İKİ FOTOĞRAF ARASINDAKİ FARKLARI BULUNUZ

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Aşağıda iki fotoğraf var. Farklı târihlerde çekilmiş, farklı kişilerin olduğu iki fotoğraf. Her iki fotoğraf da bir şeylerin sonu ve bir şeylerin başlangıcı.

Birinci fotoğraf 11 Şubat 1945 târihli. Yalta Konferansı olarak bilinen buluşmanın târihe görsel olarak düşülen notu olan bu fotoğraf, 2. Dünya Savaşı’nın bitmesi ve dünyânın bu “Üç Büyük” arasında paylaşılmasının resmidir. Soldan sağa, İngiltere Başbakanı Churchill, ABD Başkanı Roosevelt ve Sovyet lider Stalin’in vücut dili çok şey anlatmaktadır. Almanya özelinde olmak üzere, dünya şimdi yerinde yeller esen SSCB ile ABD ve İngiltere arasında paylaşılmıştır. Yâni “İki Kutuplu Dünya Düzeni” başlamıştır. Kısa bir süre sonra “Soğuk Savaş” adını alacak olan ABD-SSCB arasındaki çekişme, her ne kadar Hollywood tarafından sâdece “nükleer savaş” senaryolu filmlere malzeme yapılarak sulandırılsa da, bu paylaşımla dünyâda birçok zulüm yapılmış ve Soğuk Savaşı’n iki cephesindeki devletler, kamuoyunda birbirlerini kınayıp perde arkasında birbirlerine yol vermekten çekinmemişlerdir.

ABD ve SSCB’nin “düşmanmış” gibi yapıp birbirlerini olimpiyat oyunlarında boykot edip katılmamalarından daha ciddi bir karşı tavır görmek mümkün olmamıştır. ABD, 1980 Moskova Olimpiyatları’nı Afganistan’ın işgâlini mâzeret göstererek boykot etti. Türkiye dâhil otuzbeş ülke boykotta ABD’nin yanında yer aldı. 1984 Los Angeles Olimpiyatları da SSCB tarafından boykot edildi.

SSCB’nin yıkılmasına kadar “tavşana kaç tazıya tut” oyunu devam etti. Demir Perde yıkıldı ve Rusya Federasyonu kuruldu. Ama ABD’nin düşmansız kalması büyük sorundu. O da kendine terör örgütlerini hedef aldı. Ama adını FBI’ın eğitim merkezinden alan “Quantico” dizisinde anlatıldığı gibi, aslında bu terör örgütleri ABD’de kuruluyordu. ABD, kendini hedef alan bu terör örgütlerine hâmilik yaptığını iddia ettiği Afganistan, Irak gibi ülkelere savaş açtı. İngiltere bütün bunlar olup biterken geride kalmayı ve AB ile sorunlarını halletmeyi tercih etti. Amacı emperyal günlerine tekrar dönerken Avrupa’nın ayak bağı olmamasıydı.

İkinci fotoğraf ise 16 Eylül 2019 târihli. Yer Ankara, Türkiye Cumhurbaşkanlığı Külliyesi. İran lideri Rûhanî, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya lideri Putin’in el ele verdikleri bu poz, 1945’te verilen poz ile kurulan düzenin resmen son bulduğunun resmidir. Her iki fotoğraftaki Rusya ortak aktör gibi gözükse de, o Rusya bu Rusya değildir.

Elbette bu fotoğraf, her şeyin güllük gülistanlık olduğunu göstermiyor. ABD, 1945 sonrası kurduğu dünya düzeninde kendisi için öyle büyük pozisyonlar oluşturmuş durumdaki, buralarda oluşacak pozisyon boşlukları dünyâ için tehdit oluşturmaktadır. ABD, kendi çekilirken kendi kurduğu “terör tehdidi düzeni”ni buralara “implant” etmek istemektedir. Böylece hem cebinden para çıkmayacak, hem de kontrolü elinde tutmaya devam edecektir.

İkinci fotoğraf bölgenin ev sâhibi ülkelerinin kendi coğrafyalarında rol ve söz sâhibi olduklarına işâret etmektedir. ABD ve İngiltere’nin petrol şirketleri üzerinden kurduğu hâkimiyetin el değiştirmesi, maalesef kanlı olmakta ve mâsumların kanı dökülmektedir. Türkiye bu kanın artık durması için, Rusya ve İran ile el sıkışırken, sınırlarımızın güvenliği için ABD ile devriye gezmekte ve Güvenli Bölge için kendi hareket plânını, her an devreye sokacak şekilde sıcak tutmaktadır. İkinci fotoğrafta sıkışan eller, Yalta sonrası iğdiş edilen dünyânın tamâmen olmasa da toparlanması için atılan “diplomatik” adımlardır.

Bu fotoğraf, Türkiye’nin Azerbaycan ile doğal dostluğu gibi bir dostluk fotoğrafı değildir. Diplomaside ebedi dost ve düşman olmadığı için, Türkiye S-400’ler ve SİHA’larla havada sağladığı güvenliği karada güçlendirmek için ev sâhibi rolüyle büyük bir sorumluluk yüklenmiştir. Bu sorumluluk bir zamanlar İsmet İnönü’nün “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye’de yerini alır” demesi gibi arkası boş bir sorumluluk değildir.

Ancak bütün bu ayrıntılar bir yana, bu iki fotoğrafın arasındaki en önemli fark, birinin siyah-beyaz, birinin ise renkli olması değil, 21. yüzyılın ikinci çeyreği itibârıyla adı konacak sistemin, “yeni” bir sistem olduğu ve bu sistemde Türkiye’nin ağırlığının olacağıdır.