. İşte karşınızdayım bak; bir an durun ve bütün kaygılarınızı bir an üzerinizden atın.  Bana gönül gözüyle bakın, beni can kulağıyla dinleyin ve bana kalplerinizde yer verin.

IŞIK VE GÖLGE OKUMA EVİ

İnsanlık için hizmet eden herkese minnet duyulur, teşvik edilir.  Emekli mimar Mehmet Sinan Gür, Kadıköy’de açtığı ve ücretsiz olarak gidip rahatça bir yandan çayınızı içerken 7000’e yakın kitap ve dergi okuyabileceğiniz, dersinize çalışabileceğiniz bir ortam sunuyor. Ayrıca yabancı dil, okuma, film atölyeleri gibi kültürel sahada da güzel işler yapılan bir mekân. ODTÜ mimarlık mezunu olan ve güzel bir iş için yola çıkan Sinan bey ile kısa bir söyleşi gerçekleştirdik. https://www.facebook.com/ivgoe/ dan da bu müstesna mekânı takip edebilir çalışmalara katılabilirsiniz.

Neden ışık ve gölge? Işık ve gölge sizin için ne ifade ediyor?

Bir isim koyma derdi vardı.  Işık ve gölgenin benim için iki anlamı var. Bir tanesi mimariyle ilgili olan kısmı. Mesela Işık ve gölgenin çizimi isimli bir kitap var. Bir diğeri de her şey zıddıyla vardır. Yani ışık varsa gölge de vardır, gölge varsa ışık da vardır. O sebeple bu ismi koydum. Mesela bu sebeple Facebook sayfamızın profil fotoğrafında ying yang sembolü var. 

Görmek ile bakmak arasındaki fark nedir? 

Bakarsınız bir şey anlamazsınız ama gördüğünüz zaman zaten anlamış olursunuz. Ve insan ancak bilinçli olduğu zaman görebilir.

Kültür nedir? 

Bir şeyi anlamak ve ondan bir şekilde tat almaktır. 

Fikir ve tefekkür nedir? Fikir insanı kimdir? 

Bilinçlenmeyle ilgilidir. İnsan ne kadar eğitim görürse düşünceleri de o kadar gelişir, tabi başka şeyler de var beynimizin bazı bölümleri daha çok sinapsis üretiyor ve daha çok düşünce üretiyoruz, daha iyi düşünmeye başlıyoruz o zaman. Kısacası eğitimle bağlantılı. 

Eğitim nedir?

Eğitim sadece okula gidip öğrenmek değildir.  Zaten her şey okula gidip öğrenilmiyor. Birçok şey dışarda, hayatta öğreniliyor. Eğitim öyle bir şey...Ömer Seyfettin'in bir anektodu vardır. Kabataş Lisesinde öğretmenken ortaya hiç olmadık bir iddia atıyor.  Herkes inanıyor tabi. Aynı şeyi çaycıya söylüyor ancak çaycı sözün aslını söyleyerek karşılık veriyor. Yani verilmesi gereken cevabı veriyor.  Diğer tüm öğretmenlere "Gördünüz mü?" diyor, Ömer Seyfettin.

Öğrenci kimdir? 

Biz, biz derken ODTÜ'lüler kendimizi yetiştirmek üzere yetiştirildik. Belki bunu baştan anlamadık. Nasıl olduğunu çok sonra anladık ki hocalar çok bir şey vermiyorlar ama kütüphane var! Kocaman kütüphane var. İçinde bir sürü şey var. Onu ancak siz araştırıp bulabilirsiniz.  Sizden başka kimse onu size sunmuyor.

İyilik nedir?

İyilik aslında göreceli bir kavram. İyi olmak mı iyilik yapmak mı?  İyi olmak değil de iyilik yapmak... Çünkü biri için iyi olan bir şey bir başkası için iyi olmayabilir. Veya kasap et derdinde koyun can derdinde... Bir dengesi olmalı bunun...

“Dil” nedir?

Dil kültürdür, dil kültürle birlikte gelişmiştir ve kültürle desteklenir dil aynı zamanda, kültür dili destekler…Birbirinden bağımsız değiller…

Peki dil ile iletişim arasındaki şey nedir sizce, yani hepimiz Türkçe konuşuyoruz ama iletişimimiz var mı?

İşte o dili iyi bilmemekten, bir sebebi o; bir de kültürü de iyi bilmemekten kaynaklanıyor.

Peki, başka bir pencere açacağım; “Emek” nedir sizce?

Emek; “Bir şey üretmektir” diyelim.

Yani iki türlü emek var biliyorsunuz; yani bir düşünce emeği var, bir de çalışarak verilen emek var. Yani ikisi de geçerlidir, ikisinin de bir değeri var.

Düşünce emeğinde diyelim ki… yani düşünerek bazıları bir şeyler üretir ve bu ikisinde de üretim vardır aslında ve bir değeri vardır, ikisinin de bir değeri vardır. Çalışarak da, yani emekle de, yani kol emeğiyle de bir şeyler üretilir onun da bir değeri vardır ve bu aslında yani şimdiye kadar. Uygarlığın kuruluş olabilme sebebidir emek.

Peki tercih nedir ve nasıl yapılır?

Şimdi tercih… gene düşünceye geliyoruz burada. Kişinin gene şeyine bağlı olarak geçmişine dönük düşüncelerine, eğitimine bağlı olarak bir yöne yönelmesi… yani ‘bu doğrudur’ dediğimiz bir şeye yönelmektir tercih.

Peki “İhmâl” sizin için ne ifade ediyor, nedir?

İhmâl; tembelliktir bence, ihmâl etmek sonuçları şansa bırakmak demektir.

Yani şanstan belki kurtulur ama her zaman kurtulmaz ki, çünkü ihmâl ederseniz, kontrolü bırakıyorsunuz kontrol sizden çıkıyor.

“Ben” ve “Benlik”… önce onu bir tanımlayın, size göre “Ben” nedir, yani ontolojik olarak? Benlik nedir? Daha sonra da “Biz” nedir sizin için?

Benlik, kendinin ve çevrenin farkında olmak, yani ben başka biriyim veya ben dışarıdan farklı, çevremden başka bir şeyim, yani onun farkına varmak.

Bir de empati yapmak; kendini başkasının yerine koyabilmek. Bu aslında bilinç dediğimiz bir şey. Ama “Biz” nedir diye bakarsak… kısaca gene diyelim; her şeyin toplamıdır… ama her şeyin toplamı.

POZİTİF-NEGATİF

Negatif (-)

Yaşlılık değil, yalnızlık zordur

Bu dünyada rahatlık yoktur. İnsanın neresi acıyorsa canı orasıdır. Yaşlılık başa bela gibi bir çok söz kültürümüzde yer etmiştir. Özellikle yaşlılarımız hayatta en zor şey yaşlılık derler. Bazen ona da şükretmeyi bilmezler. Rahmetli dedem gençliğime geri dönmek imkanı olsaydı bütün malımı, mülkümü, paramı gençlik için verirdim demesi belki bundandır. Yaşlılık doğal bir süreç. Yaşlılığın kıymetini bilememek de olumsuz bir tutum olsa gerek. Oysa yaşlılık ihtiyarlık olarak algılandığında toplumun en seçkin, en bilge ve en itibarlı kimseleri demektir.  Bunun şuuruna eremeyen insan inanç ve bilinç fakirliği yaşıyor demektir.

Pozitif (+)

İhtiyarlık bilgelik şuurudur

Aslında yaşlılık da, hastalık da, *sairlik de her insanın karşılaşabileceği bir durum. Hasta olursun, zamanla şifa bulursun. Sair olursun, dilenci, istenen, dara düşmüş biri olursun, zaman gelir o halden kurtulur zengin olursun. Oysa yaşlılık mukadderdir. Değişmez.  Bu zor bir durum da değildir. Esas olan şükretmek ve yaşlılığın bilgeliğini yeni nesillere vermektir. Yeter ki yalnız olmadığımızı bilelim. Para pul, mal mülk bizim sıkıntımızı gideremez. Bizim sıkıntımızı bizi yalnız bırakmayan ailemiz, çocuklarımız, sevdiklerimiz, dostlarımız, din kardeşlerimiz giderir. Bu dünya imtihan yeridir; bunu bilmemiz gerekir. Ne mutlu o şuura erenlere!..

Kelime Dağarcığımız

*Saillik: Dilencilik demektir. Kelimenin aslı arapça olup "Seele" mazi fiil kökünden gelir.  "Seele" sordu, istedi demektir. Sail, soran ve istenen demektir.  Bana verecek, paran, buğrayın, arpan, tahranan, bulgurun varmı demek. Neyin varsa bana verebilecek yüreğin var mı demek? Dara düşmüş yoksul bir kimsenin istenmesi ve dilenmesidir.

PERİSKOP

Disiplin ve istismar

Çocuğa güzel davranışlar, ilkeli bir yaşam tarzı kazandırmanın yolu disiplinden mi geçiyor? Disiplinin bir noktadan sonra istismara varacağını biliyor muydunuz? Disiplin ve istismar arasındaki farkı bilimsel açıdan şöyle anlayabiliriz;

Disiplin çocuğun gelecekte olumlu davranışlar göstermesini sağlayacak davranışları bugün öğrenmesidir. İstismar ise çocuğun geleceğine olumsuz etki ederek kızgın davranışlar elde etmesini sağlamaktır. Disiplinle çocuk kendisine değer verir. İstismarda çocuk kendini silik, kıymetsiz hisseder. Disiplin çocuğun toplumda daha iyi ilişkiler kurmasına neden olurken istismar ise suçluluk duygusu, utanç ve kendini sevmeme duygusunu yerleştirir. Çocuk sahibi olmak için ebeveynlerin belirli bir yetkinliğe ve yeterliliğe sahip olmaları gerekiyor. Maalesef eskiden mahallerimizde bilge insanlar, fikirlerine danışılan ve örnek alınan ailelerde büyükler vardı. Şimdi böyle insanlar kalmadı ve örnek alınacak değerlerimiz yok denecek kadar az. Anne, babalığı televizyonlardan, internetten öğrenerek çocuk yetiştirilemez. Kendi kültür kodlarımızın içerisindeki değerleri çıkaracak onlarla hemhal olacak bir nesile ihtiyacımız var. Disiplin adı altında çocukları istismar eden ebeveynlerin topluma nasıl bir zarar verdiklerinden haberleri olmadığı gibi, kendi hayatlarını da perişan ediyorlar. Çocuklarımız  disiplini ancak anne babanın  ve bilge insanların örnek davranışlarından kendilerine ders çıkartarak öğrenirler. En basitinden israfın haram olduğunu, Allah israf edenleri sevmediğini kitaptan öğrenmenin yanısıra büyüklerimizin davranışlarıyla içselleştiren çocuk disiplini de doğal olarak kendisi için zaruri olduğunu öğrenir.