ERGENLİK UMUDUMUZ

Refik ERDURAN 24 Haz 2016

Refik ERDURAN
Tüm Yazıları
Sizi hıçkırık tutar mı? Sinir bir şeydir. Hıçkırırsınız, hıçkırırsınız; durur. Geçti sanırsınız. Tekrar başlar.

Sizi hıçkırık tutar mı? Sinir bir şeydir. Hıçkırırsınız, hıçkırırsınız; durur. Geçti sanırsınız. Tekrar başlar. Bizim toplumumuzun öyle durup durup başlayan kafasal-duygusal hıçkırık nöbetleri var. Adına demokrasi alerjisi de diyebiliriz. Kâh ahmaklar, kâh cin gibi zeki kişilerce dile getiriliyor. Birkaç yıl önce güzel ama pek “cin gibi” olmayan bir manken kızımız pattadak sormuştu: “Benim de, dağdaki çobanın da birer oyumuz var. Hak mıdır?” “Hak değil,” demek gelmişti içimden. “Seninki fazla.” O zaman patırtı koptu. Tartışmalar olurken söylenmesi gerekenler söylendi. Konu sürgit kapandı sandım.

Kapanmamış. Yine açılıverdi. Hem de yakından tanıdığım, zekâsını ve insancıllığını iyi bildiğim bir ses sanatçımız tarafından. O beyaz vatandaşımız bir televizyon söyleşisinde cahil kişiyle iki üniversite bitirmiş okumuşun eşit ağırlıklı olmasının yanlışlığını savundu. Aslında Winston Churchill ünlü sözüyle noktayı koymuştu tartışmaya: “Demokrasi berbat bir rejim. Ama öteki seçenekler daha kötü.” 

Ben de seçkincilik isteklilerine şunu sormak istiyorum: Eşitlikçi düzene karşıysanız öneriniz nedir? Diktatörlük mü? Hitler’lerin en okumuş toplumları nereye götürdükleri meydanda. Günümüze gelirsek, Suudi Arabistan’daki gibi yerlerde yaşayan yığınların hali de belli. Kral ailesinden değilseniz, öyle bir ülkenin vatandaşı olmak ister misiniz? “Diktatörlük olmasın ama ara formül bulunsun, ülke yönetiminde eğitimli yurttaşlara daha fazla ağırlık sağlansın, örneğin çift oy hakkı verilsin” derseniz… Uzak olmayan geçmişimizde denendi öyle şeyler. Benim çocukluğumda iki dereceli seçim vardı. Ahali belirli özelliklere sahip müntehib-i sânîleri (ikinci seçmenleri), onlar da milletvekillerini seçerlerdi. Öylece eline güç verilen kişilerin yaptıklarını (irili ufaklı kırımlar, varlık vergisi türünden zulümler, en büyük şairimizi ömür boyu kodeste tutmaya çalışmak gibi alçaklıklar) beğenir misiniz?

Pratik bir sorun: Nüfusumuzu yönetime ağırlık koymaya ehil olanlar ve olmayanlar diye ayırmaya kalkarsak, kimin ne yanda yer alacağına nasıl karar verilecek? Daha dün bir konuyu araştırmak için “akil adam” grupları oluşturulduğunda koparılan fırtına unutuldu mu? Sırf diploma sahipliği mi kıstas olacak? Evren’in gönlüne göre fetva üstüne fetva veren allameler, hukuku gaddarca katleden hukukçular, iktidara sırnaşan çok diplomalı “sanatçılar” da mı unutuldu?

Bunların hepsi ayrıntı. Temelde bir mantık yanlışı var. Manken hanım varsayıyor ki oy kullanacak kişi kimin ülkeye yararlı olacağını düşünür, ona göre karar verir. Bu doğruysa eğitimli kişi o düşünme işini elbette daha iyi yapacağına göre, ağırlıklı söz sahibi olmalıdır. Ama doğru değil o varsayım. Genelde insanlar ülkeye değil, kendine kimin yararlı olacağına bakar. Ordinaryüs profesör de onu önemser, en “basit” köylü de. Teknolojinin herkese sağladığı olanakları hesaba katın. O köylü artık ülke ve dünya gerçeklerini ekranlarda izliyor, cep telefonunu tuşlayıp dilediği kişiyle bilgi ve görüş alıverişinde bulunuyor. Bırakalım artık seçkinci demokrasi karşıtlıklarına kafa yormayı. Toplumca akil olamasak bile akıl baliğ olmaya bakalım.