HESAP PUSULASI

Mehmet Arif DEMİR
Tüm Yazıları
Euro 2020 bizim için geçen hafta tamamlandı. #bizimçocuklar sıfır puan ve bir golle memlekete döndüler.

Euro 2020 bizim için geçen hafta tamamlandı. #bizimçocuklar sıfır puan ve bir golle memlekete döndüler. İrfan Can’ın son maçta attığı gol de olmasa sıfıra sıfır elde var sıfır formülü ile dönecektik neredeyse.

Gazeteci arkadaşlarımız Şenol Hoca’ya basın toplantısında akıllarındaki pek çok soruyu yönelttiler ama Şenol Hoca bu soruların pek çoğuna klişe cevaplar vermenin ötesine geçmedi.

Türk futbol kamuoyu ne turnuva öncesi yaşanan hazırlık devresindeki maçların seviye ve kalitesinden, ne de kadro mühendisliğinden pek hoşnut olmasa da “vardır Şenol Hoca’nın bir bildiği” diyerek arkasına yaslanıp turnuvanın başlamasını beklemeye başladı. Bir iki cılız ses “kadro oluşumunda objektif kriterlerden ziyade şahsi/sübjektif kriterler uygulanıyor” dese de duyulmadı pek fazla.

Neyse olan oldu, “allı evlendi, güllü gelin oldu.” Milli Takım hiç varlık gösteremeden, ezik ve silik bir futbol oynayarak grup maçlarındaki 270 dakikayı tamamlayıp “hayal kırıklığı” ligi şampiyonu olarak Bakü’ye veda etti.

Milli Takım’ın potansiyeli ve kadro kalitesi ile daha başarılı olmasına yönelik beklentiler sebebiyle kendimizi konumladığımız yer oldukça yüksekte olunca düştüğümüzde canımız daha da yandı. Kimimiz en az çeyrek final hayal ederken bu işten anlayan tecrübeli gazeteci kardeşlerimiz hedefi büyütmüş Türkiye-Fransa-İtalya ve Almanya’dan oluşan final four hayalleri kurmaktaydı. Aslında belki Macaristan’ın “ölüm grubu”nda gösterdiği onurlu futbolu ve pes etmeyen kaliteyi #bizimçocuklar gösterse bu dilek temenni olmanın ötesinde realize bile olabilirdi ama ne Şenol Hoca ne de teknik kadro bu basireti gösteremedi.

“Zaferlerin babası çok olur ama yenilgiler öksüzdür” diye Sezar’a atfedilen bir söz vardır ama bizim yenilgimizin babası belli aslında; Şenol Güneş.

Milli Takım’daki “papaz”ları kovalayıp gençlerin önünü açan ve oldukça geniş spektrumlu bu kadronun ilk tohumlarını atan ihtiyar kurt Mircea Lucescu’ya yıllık 2.5 Milyon €uro maaş ödüyorduk. Kaotik bir hâl alan A Milli Futbol Takımı konusunda çevre temizliğini Luce’ye yaptırdıktan sonra göreve gelen Şenol Hoca neredeyse dikensiz gül bahçesi bir milli takım buldu elinde. Her şey çok da güzel başladı, öyle ki grup eleme maçlarında Fransa’dan 4 puan alma başarısı ile oldukça sükse de yaptık. Sonra Katar 2022 elemelerinde Hollanda’yı 4-2 yenince bütün spotlar bizi aydınlatmaya başladı.

Galiba bu psikolojiyi idare etmekte sıkıntı yaşadık en başta. Sonrasında da rakiplerimizin daha derinlemesine analiz etmeleriyle defolarımızı tespit etmeleri ve #bizimçocuklar’ın “ooo havada, karada biz bu işi katlarız” öz güveni birleşince sıfır çekip dönmemiz mukadder oldu bu turnuvadan.

Şimdi bu başarısızlıktan sonra elbette Şenol Hoca’nın aldığı yıllık 3.5 Milyon €uro maaş daha rahat konuşulur oldu. Günlük kurla çarpanlar, aylık şu kadar maaş ediyor diyenler, vay efendim o paraya şu kadar köy okulu ihya edilirdi, bu kadar çocuğa kitap-defter alınırdı diyenlerden geçilmiyor ortalık. Bir de futbolcularımızın sponsor reklamlarında oynamaktan hazırlanmaya fırsat bulamadıkları falan gündemde kalır biraz daha.

Lokantada, restoranda yenilen mükellef yemekten sonra masaya gelen hesap pusulasında yazılı rakamı nasıl ki o yemeği kim ısmarladıysa o ödüyorsa, bu işin hesap pusulasının da gereğini yapmak üzere Şenol Hoca’nın önüne konması o kadar normaldir yani. Ayrıca Hoca’nın bu işin sorumluları arasında basını ve vatandaşı saymasını da reddediyor tek sorumlunun kendisi olduğunu hatırlatıyoruz.

Sağlıcakla ve esen kalınız. Zâtınıza hoşça bakınız.