EKONOMİK KALKINMA, LİYAKAT VE DOLAR ÜZERİNE...

Nurhan TOGUÇ 25 Kas 2016

Nurhan TOGUÇ
Tüm Yazıları
Ne istiyor yabancı analist? Merkez bankası faiz artırsın istiyor.

Yerli piyasa analizlerinin çoğu yabancı analizlerin kopyası..

Özgün ve realist analiz yapabilen pek yok..

Ne istiyor yabancı analist?

Merkez bankası faiz artırsın istiyor,

Neden istiyor?

Çünkü ABD Merkez Bankası FED, faizleri %1’in altına indirdiğinden bu yana, 

AB ve ABD de faizden para kazanamıyor..

Ne yapacak peki? 

Türkiye gibi gelişmekte olan ülke merkez bankalarına mahalle baskısı uygulayacak..

Yerli de yabancıya katılacak...

Türkiye’de borsa yatırımcısının doğru dürüst bir getiri elde edememesinin temel nedeni tam da bu kopyacı zihniyettir..

İstanbul borsası  2009 yılı başından 2014 yılı sonuna kadar geçen sürede  20.000 seviyelerinden 90.000 seviyelerine çıkmış, yani  yatırımcısına %350 oranında  para kazandırmıştır. Ancak, kaç tane portföy yöneticisi, kaç tane aracı kurum, kaç tane emeklilik fonu müşterisine bu parayı kazandırabilmiştir? 

Nerede ise hiç!!

Neden?

Çünkü finans sektöründe liyakat yerine kopyacılık hakim...

Aynı kopyacı zihniyet hala müşterisine dolar alımı tavsiye edebiliyor..

Gerekçe? 

FED faiz artıracakmış,

Eeee?

FED faiz artırırsa, dolar değerlenecekmiş. 

Oysa Trump’ın ekonomik programını okuyanlar bilir ki  FED kolay kolay faiz artıramaz.

Artırabilse bile bu en fazla yılda 25-50 baz puan olabilir..

Zira Trump’ın ekonomi politikaları genişlemeci para ve maliye politikaları içeriyor..

Yani artık dolar satıp altın alma zamanı..

Ama merkez bankası üzerinde faiz artırma baskısı oluşturuluyor..

Mahalle baskısı işe yarıyor ve bugün merkez bankası politika faizini beklenenin üzerinde arttırıyor: 

Üst bant 25 baz puan, alt bant ise 50 baz puan artıyor..

Olan yine millete ve devlete oluyor.. 

Oysa ne diyordu Trump? 

Merkez Bankası bağımsız olmaz diyor, kamulaştırma sinyali veriyor..

Çünkü Trump, merkez bankalarının devletten ve milletten bağımsız, ancak küresel sermayeye tam bağımlı olduğunu biliyor..

Haksız da sayılmaz. Merkez bankaları bir ülkede 3 hayati konudan sorumludur: 

Büyüme, istihdam ve enflasyon..

Oysa bugün merkez bankaları sadece enflasyon hedefliyor..Yani milli çıkarlara değil, küresel sermayenin faiz kazancını belirleyen enflasyonla ilgileniyor. 

Küresel sermaye çıkarlarını milli çıkarların üzerinde tutan her ülke de, bir süre sonra resesyona giriyor ve milli servetini yabancıya transfer ediyor...

Brexit’ten sonra Trump’ın başkanlığı ile ABD de 200 yıllık küresel elit-Neocon iktidarı sona eriyor..

Bu, İngiliz ve Amerikalılar’ın devletlerini küresel elit işgalinden arındırma talebidir.

Bu, çok uluslu bankaların tutsağı olmuş devletlerin, milletten yana tavır alması demektir..

Bu, para arzını ve faiz oranını millet adına onun vekilleri belirlesin demektir..

Bu ‘’egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’’ talebidir..

Kısaca bu, ‘’Yeter söz milletin’’ demektir..

Yani, Trump, ABD Merkez Bankası FED’i kamulaştıracak demektir..

Yani bu, merkez bankalarının küresel sermayeye bağımlılığı bitecek, milli devletlere bağımlık süreci başlayacak demektir.

Bu, bir küresel elit projesi olan AB, 2017 yılının ilk çeyreğinde İtalya sonra Yunanistan’ın ayrılma talebi ile dağılma riski altında demektir..

2017’nin ilk çeyreğinde doların rezerv para statüsü tartışmaya açılacak

‘’Altın standardına geçelim mi’’ sorusu sorulacak..

 Çin ve Rusya rezervlerindeki doları satacak,

Altın alacak..

Yani artık DOLAR ‘’out’’, ALTIN ‘’ in’’olacak.

Küresel sermaye baronları ‘’out’’, milli devletler ‘’in’’, 

AB ‘’out’’,  Şangay İşbirliği ‘’in’’

Küreselcilik ‘’out’’, Milliyetçilik  ’’in’’

Devletin katılım bankaları altına dayalı ürün çıkarmada çok geç kalmadı mı?

Kaldı..

Faizler yükselince konut sektörü darbe almayacak mı?

Alacak..

Nakitin döndüğü tek sektör olan inşaat sektörü de yara alırsa istihdam nasıl sağlanacak?

Memleket nasıl büyüyecek?

Artık her sektörde LİYAKAT ve AİDİYET ‘’in’’ KOPYACILIK ‘’out’’ olmalı 

Özellikle de kamu sektöründe...

Türkiye,  100 yılda bir gelen bu fırsat konjonktürünü  üretken ve inovatif kalkınma ile taçlandıramaz ise 200 yıl daha küresel sermayenin borç kölesi olmaya devam eder.   

İşte tam da bu nedenle; Ekonomik kalkınma ciddi bir memleket meselesidir..