HAYÂ KİMDEDİR?

Ümit G. CEYLAN 11 Haz 2020

Ümit G. CEYLAN
Tüm Yazıları
Hayâsız iman tamamlanamaz, eksik kalır.

Edep ile haya iç içe geçmiş iki kavramdır. Ancak edep daha görünür olması nedeniyle akıl ve hikmete uygun hareket edip, Cenab-ı Hakk’ın emrettiği gibi yaşamaktır. Hayâ ise, utanma ve ar duygusu olup, utanç verici durumlardan sakınmak ve nefsin çirkin arzularını terk etmektir. Hayâ, mahcubiyet duymak demek olup edebin görünen tarafından çok haya, görünmeyen, insanın kendi içinde yaşadığı ve daha çok da, kendinden kendine hesap verdiği bir durumdur.

Unutulan değer

Hayâsız iman tamamlanamaz, eksik kalır. Hayanın kendi içinde dereceleri vardır. Ama kâmil bir haya duygusu insana yakışan en güzel haslettir. Sadece kadına veya genç bir kıza değil erkeği de güzelleştiren ve insan budur dedirten ve neredeyse günümüzde artık unuttuğumuz bir değerdir. Bakışlarını, utancından, mahcubiyetinden hatta kendi güzelliğinden dahi hayâ edip, Allah’ın verdiği tüm nimetler karşısında yere indirip şükür eden kim var? Değerlerin madde ile ölçüldüğü bir dünyada hayâ gibi üstün bir güzellikten bahsetmek neredeyse aptallık, enayilik ile eş değer görülür oldu. Para, eşya, giyim kuşam, marka ve tüm bunların getirdiği sahte itibar arayışları içimizdeki hassas duyguları en önemlisi de utanma duygusunu öldürdü. İnsan fakirlikten, açlıktan utandırıldı. Oysa en iftihar ettiğim şey fakirliğimdir diyen Hazreti Peygamberin sözünü de kulak arkası ettik. Fakirlik, yokluk Allah’a yaklaştıran şeylerdir. Hayâ sahibi kimse kuldan istemez, isteyemez. O yüzden dilenmek dinimizde hoş görülmemiştir.

Kimden utanacağız

İnsanlığımızı kaybetmekten çirkinleşmekten utanacağız. Utanmalıyız! Dostluğu üç kuruşa satmaktan arkadan vurmaktan utanmalıyız. Allah önündeyiz her an. O bize şah damarımızdan bile daha yakın ise, kendi düşüncelerimizden bile utanmalıyız. Hayâ ile bakabilmek için aleme, Cenab-ı Hakk’ın yarattığı her şeyin önünde hücrelerimizin her zerresiyle hesap verebilmeli ve bu şuurla yaşamalıyız. Başkasının hayâsızlığı karşısında sanki kendimiz yapmış gibi mahcubiyet duyabilmeliyiz. Utanmalıyız hayvan gibi davranan beşerden. Hayânın insanın ar perdelerini yani göz kapaklarını harama kapatan bir fonksiyonu vardır.

Uzak durmalı

Haya duygusunu yitirmiş hatta hiç oluşmamış insanlardan uzak durmalıyız. Böyleleri ile bir araya bile gelmekten kaçınmalıyız. Hatırlarım yıllar önce çalıştığım kurumda büyük kârlar elde edildiği zaman patron tarafından tepsi tepsi baklavalar gelir bazen kutular içinde lahmacunlar gelir ayranlar dağıtılırdı. İnsanlar bir anda aç kurtlar gibi üşüşürdü. O manzarayı belgesellerdeki sırtlanların aslanın avladığı leşe saldırma anlarına benzetirdim. Utanırdı insanlığım, oradan uzaklaşmak ister yok olmak ister Yaradan karşısından utancımdan yerin dibine geçerdim. Bazen insanlar fark eder çağırırlardı gel yesene sana da kaldı sırtlan kardeş!

Müslümanın örtüsü

Müslümanın örtüsü haya perdesidir. Utanma duygusu insanda doğal olarak vardır. Bunu çocuklarda apaçık görürüz. Mahcup tavırları bazen utangaç halleri ile aslında o duygunun en saf en güzel hallerini gösterirler ama zaman içinde haya duygusunu öldüren dış müdahaleler gelişir. Bunlardan çocuklarımızı uzak tutmalıyız. Öncelikle bizler örnek olmalı daha sonrada utanma duygusunu çocuklarda ezecek yok edecek etkenlere izin vermemeliyiz. Giyim kuşam konusunda çocukları istemediği halde açık giydirmek, özellikle erkek çocukların edep yerleri ile övünmekten kaçınmak ve medyadaki her türlü hayâ duygusunu zedeleyecek yayına tepki göstermeliyiz vesselam.

VİRÜS VE PLAN YAPMAK

Bu virüs efendi bizi öyle bir belirsizliğin içine attı ki; plan yapsan olmuyor yapmasan da olmuyor. İki dere de bir aradayız. Yazlık evimize gidip kafa dinlesek olur mu? Olur da olmaz da. Gerçekten bir süre böyle bocalayacağız. Ama buradan çıkaracağımız dersler var ki o da plan yapsak bile planın olup olmayacağı, gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine takılmadan hayata devam edebilme gerçeğidir. Piyasa bile buna uygun hareket etmek zorunda kalacak. Belirsizlik içinde plan yapamayanlara göre seçenekler sunulacak. Ama sanırım en önemlisi hayatı biraz da gelişine yaşamayı öğrenmek gerekecek. Doğa ile uyumlu veya doğaya ayarlı bir saat gibi. Her an dikkat virüs çıkabilir uyarılarını göz ardı etmeden yaşamak zorundayız. İnsanoğlu buna da alışacak. Allah sağlık versin.

VİRÂNE

Ahh ay yüzlü güzel! Virâneleri aydınlatan, ışığını kimseden esirgemeyen gecenin süsü! Kimi zaman görünür, kimi zaman aratırsın kendini. Bazen ulaşılır gibi bazen de hiç ulaşılmaz gibisin. Ne için, neden diye sormadan seni görmeye hep bu virâneye gelirim. Nedense bu virânede daha bir göz kamaştırır ışığın. Başka başka yerlerde de karşıma çıkarsın ama illa bu virâne hep bu virâne. Beni ziyaya bulayıp sonra da yıldız diye yanına alan sendin. Oysa bende yıldızın tozundan eser yoktu ama sen göğsüme kendini taktın bir umut ateşi oldun. Nice virâneleri aydınlatan sen, ey ay yüzlü! Sen beni ne hicranımda ne de hüznümde yalnız bıraktın. Pencerelere bölük bölük ışık saçıp bana oyunlar oynayan da sendin, günü gelince baştan başa yolumu da aydınlatan sendin. Ahh virâneme doğan ay yüzlü! Sen nesin kimsin diye sorduğumda hep o aynı cevap kulağımda çınlar. “Virânene doğan senin gibi bir virâneyim. Sen ve ben birbirimizi talan edilmiş kalplerde buluyoruz. Birbirimizin gönüllerini mamur ediyoruz. Başka gönüllere  murad oluyoruz. Biz virânelere doğan fakirleriz. Işığımız virânelere umud olur. Bu ışıkla yükseliriz arşa. Gün gelir tüm virâneleri aydınlatarak nur olur karışırız hakikate.”

ANTROPOSEN VE COVİD -19

Bu hafta Alman Frankfurter Algemeine gazetesinin web sitesinde benim de ilk defa karşılaştığım bir terim ilgimi çekti: Antroposen. Yazının başlığında hatalarımızdan ders almalıyız, çünkü bu virüs bize kendimizin doğa ile ilişkimizde baş başa olduğumuzu anlatıyor diye yazıyordu. Yazının ilerleyen kısmında antroposen çağına işaret ederek insanlığın artık çağ değiştirdiğini söyleyerek bu terime dikkat çekiyor. Antroposen bir jeolojik çağın adı. Yani bugün yaşadığımız çağın adının antroposen olarak tarihe geçmesi için yapılan çalışmalarda 34 Katman Bilimi Komisyonu üyelerinin 29’u tarafından kabul edilmiş. 2021 yılında Uluslararası Katman Bilimi Komisyonuna antroposenin yeni bir jeolojik çağ olarak kabul edilmesiyle ilgili bir öneri yapması beklenirken Covid-19 patlak verdi. Antroposenin özelliği, kendi yarattığı teknolojiler ve altyapılar aracılığıyla insanın dünya sistemine derinlemesine müdahale etmesidir ki, sadece gezegeni bir bütün olarak dönüştürmekle kalmaz, aynı zamanda önceki dengeyi dengeden çıkarır. Bu, temel toprak parametrelerinin, karbondioksit içeriğindeki artıştan okyanusların asitleşmesine, su tüketiminden plastik üretimine, bilimin "Büyük Hızlanma" olarak adlandırdığı bir fenomene katlanarak arttığı gerçeğiyle gösterilmiştir. Son yıllarda bizi giderek etkileyen iklim değişikliği, bu gelişmenin bir sonucudur. Aslında daha önceki katmanlar yani jeolojik çağların oluşumu tamamen doğal hareketlerle olmuşken antroposen için farklı ifadelerin kullanıldığını yukarıdaki cümlelerden görüyoruz. Antroposen İnsan Çağı olarak da ifade ediliyor. Haberdeki en dikkat çekici cümle ise şuydu: “Yeni koronavirüsü artık antroposen dünyasının mantığına müdahale ediyor”. Yani eğer insan müdahalesi bir çağdaysak bu Covid-19 insan tarafından mı üretildi? Yazı bize “İroniyi anlayın lütfen” demek istiyor.

ARTI – EKSİ

SALGINDA YASAKLAR VE SERBESTLİKLER

Artı

65 yaş üstüne izin verilmemesi tartışmaları ve bazı kesimlerin de bu konunun peşine takılmaları şuursuzluktur. Sağlık bakanlığının en son verdiği veriler de gösteriyor ki Covid-19’dan kaynaklanan ölümlerin yüzde doksan üçü 65 yaş üstündeki insanlar. Avrupa’da ve İngiltere’de daha yeni gelen haberlere göre bakım evlerinde kokuşmuş cesetlere rastlandığı bilgisi veriliyor. Bu insanlık için bir utançtır. Bu yüzden 65 yaş üstü vatandaşları korumak adına alınan bu kararın çok isabetli olduğunu ve artı hanesine yazılması gerektiğini vurgulamak durumundayız.

Eksi

Cuma namazlarının ve bazı vakit namazlarının cemaat ile kılınmasına bir süre daha ara verilebilirdi. Namaz kılmak farzdır ancak cemaat ile kılmak zorunlu değildir. Farz olan cemaat ruhunu, şuurunu yaşayabilmektir. Namazda safların sıklaşamadığı, dertleşilmediği cemaat namazı ile işin ruhu çelişmektedir. Virüsün tükürük ile metrelerce uzağa gidebildiği düşünülürse bir anlık gaflet ve maske takmayan birinin süper bulaştırıcı olması işten bile değildir.

DEVALÜE

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca iki gün önce medyaya yansıyan haberlerde yapılan çalışmaların devalüe edilmesi tehlikesi ile karşı karşıya olunduğunu ifade eden bir cümle kullandı. Devalüe, devalüasyon daha çok iktisatçıların kullandığı bir terimdir. Devalüasyon ile bahsedilen paranın değer kaybetmesidir. Ancak sayın bakan aynı zamanda üç aydır yapılan çalışmaların, gösterilen çabaların ve tüm bu kazanımların sanki değersizmiş, anlamsızmış gibi davranılmasına dikkat çekti. Salgının geçmediğini, hızının bir parça yavaşladığını görebiliyoruz. Ancak bu salgın tehlikesinin tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Bir anda her şey tersine dönebilir. Bize bir şey olmaz zaten çok da tehlikeli bir şey yokmuş ortada, abartıldı gibi söylemlere kapı açmamalı ve medya da buna alet olmamalı. Dünya hastalıktan kırılıyor. Bu bir afet ve gereken önlemlerin alınması, tedbirli davranılması gerekiyor. Ne çok rahat ne de paranoyak bir havada hareket edilmeli. İtidalli ve dikkatli olmak lazım. Zira insan hayatını devalüe edemeyiz. Edilseydi bugün Türkiye’de manzara çok farklı olurdu.