FAYTON MU, BİSİKLET Mİ?

Mehtap DEMİR 22 Ara 2019

Mehtap DEMİR
Tüm Yazıları
Her yıl atların ölümüne şahit oluyorduk…

Yaklaşık 277 fayton arabası… Bin 500 at…

Büyükada ile özdeşleşen bir görüntü fayton turu.

Ancak, her yıl yüzlerce atın ölüm haberlerine karşın cılız da olsa devam eden fayton tartışmaları bu kez, geçtiğimiz günlerde “Ruam hastalığı”na yakalanan 81 atın itlaf edilmesi ile dorukta…

Denetimin olmadığı, veteriner sayısının yetersiz kaldığı adada,

Haliyle,

bakımsız atlar, dik yokuşlarda sıcak hava ve yüzlerce kişinin getirdiği yükün etkisiyle ölüme gidiyordu.

Tartışmalar her yıl yapılıyordu aslında.

Ancak,  hayatımızın pek çok noktasında artık bir kangren haline dönüşen çözüm bulamama hastalığı bu konuda da karşımızdaydı hep…

Bardağı taşıran son damla ise Ruam hastalığı oldu.

Yıllarca neden denetim sağlanamadı, neden eziyete önlem alınamadı anlamak güç.

Çünkü faytonlar ada halkı için hem bir marka hem de bir geçim kaynağı.

Bu anlamda “tek bir fayton istemiyoruz” demek de tartışılır, atları ölüme götürmek de…

Avrupa’yı her konuda örnek göstermeye karşı çıkanlardanım. Ama konu iş bu olunca,

gel de imrenme.

Yukarıda iki fotoğraf var.

Biri Viyana’da çekildi, diğeri bizim Büyükada’da. 

İkisinde de fotoğraflar çekilirken oradaydım. Yani fotoğraf yorumu yapmıyorum.

Bakın aynı fayton taşımacılığı, aynı hizmet düşüncesi ile nasıl yapılıyor. İki atın da hali ortada. Elbette Viyana sokakları ile Büyükada’nın yapısı aynı değil ancak bakım ve hayvana verilen değer ortada…

Bir tane hayvansever de Viyana’da eziyet eylemi yapmıyor. Çünkü eziyet yok.

Turistlerin faytonla gezme merakı, her iki noktada da benzer hislere dayanıyordur. Büyükada’da da nal sesleri eşliğinde ağaçların arasından geçmek istersin, Viyana’da da bir katedralin, bir kilisenin önünde nal seslerini duymak istersin.

Ama eziyete ortak olmadan yapmak istersin bunu. Doğaldır ki, bir alanı gezmek için farklı araçlar da kullanılabilir. Örneğin bir bisiklet…

Büyükada’da bisiklet de çok tercih ediliyor. Bu da bir seçenek elbette.

Fakat “faytonun tadı başka” diyen bir turiste, turistik bir yerde “yok” diyebilir miyiz?

Geçen okuduğum bir haberde farklı ülkelerden gelen turistlere soruyorlar konuyu,

“Fayton olmasa da Ada’yı tercih eder misiniz?” diyorlar. Kimi “evet” diyor, kimi “Eh” diyor…

“Hayır gelmeyiz” diyen yok ama olsa fena olmaz yönlü “Eh” çekenler çoğunlukta.

Ada halkının görüşü ise epey karışık…

Gelin artık şu kangrene bir çözüm bulalım.  

Bunun için, Adalar’da 3 ay süreyle faytonlara at koşulmasının yasaklanması kararı yeterli mi?

Bilemiyorum…

***

Darülfünun… İstanbul’un Can Damarı…

Kasım 1933'te eğitime, bugünkü anlamda 'Üniversite' olarak başlamıştı, Darülfünun.

Ayasofya Medresesi ve Zeyrek Medresesi ile başlayan büyük hikayenin, bugünkü tanıklarıyız biz…

Süheyl Ünver'in dediği gibi;

"Fatih Sultan Mehmed, medreselerine müspet ilimleri sokmakla büyük bir hamlenin başlangıcını yapmıştır"

Semerkand'dan Venedik'e, dünyanın farklı yerlerindeki sanat ve bilim insanlarını İstanbul'a davet eden Cihan padişahı,

1470 yılında tamamlanan Fatih Külliyesinde Hukuk, Matematik, Astronomi ve Din bilimlerinin öğretilmesine ön ayak olmuştu…

O gün bu gündür,

İlim insanlarını, tarihçileri ve nice edebiyat kalemini İstanbul Üniversitesi’ne doğru yürürken karışınıza çıkacakmış gibi hissedersiniz…

"Merdivenli yolların kaç basamaktan oluştuğundan, kemer kavislerinin açı derinliğinden, çatıların hangi kurşun levhalarla kaplandığından söz edebilirim sana; ama şimdiden biliyorum, hiçbir şey söylememiş olacağım sonunda. Zira bir kenti kent yapan şey bunlar değil, kapladığı alanın ölçüleri ile geçmişinde olup bitenler arasındaki ilişkidir"

Der;

İtalyan yazar Italo Calvino…

İşte bu büyük anlatıların kenti İstanbul'un can damarıdır Darülfünun; Fenler evi…

***

“Çekilişle” Picasso Tablosu…

Başlığı görünce irkilmiştim.

Picasso’yu da sonunda kapitalizmin çarkları arasında gitgide yemeye başladılar diye…

Haber şu: 

“Dünyaca ünlü İspanyol ressam ve heykeltıraş Pablo Picasso’nun “Nature Morte” adlı yağlı boya tablosu 100 Euro’luk bir çekilişle yeni sahibini bekliyor.”

İnanamadım…

Malum reyting kaygısıyla yapılan televizyon haberlerinden biri daha diye düşünürken, sonunda neyin çıkacağını merakla bekledim.

Olayın aslının,  

Fransız yardım kuruluşu olan, Aider les Autres “Başkalarına Yardım” kuruluşunun, başlattığı bir kampanya olduğunu öğrenince bekledim.

Çünkü durum daha da ilginç bir hal alıyordu.

Yardım kuruluşu, çekiliş sonucunda elde edilen gelirle Kamerun, Fas ve Madagaskar’da yaşayan insanlara temiz su sağlamak için harekete geçmişti.

Bu tarz bir yardım çalışması ile ilk kez karşılaştığım için açıkçası sevindim.

Picasso’nun eserinin mazlum insanlara yardım eli olacağını bilmek güzel. Ancak yine de bir türlü konduramadım.

“Çekiliş” ile Picasso’nun yan yana getirilmesi tam da oturmuyor gibi…

***

Günün sözü

İnsanlığın iki tür ahlakı vardır…

Biri sözünü edip uygulamadığımız, öteki de uygulayıp sözünü etmediğimiz.  

Bertrand Russell