EVLADINI TANIMAYAN ANALAR!

Funda ÖZKALYONCU
Tüm Yazıları
Neredeyse iki haftadır, canımın Müge'si, 22 yaşında öldürülen ve gömülen bir genç kızın katillerini arıyor.

Olay küçücük bir yerleşim yerinde gerçekleşmiş.

Bende haftalardır, o güzel, masum suratlı küçücük kıza ne oldu diye merak ediyorum.

Ailesi, her gün Müge'de, kızlarının başına ne geldiğini anlamaya çalışırken, keder içinde, acı içinde stüdyoda şaşkınlık içinde oturuyorlar.

Ailesi kızlarını anlatıyor, sokağa yalnız çıkmazmış, tanımadığı insanlarla konuşmazmış, kötü alışkanlığı hiç yokmuş, ailesinden habersiz bir yere gitmezmiş, bir şey saklamazmış, kendi halinde bir kızmış.

Stüdyoda kızı tanıyan arkadaşları, en son uğradığı emlakçı, telefona bağlanan diğer tanıklar da kızı anlatıyorlar. 

Kız uyuşturucu kullanıyormuş, satması için baskılar varmış.

Kızın bilmem şu kadar erkek arkadaşı varmış.

Hayatı karmaşık, düzensiz.

Ve sokaklarda.

Hani çok sokaklarda kalırsan, ayağın çamura bulaşır derler ya, işte biraz öyle olmuş.

Kız çamura bulaşmış, batmış.

Derdim asla kızı eleştirmek değil, ölüm, öldürülmek neyin sebebi olabilir ki.

İnsanın evladına birileri niye zarar versin ki?

Konum şu.

Şaşkınlığım şu.

Beni derinden düşündüren şu.

Kızın ailesi, kızını hiç tanımıyor.

İnsanlar anlattıkça, aile fertleri birbirine bakıyor.

Allah Allah bu kız da kim, der gibi.

Sanki başka birini anlatıyorlar.

Ailenin teselli edilemez kederlerinin yanında, bu anlatılanlar karşısındaki acizliğin yangınına düşüyorum.

Yüz ifadelerine bakıyorum

Sanki, aile yeryüzüne kendini unutturmak ister gibiler.

Sanki, o kadar insana karşın, dünyada tek başınalar.

Sanki, adsız çıkmaz sokaklara düştüler.

Hayatlarında neyi doğru yapmadılar ki, hiç tanıyamadıkları bir evlatları var.

İnsan, evladını niye tanıyamaz acaba? 

İnsan, anasına babasına kendini bu kadar yanlış anlatır, kandırır onları acaba?

Benim anam, gözümden, kirpiğimin hareketinden ne halde olduğumu bilirdi.

Ne olur.

Kandırmayın analarınızı.

Funda'ya takılanlar.. 

... Özcan Deniz, 7.5 aylık hamile sevgilisi ile evlenmiş.

Gelin siyah elbise giymiş.

Önce nikah, sonra oyun havaları, göbekler atmışlar.

Allah mutlu mesut etsin.

Magazin muhabirleri, omuzlarında kiloluk kameralarla, nikahın kıyıldığı, göbeklerin atıldığı mekanın kapısına gelmişler.

Özcan beyden, haliyle, röportaj istiyorlar, adam balkondan parmak sallıyor, olmaz diye.

Sonra, zavallı muhabirler, belli ki boyunları kopa kopa aşağıdan yukarıyı kameraya çekiyorlar.

Belki ki mahsus yapmış, oyun havaları, damadın oynaması, aradan dereden görünsün diye.

Ahhhh Özcan bey, bence arkadaşları çağırmalıydınız, röportaj ve nikah fotoğrafı vermeliydiniz ve pasta ikram etmeliydiniz.

Para fenadır biliyorum, ama eski simit sattığınız günlerin hatırına.

Olmaz mıydı?

... Yeni TV programı başlamış.

Kaynana ve gelinler, beraber yemek yapacaklar. Kaynanalar gelinlere yemek öğretecek, sonra gelinler o yemekleri yapacak, sonra kaynanalar hangi gelinin hangi yemeği hazırladığını bilmeden tadına bakacaklar.

Ve puan verecekler.

O arada kaynanalar bir arada oturuyorlar

Gelinler, birbirlerine demediğini bırakmıyor.

Kaynanalar, birbirlerine demediğini bırakmıyor..

Kaynanalar, birbirlerinin gelinlerine demediklerini bırakmıyorlar.

Bu yarışmanın anlamı ne.

Demediğini bırakmama yarışması mı?

Çok ayıp bence.

Sonra, sakın kimseden birlik beraberlik beklemeyin.