Vakıf Katılım web

İHANETİN FOTOĞRAFI

Alican DEĞER 19 Tem 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
Darbe teşebbüsünün yaşandığı geceye dönün. Zihninizde canlandırın lütfen. Kendinizi komutanların yerine koyun. En yakın çalışma arkadaşlarınız size ihanet etmiş. Kim bilir kaç yerde ve kaç defa aynı şeyleri paylaşmışsınız. Birbirinizin özel hayatlarını bildiğinizi zannediyorsunuz. Kimiyle sınıf arkadaşısınız, kimiyle alt üst çalışmışsınız. Ve size silah doğrultuyorlar.

Darbe teşebbüsünün yaşandığı geceye dönün. Zihninizde canlandırın lütfen. Kendinizi komutanların yerine koyun. En yakın çalışma arkadaşlarınız size ihanet etmiş. Kim bilir kaç yerde ve kaç defa aynı şeyleri paylaşmışsınız. Birbirinizin özel hayatlarını bildiğinizi zannediyorsunuz. Kimiyle sınıf arkadaşısınız, kimiyle alt üst çalışmışsınız. Ve size silah doğrultuyorlar. Bu nasıl bir ihanettir? “Nasıl anlamadım?” sorusu zihninizi kurcalar. Ama sizin kabahatiniz yok ki. Adam 30 yıldır kendisini saklıyor. Hem kendisini, hem ailesini, hem dostlarını perdeliyor. Hatta ideolojini yok sayıyor. Darbeye kalkışanların amacı belli olduğu halde, televizyon basıp, Atatürkçülük söylemleri dolu bir bildiri okutuyor. Ne olacaktı yani, bu örgütün bağlıları Atatürkçü bir darbe mi yapacaklardı? Bu da kötü bir laf. Atatürkçü olunca darbe iyi mi olacak yani. Hangisi Atatürk adını kullanmadı ki? Böylesi bir maskeleme, böylesi bir organizasyon beni korkuttu. Neyse yazının başına dönelim. Bu kişileri tanımanız mümkün değil yani. Peki şimdi yine düşünün, sizi hiç güvenmediğiniz bir kişi kazıkladı mı? Bence cevabınız “Hayır” olacaktır.  Çünkü zaten tanımadığınız bilmediğiniz bir kişiye güvenmezsiniz. Dolayısıyla kazıklanmazsınız. Sizi ancak, yakın bildikleriniz kandırabilir. Onlara şüphe duymazsınız. En yakın çalışma arkadaşlarınızdan bile şüphe duyar hale gelirseniz, paranoyak olmanız işten bile değildir. Mecburen sisteme güveneceksiniz. 30 yılı aşkın süredir “Olsaydı bilirdik” diye düşüneceksiniz. Ama maalesef yanılacaksınız. 

Kabahat gelin olmuş, kimse almamış

Darbeyi kim yaptı?  Kesin olarak Fethulah Gülen Terör örgütü. Ama ağızlarından bir gram Fethullah Gülen lafı duymadık henüz. Ne TRT’de zorla okutulan bildiride ne de sızan ilk ifadelerde. Yaptığımız ip uçlarını takip etmek. Bağlantıları peş peşe sıralayıp silsileyi ortaya çıkarmak. Neden kendilerini ve ideolojilerini gizliyorlar? Bunun ilk sebebi, Fethullah Gülen adının tepki çekeceğini çok iyi bilmeleri. Eğer ideolojilerini açıklarlarsa daha baştan kaybedeceklerine eminler. İkinci gerekçesi, Atatürk’ün adını kullanmadan, sözlerine ve Gençliğe Hitabesi’nden alıntı yaparak, ordunun içinde var olduğunu tahmin ettikleri bu inanç sahiplerini yanlarına çekmek. Yerel birlik komutanlarının kendilerine katılacağını düşünmüş olmalılar. Atatürkçülüğe atıf yapınca CHP’yi kitlelerin desteğini alma umudu içine girmişler. En azından onların tepki göstermemesini sağlama almak istemişler. Bu yüzden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklaması son derece önemli.  

Bunlar darbecilerin cephesi. Peki kamuoyundan tanıdığımız Fethullah Gülen yandaşları neden sanki hiç bir bağlantıları olmamış gibi davranıyorlar? Çünkü darbe girişimi başarısız oldu. Bunları en iyi şöyle tanırsınız. Darbeye karşı tavır almak için insanlar sokaklara çağrılırken, “Evinizde oturun. Ortalık karışık” diye Twit atanlar işte onlar. Aslında “Sakın sokaklara çıkıp tepki göstermeyin” demek istiyorlardı. Şimdi de en azılı yandaşlar bile “Bu girişim Fethullahçı bir girişimse ben artık bu örgütte yokum” yazıyorlar. Sizce Darbe girişimi başarılı olsaydı, böyle mi konuşacaklardı? Fethullah Gülen’in kendisi bile “Ben bilmem, ben tanımam” havalarında. Bir halk deyişi vardır: “Kabahat gelin olmuş, kimse almamış.”

12 Eylül ve 15 Temmuz bildirileri arasındaki benzerlik

Darbe teşebbüsçülerinin TRT’de zorla okudukları bildiriyi izlemiş olabilirsiniz. İzlememişseniz izlemeyin. Ama ben meslek gereği izlemek zorunda kaldım. Öncelikle TRT Spikeri Tijen Karaş’a çok üzüldüm. 20 yıl önce bir dönem Kanal D’de birlikte çalışmıştık. Son derece hanımefendi ve çalışkan bir insandır. Nasıl etkilendiğini tahmin edebiliyorum. Benim anlatacağım şey ise işte 15 temmuz gecesi TRT’de zorla okutulan bildiri ile 12 Eylül’de Kenan Evren’in okuduğu bildiri arasındaki bazı benzerlikler ve aykırılıklar. İlk aykırılık 12 Eylül bildirisi çok daha uzun. Ve bildirinin bir yüzü var. Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren.  15 Temmuz Bildirisi sanki gaipten yazılmış gibi. İmza bile sahte kokuyor.

Ama ikisinde de olan benzer bir yan hemen dikkat çekiyor. Kelimesi kelimesine Kenan Evren, “Türkiye Cumhuriyeti, NATO dahil tüm ittifak ve anlaşmalara bağlı kalarak,” diyor. 15 Temmuzcular da BM ve NATO’ya bağlılıklarını bildiriyor. İkisinin de tercümesi şu: “Aman Amerika bak baştan söylüyorum. Seninle ilişkimi iyi tutacağım. Bu olay sana karşı değil. Yanlış anlama haa.” Bu göze çarpan en önemli ve altı çizilmesi gereken benzerlik. Diğer bir benzerlik ise *Yurtta Sulh” sözü. 15 Temmuz darbe girişimcileri, kendi isimlerini “Yurtta sulh Konseyi” olarak koymuşlar. Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözüne atfen. Bakın Kenan Evren o zamanlar ne demiş: Atatürk Milliyetçiliğinden hız ve ilham almanın, politikada "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesine bağlı kalmanın, milli mücadele ruhunun, millet egemenliğine Atatürk ilke ve devrimlerine olan bağlılığın tam şuurunu yerleştirmek ve geliştirmekle ülkemize yönelik tehditlerin ulusça göğüsleneceğine inanıyoruz. Söyleniş amacı farklı olan ve çok çok önemli bir politikanın vurgusunu yapan böyle bir sözün, iki farklı darbede de kullanılması ne garip.