HEPİMİZ KARDEŞİZ

Cemalnur SARGUT 12 Nis 2018

Cemalnur SARGUT
Hepimiz insanlık ailesindeniz, Hazreti Âdem'den geldik.

Bu nedenle de hepimiz kardeşiz. Çünkü hepimiz aynı mânâdan tecellî ettik, aslında Hz. Âdem’in mânâsı olan hakîkat-i Muhammedî’den tecellî ettik. Peygamber Efendimizin Miraç’ta bizi anma sebebi, kendi mânevî varlığından bizlerin var oluşu ile alâkalıdır. Bütün yaratılmışlar  Peygamber Efendimizin ‘hakîkat-i Muhammedî’ sinden, yani Allah’ın tecellî ettiği, “İstedim ki bilineyim” dediği hakikati Muhammedi’den doğmuşlardır. Bunun için Peygamber Efendimiz bir hadiste; “Ben Allah’tanım, mümin bendendir” diyor. Onun için Efendimiz, “Her varlık bendendir” demek istiyor. Fakat bunu idrak edenler yalnız müminler olduğu için, müminlerin adını saymakla geçmiş. Çünkü idrak edemeyen varlık ‘yaşamıyor’ demektir; ‘yaşayan’ varlık ancak hakîkat-i Muhammedî’yi temsil edebilir. Ayet-i kerîmede Allahüteala “Ben hepinizi aynı ruhtan yarattım, sonra oradan kadınla erkeği ayırdım” demesi, ruh birliği içinde hepimizin birlik ve beraberlik içinde oluşumuza bir vurgudur. Esas olan da budur. Yoksa günümüzün hastalığı olan ‘ötekileştirme’ insani açıdan son derece rahatsız edici bir durum. ‘Ötekileştirme’ bence ‘ötedeki teki’ demektir. Yani onu uzakta tutmak, bir anlamda bize şahdamarımızdan yakın olan Allah’ın varlığını unutmak demektir. Mâdem Allah bu kadar yakın, bütün herkesle bize aynı derecede yakındır. Çünkü herkes Allah’ın varlığından var olmuştur.  Bu bakış açısından bakarsak yanlış yok, abes yok, çirkin yok; tecellî-i varlık olan yalnız Allah var. O varlık tek ise, herkes o tekin bir mânâsını zuhûr ettiriyor. Mevlana  “El, ayaktan hiç şikâyetçi olur mu?” diyor ve “Sağ el niye düşman sol ele?” diye devam ediyor, “İkisi de aynı vücudun eli değil mi?” diyor.

Kur’an-ı Kerîm’de gerçek kardeşliğe vurgu yapılıyor ve  “Ancak müminler kardeştir” buyruluyor. Burada müminlerin anılması; idrak sahibinin müminler olduğu ve onların yaşıyor olmasıyla alâkalı bir durumdur. Herkes kardeştir, herkes o birliğin içindedir; fakat diğerleri kardeşliğini idrak edemedikleri için akrabalık bağlarını koparmışlardır. Ama müminler aynı mânâdan tecellî ettiklerini bildikleri için, o bağın hakîkati içinde birbirlerine muâmele ederler; bu yüzden de kardeşliği hakkıyla yerine getirirler.

Anne babadan olma, aynı batından doğan çocuklar olarak kardeşlerimiz var, kan bağı olarak kardeşiz onlarla. Kur’an-ı Kerîm’de ve hadislerde akrabalığın çok önemli olduğunu biliyoruz. Mutlaka akrabaların anılması ve ziyâret edilmesi gerektiğini, problemlerinin paylaşılması gerektiğini Allah’u Teala bize emrediyor. Bu ‘yakınlık’ demektir. Hepimiz aynı mânânın çocukları olmakla, yani idrak eden gruplar olmakla, mânevî insanlarla akrabayız. Asıl akrabalarımız onlardır ve onun için en çok onlarla meşgûl olup, onlarla yakınlaşmamız gerekir. Çünkü Allahüazimüşsan “İki kişi beni anıyorsa, orada ben varım” buyurmaktadır. O yüzden de devamlı Allah’ı anan, O’nun aşkıyla yanan kişiler bizim hakîkî akrabalarımızdır.

Mânevî ilmi aynı mürşitten alan kişiler sütkardeşidir. Mevlânâ Hazretleri, “Ben müritlerimi bağıl bağıl süt veren bir anayım” diyor. Dolayısıyla anlıyoruz ki; mürşit süt dağıtır gibi ilim dağıtır Bir anne şefkati ve zevkiyle süt dağıtır. Zâten en büyük anne, ‘ümmî’ olmasıyla ‘ümmî’ kelimesinin ilk hecesi olan ‘üm’ Hazreti Peygambere atfedilir. Dolayısıyla hepimiz onun sütünden beslendik, onun mânâsını devrin sahibinin, devrin mürşidinin ilminden alırız; bu da bizim sütanamız, o da bizim sütanamızdır. Anamız ve babamız bizi bu dünyaya getirir ama mürşidimiz bizi tekrar Allah’ın huzuruna çıkarır; o yüzden de sütkardeşliği çok önemlidir. Hazreti Mûsâ sütannesi olarak kendi annesini seçmiştir. Hâlbuki Firavun ona bir sürü sütannesi getirmesine rağmen, o kendi annesini tercih etti. Buradan da anlaşılıyor ki herkes ezelde nasibi olan mürşidin sütanneliğini kabûl eder, başkasına yönelmez.

Manevi kültürümüzde aynı mektebin ve tekkenin müntesipleri olarak ‘İhvan’ tâbiri de bir nevî ‘kardeşlik’ anlamında kullanılmaktadır. İhvanlıkta, aynı mürşitten beslenmenin yanı sıra, o beslendiği ilmi hâl etmek vardır. Kardeşiz ama sâdece ilim kardeşi olmuyoruz, bilakis hâl kardeşi de oluyoruz. Hal hardeşliği  demek mürşidin ilmiyle ilimlenen ve amel eden kişi demektir. İşte böyle kardeşlere insanların ihtiyacı vardır. Çünkü kendisine örnek olacak, devamlı gözünün önünde olacak, gönlünde yer edinecek  örneklere ihtiyaç vardır. Onlar vasıtasıyla insan tekâmül eder. Peygamberin yaratılış sebebi de budur. Peygamberimize tabi olan, onu kendine örnek alan, Onu gönlünde tutan  mürşidin önemi budur. Dolayısıyla ihvân olmuş kardeşlerin de önemli olması bundandır. O yüzden tekkelerde ihvân kardeşliğine çok önem verilir vesselam.