İKİ DAVRANIŞ

Dr. İlhami FINDIKÇI
Günlük yaşamımızda bu yaşanana benzer yüzlerce davranış tercihiyle karşı karşıyayız.

Hayal edin lütfen. Yoğun trafikte işinize yetişmeye çalışıyorsunuz. Sağdan yola çıkacak bir minibüs, şeridinizi daraltmış ve önünüze geçmek istiyor. İki ihtimaliniz var: İlki biraz hızlanıp yol vermemek diğeri biraz durup yol vermek. Bu iki davranış zincirinin izini sürüp bizi nerelere götürebildiğini, olayı yaşayanın ağzından okuyunca şaşıracaksınız.

“Biraz hızlanıp yola çıkmak için ısrar eden minibüse yol vermemeyi tercih ettim. Çünkü trafik yoğun, yol hakkı benim ve üstelik de işime yetişmem lazımdı.  Çoğu kişi de böyle yapar.

Arkamdan yola giren minibüsün şoförü, korna çalarak tepki gösterdi. Ben ilgilenmeyip tepki vermeyince daha da kızdı ve uzun uzun korna çaldı. Belaya bulaşmayayım, işim gücüm var diye düşündüm ama sürücünün hiddeti dinmiyordu ve minibüs üzerime çıkacak gibiydi.

Bir ara arabamla yan yana geldi, camını indirerek bağırdı: “Ölür müydün yol versen, zaten bekliyoruz, sizin gibilerden adam olmaz…” Duyduklarıma kim olsa kızardı. Ben küfretmedim ama haksız olduğunu söylemeye çalıştım. Minibüs sürücüsü trafikte yaydan çıkmış ok misali üzerime geliyordu, vurdu vuracak. El kol hareketleri, kornalar, selektörler arka arkaya geliyordu.

Sonunda önüme geçti ve hızla yavaşlayarak beni durdurdu. Aynı hızla aracından inip bana yöneldi. Kapıyı açsam bir türlü açmasam bir türlü. İçimden “Keşke biraz dursaydım, yol verseydim” dedim ama artık geçmişti. Aklıma birden beş yaşındaki kızım Seda geldi. Bu delinin seviyesine düşmeyeyim dedim ve kapıyı da camı da açmadım. Lakin adam duracak gibi değil, delirmiş gibi. Etraftan bulduğu kocaman bir taşla camımı kırdı, ben cam kırıklarıyla uğraşırken yumruklu saldırıya maruz kaldım. Kemerimi açıp dışarıya çıkınca saldırıları daha da hiddetlendi, kendimi korumaya çalıştım sonra birlikte yere düştük. Bir kısmı dışarıya çıkmış minibüs yolcularının gözleri önünde bir süre boğuştuk.

ÇOK KAN KAYBETMİŞ

Kavgayı gören bir sürücü, aracını durdurup yanındakiyle birlikte bizi ayırdı. Bundan cesaret alan bazı minibüs yolcuları da araya girdi ve ateş topuna dönen şoförü uzaklaştırdılar. Kirlenmiş üst başımı ve biraz ağrıyan kalçamı önemsemeyip aracıma yürürken “Buna da şükür, daha kötüsü de olabilirdi” diye düşündüm. Aracı çalıştırıp elimi vitese götürünce sağ kolumda bir ağırlık ve bir sıcaklık hissettim. Kolumu kaldırdığımda akan kanı gördüm ve aldığım bıçak yarasının sızısını daha derinden hissettim.  

Kan durmuyordu, bizi ayıran iki gençten yardım istedim. Kolumu sardılar, baş dönmesi ve parmaklarımdaki uyuşma belirtileriyle en yakın hastaneye götürdüler. Sedyeye yatırdıklarında doktorun konuşmalarını duyuyordum: “Çok kan kaybetmiş, sağ kolda derin kesik, sinirlerde sorun var, sağ kalçada da kırık olabilir, yakını var mı? Sonra beni getiren iki gençten birinin; “Biz getirdik, biz buradayız, yakını biziz” dediğini duydum. Son duyduklarım, acının içindeki sevincimdi. Beni bekleyen sahip çıkan birileri vardı.

Kendime gelip gözlerimi açtığımda acılar içindeydim. Kolum ve kalçam sargılıydı. Alnımda da küçük bir sargı vardı, bir dişim kırılmıştı. Yatakta bir milim oynamak bile tarifi imkânsız acı veriyordu. Beni getiren gençler hastanedeki işlemlerimle uğraşmış ve beni beklemişlerdi. Bir insanlık abidesi olarak onları baştan aşağıya süzdüm. Numaralarını yazmalarını ve ağabeyime haber vermelerini istedim. Eşim telaş eder diye ona daha sonra haber verdik. Polis geldi ve şikayetçi oldum.  

KEŞKE DURSAYDIM

Tedavim aylarca sürdü. Kalçamdaki çatlak nedeniyle halen yürümekte zorlanıyorum. Kolumdaki yara iyileşti ama iki parmağımda yavaşlık var, fizik tedavim devam ediyor.

Keşke durup minibüsün önüme geçmesine izin verseydim, muhtemelen bana teşekkür edecekti. Biraz acı oldu ama şunu öğrendim ki haklı olmak yetmiyor bazen. Davranış tercihinde bulunurken kendimizi maddi ve duygusal şiddetten korumak zorundayız”.

 Günlük yaşamımızda bu yaşanana benzer yüzlerce davranış tercihiyle karşı karşıyayız. Her tercihin bir sonucu var. Saniyelik bir düşüncemiz, tutumumuz ve davranışımızın bizi götürdüğü, götüreceği yer çok farklı olabiliyor. Olayı yaşayan danışanımızın da itiraf ettiği gibi bir davranış tercihine karar verdiğimiz o kritik anda tepkisel olmaktan uzak durmayı başarmalıyız. Kaynağını içgüdülerden alan tepkici, yıkıcı ve şiddet eğilimli davranış yerine yapıcı, uyumlu ve sabreden davranışı tercih etmek elbette çok daha sağlıklı bir sonuca ulaştırır.

Zira olayın kahramanı en çok otuz saniye bekleyebilseydi, hoşgörü penceresini biraz açabilseydi, o kavgayı ve aylarca tedaviyi gerektiren bir süreç yaşanmaz, o kadar insan üzülmezdi. Üstelik bir yazılımcı olan danışanımızın parmaklarının eski haline gelmesi de kolay olmadı. Belki de çok kötü bir gününde olan minibüs şoförünün hatalı ve kusurlu davranışı önlenebilirdi.

Şimdi danışanımızın iki davranış arasındaki tercihini, şiddeti yegâne iletişim dili gören minibüs şoförünün davranışını ve kavgayı ayırarak yaralıya yardım eden iki gencin davranışını yeniden düşünelim. Acaba biz bu davranışların neresinde olurduk?