​"GERÇEĞİ" ÇALMAK

Halil İbrahim İZGİ
Tüm Yazıları
İki yıl önce Almanya'nın Dachau toplama kampının üzerinde "çalışmak özgürleştirir" yazan demir kapısı çalındı.

İki yıl önce Almanya’nın Dachau toplama kampının üzerinde “çalışmak özgürleştirir” yazan demir kapısı çalındı. İkinci Dünya Savaşı’nda toplama kampında esir tutulan Yahudileri simgeleyen bu kapı geçen günlerde Norveç’te bulundu ve ardından Almanya’ya döndü. Aslı bir müzede sergilenecek olan bu kapının replikası, yani taklidi orijinal yerinde bulunacak. Acı. Camilerimizdeki orijinal çinilerin sökülerek yerine taklitlerinin konulması aklımıza geliyor bu haber gördükçe. İş sadece hatıra niteliği taşıyan simgelerin bir yere götürülmesiyle kalsa iyi. Tüm değerler birer birer müzelere kaldırılıyor. 21 Mayıs’a kadar Londra’daki Wellcome Collection’da görülebilecek bir sergide hayvanlar başta olmak üzere doğanın parçaları bir binanın içine yerleştirilmiş. İnsan dışındaki canlıların insanlar tarafından algılanış biçimlerini irdeleyen ve bir kaplanı apartman dairesine yerleştirip aynalardan kendine baktırmak gibi değişik deneysel çalışmalar izletiliyor gelenlere. Hayvanat bahçelerinin müzeye girmiş hali. Yerlerde uyuyor havası verişmiş doldurulmuş hayvanlar. Maddeten her şey yerinde ama hayvanlar orada yaşamıyor ve dolayısı ile ruhları eksik. Çokça eksikliğinin hissedildiğini zannetmiyorum. Çünkü izleyen kişiler olarak bizler de modern şehirlerde ruhlarımızı portmantoya bırakarak yürüyoruz sokaklarda. 

Neresinden bakarsak bakalım çalınmış bir gerçeğin parçasıyla karşılaşıyoruz. Avrupa müzelerinde, ABD müzelerinde Doğu’dan çalınan değerli eşyalar işin sadece görünen kısmı. İş bunlarla kalmış olsa gerçekten kendimizi şanslı saymamız gerekirdi. Kültürel gerçeklerimizi çalarak geçmişimizi, hayallerimizi çalarak da geleceğimizi elimizden alıyorlar. Gerçeği hakikatin ortasından alarak bambaşka bir yere koyuyorlar ve bir illüzyon oluşturmaya çalışıyorlar. Yahudilere karşı işlenen suçları antisemitizm parantezine alarak diğer suçları işlemeye devam ediyorlar. 

Bugün İslam düşmanlığının temelinde yatan meşruiyet zemini, toplama kampının çalınmış kapısının bulunduktan sonra bir müzede sergilenmesinden farklı değil. Kendilerince yeterli zaman geçtikten sonra, eğer zorunda kalırlarsa Müslümanlardan özür dileyecekler ve o acıları bir müzeye hapsedip günah çıkarmış olacaklar. 

Köle gemilerinde hayatını kaybeden zenciler, sınırı geçmeye çalışırken yakayı ele veren Meksikalılar, bir sabah gökten yağan bombalarla gerçeklikleri çalınan Suriyeliler, İspanyollar tarafından gerçeklikleri yağmalanan Amerika yerlileri... 

Hakikatlerin yerine seçilmiş gerçeklikleri ikame etmek yaşadığımız dünyayı ortaya çıkardı ve günümüz toplumu bu kurgunun dar elbisesi içinde kendini hayli rahatsız hissediyor. Gerçekleri çalarak başka bir yere yaslamak, onu yaşatmak anlamına gelmiyor. Yerinden yurdun koparılmış sanat eserleri ve insanlar hüzünlü bir şarkı fısıldıyorlar. Toplama kampının kapısından içeri girenlerin hayatlarını kaybettiği yer şimdi bitmek tükenmek bilmeyen bir hesaplaşmanın ve gerçekleri yeniden üretmenin merkezi olmuş durumda. 

Çalınan kapı yerine gelebilir, tutsak edilen insanlar ve hayvanlar kendilerini yeniden yurtlarında bulabilirler ama çalınan gerçeklik aynı yere dönse bile anlamını yitiriyor ve ikonlaşarak çürümeye terk ediliyor. Belki bu yüzden organik olanlara duyduğumuz bitmek tükenmek bilmeyen iştah ve belki bu yüzden toplama kampının çalınan kapısının aslının bir daha asla aynı yerde görülmeyeceği gerçeği...