Vakıf Katılım web

'HİLEKAR ÖRÜMCEK VE YARDIMSEVERLİK KOZASI!'

Sezai ŞENGÖNÜL
Tüm Yazıları
Gazeteciler; bize dünyayı açıklar, düşüncemizi etkiler siyaset yaparlar.. Peki dünyayı gazetecilere kim açıklar?

Gazeteciler; bize dünyayı açıklar, düşüncemizi etkiler siyaset yaparlar.. Peki dünyayı gazetecilere kim açıklar? Onların düşüncelerini kim etkiler ve böylece siyaset yaparlar. Buna Atlantic Bruckenn’de mutlaka dahildir. Bruckenn üyeleri kamuoyu düşüncesinin Amerikan yanlısı anlamda etkilenmesi için çaba harcamalarıyla tanınırlar. Bruckenn, Uluslar arası diyaloğa hizmet eden CIA’ye yakın bir dernek. Eski Dünya Bankası Başkanı John McKloy’un teşvikiyle özel bir örgüt olarak 1952 de kurulmuş. Tüzüklerinde görünenin aksine, buradaki özel yönetici birliğin asıl amacı düşünce oluşturarak, kamuoyu düşüncesini etkilemeyi tasarlamaktır.

 

Bu sözümona diyalog derneğinin yönetiminde kimler kimler var bir bilseniz.. Yönetici üyelerden değil de kelli felli, bir iki üyenin adını zikredeyim -kitap da isimleri geçtiği için- Claudia Roth, Cem Özdemir! Bu isimler 2005-2010 yılları arasında derneğin saygın üyelerinden. Sonra güya ayrılmışlar. (Bence dernek deşifre olunca, yaptığı şeyler vesaire dolayısıyla ki bu alıntıları kitabından yaptığım yazar da kitabını tam bunların ayrıldıkları 2005’li yıllarda yazmış!).

 

Alıntılara geçecek olursak…

***

Konrad Adenauer’in La Collina Villası ayrıca bir sır barındırıyor. Villa, Comer Gölü’nün üzerinde öteki gölün kıyıdaki küçük Bellagio Köyü’ne bakan bir tepededir, feribotla birkaç dakika uzaklıkta. Ve ahtapot gibi gizli kuruluşların ağ örgüsü ile elit güçleri etrafında toplayan “Rockefeller” Vakfı’nın orada, Bellagio’da da dünyaya kapalı eğitim merkezi vardır. Siyasetin elitleri, gerçekten gizli olarak Amerikan elitleriyle buluşup siyasi kararları konuşacaklarsa o zaman La Collina Villası’ndan aşağıya inip, feribotla Bellagio’da Grand Hotel Villa Serbelloni’ye giderek oradan “Rockefeller” Vakfı’nın bir şoförü tarafından gizlice alınıp götürülüyorlar. Gizli prosedür bana Tahran’da Ferdovsi Caddesi 324 numaradaki Alman Elçiliğini anımsattı. Hemen yanında Ferdovsi Caddesi’nde Türk Elçiliği bulunuyor. Her ikisi de çok gizli olarak yer altından bir geçitle birbirlerine bağlanmıştır; böylelikle elçi ve yakın çalışma arkadaşları acil durumlarda komşu araziye kaçabiliyorlar. Alman Federal Haber Alma Servisi’nin (Alman İstihbarat teşkilatı) temsilcisi beni Alman elçiliğine sokmak isterse ve bundan Alman elçilik personelinin haberi olmazsa, o zaman Türk elçiliğine gitmem ve orada yer altı geçidinden alınmam gerekiyordu. Bu türden yer altı geçitleri birçok Alman elçiliğinde vardır.

 

Bütün bunlar benim için heyecan verici ve esrarengiz şeylerdi, ama yakından bakınca daha çok saçma denebilir. Tıpkı Alman üst düzey siyasetçilerinin La Collina Villası’ndan çıkıp feribotla Belaggio’ya gidişleri ve ‘Rockefeller’ Vakfı’nda siyasi tavırları için direktif almak için gizlice buluşmaları gibi, Rockefeller Vakfı’nın yan kuruluşu ‘Trilateral Komisyon’ üzerinden Alman üst düzey gazetecileri kendine kazandığını ancak çok sonraları öğrendim; hilekâr örümcek gibi yardımseverlik kozasını kaçış yolu kapanıncaya kadar örer.”

***

Eski Almanya Başbakan Kohl ve onun gazetecilerle olan ilişkisi hakkında ilginç bir not da var bu kitapta. “Helmut Kohl’un bu anlamda iki türlü insan tanıdığı biliniyor, kendisini destekleyenler ve kendisine karşı olanlar! Gazetecileri de buna göre ayırırdı. Basın özgürlüğü ile olan ilişkisi gerçekçidir (Bir şeyi kabul ettirmeye yöneliktir)  İyi bir gazeteci kendini ona feda eden gazetecidir!. …”

***

Aynı kitabın 79. Sayfadaki bir paragraftan alıntı;  ”bir gazetecinin esasen nereye gittiğini, kimin tarafından davet edildiğini, masraflarının kimin tarafından karşılandığını da bilmesi lazım! Bu ister bir ödül olsun, ister bir konuşma olsun, ister bir moderatörlük olsun fark etmez. Bir gazeteci kendini sattırmaz. Bir gazeteci bu türden ilişkilere girmez!”

***

Başka bir paragraftan alıntı… Kamuoyu araştırmacısı, Noelle Neumann küçük bir gazeteci azınlığı tarafından insan kitlelerinin sistematik bir şekilde etkilenmesi ve yönlendirilmesi işinin adına  ‘susma spirali’ adını vermiş, çünkü televizyon gibi kitle iletişim araçları azınlık fikirlerini açıkça çoğunluk fikirleri gibi yansıtıyordu. Ve insanlar buna ayaklanmayıp, sosyal soyutlanma korkusundan seslerini çıkartamıyorlardı. Neumann’ın 70’li yıllarda şekillenmiş olan ‘susma spirali’ sonraki onlu yıllarda daha güçlü ve daha kötü huylu şeytan haline geldi. Ve bizi manipüle ediyor. Ve bu şeytan yalan söylüyor!

***

Kitabın 77. Sahifesinden başka bir alıntı… Gazete okurlarının radyo dinleyicilerinin ya da televizyon izleyicilerinin -yani tarafsız tüketicilerin- kimin gazeteci ödülü alacağına karar verdiğine inanıyor musunuz? Hayır.  (…) sistem kendi kendini ödüllendiriyor! Gazetecilik ödüllerinin verilmesine karar veren kuruluşlarda hemen hemen tüm medya holdinglerinin gazetecileri vardır. Ki bunlar gazetecileri “ödüllendiriyorlar! Burada partiler üstülük, bağımsızlık ve doğruluk söz konusu değildir!

***

Yazar bu kitabında “gazetecilerin” casusluk faaliyetlerinde nasıl yer aldıkları, kullanıldıkları meselesine de epeyce tafsilatlar ile yer de vermiş…

 Hatta ve hatta Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Partisi CDU’nun kendisine yaptığı casusluk teklifinin bahsini de konu etmiş kitabında…

 

Hasıla, bu kitapta özelde Almanya, genelde ise dünyadaki diğer medya/yazarlar dünyasına dair ilginç bilgiler var.  Ayrıca yazarın tecrübeleri, tavsiyeleri. Bazı ünlü işadamı ve siyasilerin medya ile olan ilişkileri, iç içe olma sebepleri ve perde arkası, medya içerisindeki eller vasıtasıyla geçmişte yaptırılmış kimi operasyonlar, bazılarının detayları vb. yer almış. Ortadoğu’ya dair bir iki örnek de var .

 

Aslında Türkiye’de bazı gazetecilerin/yazarların tavır ve hallerine bakarak; “yahu şu medya dünyasında nasıl da hainlikler, hinlikler, cinlikler, fırıldaklar dönüyormuş”  kabilinden hislerle düşündüğümüz şu günlerde bu kitap o duygularımızı “his” olmaktan çok ötelere götürüyor. Gerçek olarak tescilliyor. Ardından ilan ediyor. Batı ve Avrupa medyasının, özelde de bizim içimizdeki uzantılarının ‘ŞEYTAN’ yüzünü çizme ve resmetmeye dair önemli işaretleri de veriyor. Daha da önemlisi son birkaç yıl içinde bazı gazeteci/yazar kılıklı hainlerin neden özellikle bazı ülkelere gittiğini, yalandıklarını bu kitap sonrası daha iyi anlıyorsunuz!

 

Tüm medya dünyası mensuplarına ve yazarlara, kitapta bahsi geçen “nahoş” işlere bazı medya mensuplarının bulaşmış olmalarından dolayı ‘o dünyanın tüm mensupları’ hep böyledir’ diyebilir miyiz? Namusluca işinin hakkını vererek yapan, yapmaya çalışan gazeteci, yazar ve diğer medya mensupları da var. Bunu okuyucularımız da zaten biliyor. Yani diyemeyiz…

 

Evet, yukarıda alıntıları yaptığım kitap ve yazarına gelince. Ocak 2017’de bir otel odasında kalp krizi geçirerek öldüğü iddia edilen (!) Ünlü Alman Gazeteci Udo Uflkotte tarafından yazılan, Hüseyin Salihoğlu’nca aslından (Orijinal adıyla, Gekaufte Journalisten) çevrilen, 2005 yılında İmge yayınlarından çıkan ‘Satılmış Gazeteciler’ isimli kitaptandı, alıntılar…

Sağlıcakla kalın.