​HALININ ALTI DA, SABIRLARDA DOLDU TAŞTI!

Mustafa YAŞAR 18 Haz 2017

Mustafa YAŞAR
Tüm Yazıları
Konuyla ilgili bir önceki yazımda 'Arda Turan gibileri iyi tanırım ben' başlığı altında Arda Turan, Bilal Meşe hadisesine meşrebimce yorum getirmeye çalışmış, meselenin sadece bir milli futbolcunun ömrünü milli takımı takip ederek geçirmiş babası yaşındaki bir gazeteciye saldırması, darp etmeye çalışması ve galiz küfürler etmesi olmadığına çok daha derin ve çok daha vahim arka planı olduğuna dikkat çekmeye çalışmıştım.

Konuyla ilgili bir önceki yazımda ‘Arda Turan gibileri iyi tanırım ben’ başlığı altında Arda Turan, Bilal Meşe hadisesine meşrebimce yorum getirmeye çalışmış, meselenin sadece bir milli futbolcunun ömrünü milli takımı takip ederek geçirmiş babası yaşındaki bir gazeteciye saldırması, darp etmeye çalışması ve galiz küfürler etmesi olmadığına çok daha derin ve çok daha vahim arka planı olduğuna dikkat çekmeye çalışmıştım.  

‘Az sabredelim o arka plana da vakıf olacağız merak etmeyin’ diyerek bitirdiğim o yazım sonrası önce Fatih Terim, Terim’e cevap olarak Arda Turan, son olarak ta büyük şaşkınlıkla izlediğim Yıldırım Demirören açıklamalarda bulundu, ancak yalnız ben değil büyük bir çoğunluk  yine bir şey anlamadığı gibi kafalarda iyiden iyiye karıştı.

Terim bir kez daha üstü kapalı konuştu.

Hatta öyle ki 1,5 saat süren açıklamalarından çıkan sonuç açıkla-ma oldu!

Arda’nın Terim’e yönelik jet cevapları da kimseyi tatmin etmezken, konuyla ilgili konuşan Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören ise milli kaosu sonlandırmak yerine bana göre daha da büyüttü.

‘Arda'nın yaptığı bir hatadır. Hata da yapsa, o sözleri söylemiş de olsa, ben Arda'yı kazanmaya çalışırım. Arda Turan krizini bahane edip kişisel çıkarları için olayı başka yerlere taşıyanlar, bu sorunu çok büyüttüler. Özür dilemek erdemdir, en büyük adamlıktır. Arda'ya verilen metinde buna yer verilmişti. Gazeteciler basın toplantısını terk edince, Arda o metni okumadı. Öyle duyum aldım’ diyen Demirören’in çözümü Arda’nın Bilal Meşe’den özür dilemekte araması, hele ki Meşe’ye ‘dava açma, bu konuyu aramızda konuşup halledelim' teklifi ile gitmesi olaylara ne kadar subjektif yaklaştığının göstergesi idi.

Anlayacağınız milli kaosta sorunlar o sorunlara aranan cevaplar yine halının altına süpürüldü.

Ancak ne var ki o halının altıda artık doldu taştı.

Tıpkı milli meseleye hassasiyetle yaklaşan ama aynı hassasiyet ve samimiyeti muhataplarından göremeyen milyonların sabrının taştığı gibi!

 ****

Bu ülkede hiçbir başarı cezasız kalmaz!

TFF 1.Lig Play-Off Final maçında Eskişehirspor’u penaltılarla geçen Göztepe, 14 yıl aradan sonra yeniden Süper Lig’e dönmeyi başardı. Bu sonuçla en son 2010-2011’de Bucaspor’la Süper Lig’de temsil edilen İzmir’in hasretini de sona erdiren sarı-kırmızılılar, taraftarlarını sevince boğarken, o sevincin hemen ardından yaşanan bir gelişme adeta ‘hiçbir başarı cezasız kalmaz’ sözünün tescili oluyordu. Bu sözü dedirten ise Göztepe’yi Süper Lige taşıyan teknik direktör Yılmaz Vural  ile şampiyonluk sonrası anlaşılmaması ve yerine Tamer Tuna’nın getirilmesi olurken, ligin bu anlamda  istatistikleri de sözü perçinliyordu. 

Öyle ki; geçmiş 5 sezonuna bakıldığında  Süper Lig'e çıkan 15 ekibin sadece 5'inin  teknik direktörünü değiştirmediğine şahit oluyoruz. O 5 yılın cezalandırılanlar’ listesine  geri dönmeden hemen bu sezona baktığımızda da gördüğümüz pek farklı değil.

Yeni Malatyaspor ile imkansızı başaran İrfan Buz’da tıpkı Yılmaz Vural gibi şampiyon yaptığı takımla Süper Lig’de görev almayı beklerken, sarı-kırmızılı takımın yönetimi aynı şeyleri düşünmemiş olacak ki; Buz’un yerine Süper Lig için Ertuğrul Sağlam ile anlaştı ve Buz’un da başarısı bir nevi cezalandırıldı!

Tuhaf ama gerçek.

Ne diyelim?

Vardır bir bildikleri!

Biz anlamayanlara da anlatırlarsa yazarız.

****

Babam derdi ki…

Bugün Babalar Günü. 

2008 yılının soğuk bir Şubat ayında kaybettim ben babamı.

Sevmelere doyamadan hakkın rahmetine kavuştu.

Doğrusu bu ya kaybettiğimde anladım aslında varlığının ne büyük değer olduğunu.

Bugün hala yokluğuna alışamadığım babam iyi insan olduğu kadar, iyi de bir sporseverdi. 

73 yaşında vefat edene kadar en büyük hobisi oldu spor ve özellikle futbol.

Ben doğduğumda Metin Oktay’a hayranlığından adımı Metin koymak istemiş rahmetli.

Saraybosna’dan göçüp gelen aslında onunda futbolla ilgisine tanıklık ettiğim dedem ‘hayır’ demiş nedeni kendinde saklı!

‘Mustafa olacak adı’ deyince ‘peki baba’ demiş.

Benim adımın koyulmasında bir nevi ata sözü dinleyen babam, Boşnak inadını benden 3 yıl sonra dünyaya gelen kardeşimde hayata geçirip Metin adını vermiş bu kez.

Futbolla tanışmama, bugün hala haşır-neşir olmama, en büyük etkendir babam.

Onun omuzlarında daha 6-7 yaşlarında iken şimdiki adı Vodafone Park olan o zamanki adıyla İnönü Stadyumu’nda tanıştım futbolla.

13-14 yaşına geldiğimde ise kardeşimle İstanbul dışına deplasman yapmamıza bize güvenerek destek verende babamdı.

Rahmetli, taraftarlığımda da, spor gazeteciliğine başladığımda da hep centilmenliği öğütledi, aşıladı bana ve kardeşlerime.

Hiçbir zaman fanatik olduğunu, fanatikçe söylem ve eylemlerde bulunduğunu görmedim.

Ondan aldığım öğretiyle de olsa gerek ben de ne taraftarlığımda, ne de taraftar kimliğimi bir kenara bırakıp spor gazeteciliğine başladığımda centilmenliğin dışına çıkmadım, çıkmamaya özen gösterdim.

Rahmetli babam, meslekte emekleme ve ilk adımlarıma daha doğrusu en zor günlerime tanıklık ettiğinde de en büyük destekçimdi.

Bugüne geldiğimizde yaşıyor olsa biliyorum ki yine en büyük gücüm de olacaktı.

Ben de bir babayım.

Ve evlatlarım da canım.

Kıssadan hisseyi şöyle tamamlayayım.

Babalarımızın kıymetini bilelim.

Onlara yaşarken de, ebediyete uğurladığımızda da hayırlı evlat olmaya çalışalım.

İnanın en büyük servet bir evladın babasının hayır duasını almasıdır.

O servete nail olalım.

Seni çok ama çok özlüyorum babam.