İÇİMİZDEKİ DEPREMLER…

Sezai ŞENGÖNÜL 12 Şub 2023

Sezai ŞENGÖNÜL
Tüm Yazıları
"Küçük Kıyamet" sözcüğünü daha ilk günde, ilk saatlerde depremin olduğu yerler benimde aile ocağımın yaşadığı yerleşim yerlerinden biri hatta ikisi olduğu için (Osmaniye-Kahramanmaraş) beni arayan bazı arkadaşlara, olanı biteni tarif için telaffuz etmiştim. Daha sonra olan bitenleri görüp, duyunca bu sözcüğün içinin fazlasıyla dolmuş olduğuna kanaat getirdim...

"Küçük Kıyamet" sözcüğünü daha ilk günde, ilk saatlerde depremin olduğu yerler benimde aile ocağımın yaşadığı yerleşim yerlerinden biri hatta ikisi olduğu için (Osmaniye-Kahramanmaraş) beni arayan bazı arkadaşlara, olanı biteni tarif için telaffuz etmiştim. Daha sonra olan bitenleri görüp, duyunca bu sözcüğün içinin fazlasıyla dolmuş olduğuna kanaat getirdim...

Getirdim, çünkü sabah saat 06.00 gibi arkadaşım Stratejist Abdullah Çiftçi Bey'den gelen telefon uyku sersemi bir halde açmış, yaşadığımız üzücü 'DEPREM' haberini ilk defa ondan alınca da hemen memlekete, sağa sola telefon trafiği başlatmıştım...

Annemi, evdeki gelinimizi, yeğenimi birkaç akrabayı daha aradım. Peşinden depremin çok yaygın bir alana yayıldığını daha sonra televizyon ekranlarından duyunca da; Adana, Kahramanmaraş, Osmaniye, Kadirli, Andırın, Malatya, Gaziantep ile telefon görüşmeleri yaptım. Bu il ve ilçelerde olan akrabalarımı, bazı dostları tek tek aradım. O saatlerde aradığım 10 kişi ile neredeyse hiç problem yaşamadan görüştüm. Telefonlar nasıl olduysa o vakitlerde iyi çekiyordu. Hem de net bir ses tonuyla çoğu ile konuştum. Demek ki, telefon şebekeleri sonraları olduğu gibi daha kilitlenmemişti.

Konuştuklarımın anlattıkları ürpertmişti. Kimisinin ses tonunda halen titreme vardı. Aradan iki, üç saat gibi bir süre geçmesine rağmen kimisi ayaklarının bağının halen tutmadığını, bacaklarının titrediğini dahi söyledi. Çoğu dışarıda idi.

Neyse efendim, sonraları hepimiz olanı biteni ayan beyan gördük. Manzara korkunçtu! Ölenler, enkaz altında kalanlar, bazı çaresizlikler, olumsuzluklar hepimizin içini yaktı. Halen de kısmen devam ediyor. Lakin, o ilk güne nazaran yaralar epeyce sarılmaya başlandığı için ve de gün geçtikçe milletimizin yardımlaşma ruhunun şahlanması sayesinde umuyorum ki yarınlarda mevcut yaralarımız daha iyi sarılacak, millet olarak gün geçtikçe daha bir birbirimize kenetleneceğiz. Üstelik bazı 'Siyasi rant kerkenezleri' ve 'fırsatçı kenelere' rağmen! Dünya alem artık biliyor ki, bu yaşadığımız deprem başka depremler gibi değil!

Artık bu yıkılan evlerde, inşaatlarda ihmali görülenlerin hesaba çekilme vaktidir. Bu konudaki 'gevşeklik' milletin sabır istiap haddini artık aşıyor gibi. Eline çocukken, oyun oynarken 'mala' alıp, sonrasında 'ben çekirdekten inşaatçı yetiştim' diyerek bina dikenlere; 'Osmanlı tokadı' atmanın tam vakti. Acil olan yaralarımızı sardıktan sonra tabii ki. Zincirleme olarak onlara göz yuman belediye sorumlularına, imar müdürlerine de. Sırf oraya buraya, 'gelir kaydedilsin, harç, vergi alınsın' diye düşünerek, işin önünü arkasını kestirmeden, gerekli denetimi ve incelemeyi, yeterliliği, yeterince yapmadan ha bire; 'İnşaat ruhsatı' imzalayan her kim ya da kimlerse onlara da. Bu milletin evlatlarını 'deniz kumu ve midyesiyle karışık kumdan harçlar' arasına gömenlere de...

Bu millete merhamet etmeyene hiç merhamet edilmemeli. Ya da bir 'klasik' olduğu üzere, çoğu zamanda olduğu gibi "deprem ürkmemiz, titrememiz" geçince, yine 'kulak ardı' edilir diye düşünenler bu sefer hakikaten yanılırlar. Hele de bu günleri gördükten sonra olacakları hiç kestiremiyorum. Bu sefer o işler zor gibi! Kulak ardı edenlerin 'kulağını' millet koparır bence!

'Kader' biraz da çaba oranında değişir. Öyle 'kurusıkı' laflara benim karnım açıkçası tok! Milletin de. Darısı, halen yukarıda işaret ettiğim o 'Kader' gerçeğini anlamayıp, en sonunda da faturasını yine kendilerinin ödemeye mecbur kalacakları, bu işlerin çilesini de cezasını da fazlasıyla çekecek olan o 'kimseler' başına! Ama öncelik şu an, bugün bu değil. Milletin kanayan yaraları sarılır sarılmaz bu işlere koyulmalı. Göstere göstere yapmalı bu işi de...

Son bir iki önemli not daha; bu depremlerde çeşitli illerde bir yeğenim başta olmak üzere toplamda 4 akrabamı ben de kaybettim. Köyümdeki selam ve sabahımızın olduğu komşularımı saymıyorum bile! Onlarca cenaze geldi köyüme belki. Hatta bir tanesi bu yazıyı yazdığım saatlerde dahi göçük altında, cesedi dahi henüz ortada yok, bulunamadı çünkü. Hatay'da. Adını da, mahallesini de vereyim ki 'atıyor' demeyesiniz. Yeğenim Sevgi Gençoğlan. Halen, yeğenlerimden Halit ve eşi sürekli Asi Nehrine de yakın olan, Cebrail Mahallesi'ndeki o girilemeyen (neredeyse ilk iki gün) enkazın yanında, kazı çalışmalarının başında. Bugün, yani depremin altıncı günü, cumartesi gününde...

Bu halleri yaşayan ben, bazı önemli konuların altını üzülerek çizmek ve uyarmak istiyorum (en başta bağırmaya, çağırmaya hakkı olanlardan biri olarak); "lütfen acilen yardımlaşın, devletin, milletin enerjisini boşu boşuna gereksiz polemiklere girerek tüketmeyin! İnsan olun, acısını da anlayın biraz saygı duyun" Şu an bu nahoşlukları yapacak durumda değiliz. İnsan evladı isek! İnsanlara yardım için yarışmalı. Provokatörlere kulak asmamalı. Daha depremin üstünden 48 saat bile geçmeden 'fırsat bu fırsat' diye düşünülerek, 'siyasi rant kaynaklı şovlar, kışkırtıcı ve hatta iç savaş çıkartmaya yönelik söylemler, sarf edilen akla ziyan bazı cümleler" dikkatimi çekip duruyor. Kamuoyu olarak sizler de görmüşsünüzdür. Bazı söylemler; Fransa’da depremin ikinci günü yayınlanan 'Charlie Hebdo'nun Türkiye depremi karikatürü' kadar alçakça ve aynı düzlemde, aynı düzeyde...

Üstelik, 'devleti' zaafiyet içinde gösteren türden bir söylem serisi bu. Siyaset ötesi de diyebilirim. 'İktidar düşmanlığı' bu kadar mı göz karartır? Şahsen ben bu türden 'aymazlık' yapanların bu milleti düşündüklerini, şu an ki acılarını, ızdıraplarını anladıklarını sanmıyorum. Bunu artık kendilerinin de anlamaları lazım. Anlamamakta ısrar ederlerse millet bir güzel anlatacak bence! İnsan biraz utanır, arlanır yahu! Her şeyin bir sırası, usulü, adabı var... Bazı televizyon kanalları da bu 'özel mikserlere' alet oluyor, yardım ve yataklık ediyorlar ayrıca!

Milletin yası var, bazılarının belki halen başını koyacağı yastığı yok! Bu kadar mı 'Kopuksunuz' bu milletin kültüründen? Kimsiniz siz, nerenin ekmeğini aşını yediniz, suyunu içtiniz, kültürünü aldınız? Yıkıcı değil yapıcı olun, yeterince yıkıntı var şu an.! Yara iyileştirici merhemler konusuna kafa yorun, pansuman olun, mikrop kaptırıcı değil! Ona ihtiyaç var şu an, nahoş yaptıklarınıza değil. Belki ilk günlerdeki olağanüstü şartlar dolayısıyla kısmi aksamalar yaşandı. İhmaller de. Lakin bunda bir kasıt olduğuna inanmıyorum. Alandaki samimiyeti, ilgiyi fiili duyuyor, sürekli bilgi alıyorum. Acılı insan bazı zaman kendini kontrol edemeyebilir bunu anlıyorum da masa başından 'ahkam' kesenleri anlamıyorum. Çekemedikleri acıya bile iç çektiriyor, can çekiştiriyorlar!  

Evet, ilk anlarda o yardımı yapacak şehirdeki kolluk kuvvetleri de canının derdine düştü, akrabaları çoluk çocukları vardı. Belki kendileri de göçük altında kaldı. Yollar, ulaşım da mümkün değildi neredeyse, bilinen o koca koca otobanlar bile ortadan yarılmıştı. Artı hava koşulları. Bu kadar büyük bir deprem de ne yapacağını bilememe hali psikolojisi de ilk anlarda karamsarlık yarattı belki. Herkesin uykuda olması bir de. Hasılı şu an millet kenetlenmiş birbirine, ellerinden geleni mevcut şartların elverdiği ölçüde fazlasıyla yapmaya çalışıyor. Özellikle 'genç arkadaşlar' göz dolduruyor, hakikaten bu anlamda bazı görüntüler gözlerimi yaşarttı. 'Helal olsun bu milletin evlatlarına' dedim. Umarım bu işler yoluna girene kadar da öyle devam ederler. Belki bu hüzün sarmalı içinde sevindiğim nadir anlardandı...

Bugün sadece şu bile yapılsa dosdoğru 'doğruya' ulaşılır, 'empati' deniyor ya işte onu yapsın bazıları. Şöyle ki, onun yolunu da göstereyim. Evinize giremiyorsunuz, çoluk çocuk çadırlarda, orada burada yaşıyorsunuz, kış günü, kar, yağmur, soğuk var, elektrik yok, su yok. Banyo yok vesaire yok. Yeterince ısınma yok. Ekmeğiniz aşınız bile doğru düzgün yok. Bebeğiniz var, yaralılarınız var, bir de kaybolan yakınlarınız var, onları da arıyorsunuz belki. Paranız yok, bankamatikler çalışmıyor, fırınlar çalışmıyor, lokantalar çalışmıyor. Kabak gibi ortada kalmışsınız. İş, güç, işyeri... Ha, giremediğiniz hasarlı eviniz var bir de, onun da derdindesiniz, öyle ya; evinizdeki eşyaların, kıymetli varlıklarınızın bir hırsız tarafından 'iç edilip', edilmeyeceği meselesi de kafanızı habire meşgul ediyor. Tasvir bu, ne beklersiniz etrafınızdan, devletinizden, milletinizden, siyasilerden? Siyasi kavgalara mı kulak verirsiniz, canınızın derdine düşmüşken. Canınız o kadar yanarken. Ya da öyle yapanlara karşı neler hissedersiniz. İşte o dosdoğru doğrular bu paragraftaki sorulara vereceğiniz cevapla gizli. 'Zırnık' aklı olan da bunu bilir, bulur...

Şimdilik son söz olarak depremde kaybettiğimiz, uğurlama imkanı bile bulamadığımız tüm vatandaşlarımıza, akrabalarıma, dostlarıma rahmet diliyorum. Yakınlarına da sabır, metanet. Yaralı olanlara da acil şifalar tabii ki. Siz bu yazıyı okuduğunuz esnalarda, ben deprem bölgesinde ana baba ocağında, Kahramanmaraş ve Osmaniye il sınırları içerisinde olacağım. İlerleyen zamanlarda, bu günlere dair başkaca olayları da sizlere aktaracağım...