Vakıf Katılım web

EKONOMİK DALGALANMALARIN DOĞASI

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Cuma günkü yazımda kaldığımız yerden devam edelim. Ekonomik krizler hakkında iktisatçılar iki farklı görüş etrafında kümelenirler.

Birinci görüş egemen iktisat anlayışının bakışını yansıtır ve buna göre ekonomik krizler iktisat dışı faktörlerden, dış ekonomi kaynaklı şoklardan, yanlış hükümet politikasından veya kıtlıktan kaynaklanır. İktisatta egemen iktisat anlayışı Klasik Okul ve türevleri tarafından savunulur. Bugün dünyaya hakim olan iktisadi düzen olan Neo-Liberalizm de bu anlayışın en son türevidir. Genel olarak klasik okul ve türevleri iktisatta “Ortodoks anlayışı” temsil ederler. Bu görüşün taraftarlarına göre, kapitalist üretim sistemi serbest piyasa rejimi altında kendiliğinden krizlere sebep olmaz. Serbest piyasa ekonomisi tüm kurallarıyla işlerse, mükemmel bir sistem olduğu için krizlere mahal vermeyecektir. Bu anlayış sahipleri çoğunluğu teşkil ettikleri için genelde iktisadi krizleri politika hatalarına ve siyasi tercihlere bağlarlar.

Öte yandan egemen iktisat anlayışına alternatif bakış açısını savunan iktisatçılar ki bunlar, Marksist okuldan her türlü Keynesgil okula kadar geniş bir yelpazede yer alırlar, kapitalist üretim sisteminin hem teknik sebeplerden hem de sınıfsal-sektörel yapısından kaynaklanan sebeplerle krizleri besleyen ve krizlerden beslenen bir yapıya sahip olduğunu savunurlar. Bu alternatif bakış açısı iktisatta “heterodoks anlayışı” temsil eder. İşte heterodoks iktisatçılar kapitalist ekonomideki krizleri kapitalist sistemin dalgalı yapısının bir sonucu olarak görürler. Bu satırların yazarı olarak, ben de kendimi heterodoks iktisatçılar arasında değerlendiriyorum.

Zaman içinde bütün ekonomik verilere göz attığımızda, hemen hemen tamamının zaman içinde bir büyüme trendi etrafında dalgalandığını görürüz. Burada soru şudur: Bu dalgalanmaların ana sebebi kapitalist üretim sisteminin doğasından mı kaynaklanır, yoksa ekonomi dışı faktörler mi büyüme trendinden sapmaya yol açar? Heterodoks iktisatçılar açısından bu sorunun cevabı nettir: Krizler kapitalist bir ekonominin büyüyebilmesi için zorunludur. Sistemin var olabilmesi için belli aralıklarla krizlere ihtiyaç duyulmaktadır.

Eğer heterodoks iktisat anlayışıyla bakacak olursak, kapitalist sistemin kendi yapısal bozuklukları, eşitsiz gelir dağılımı, bazı sektörlerde orantısız büyüme, yatırımda ve üretimde gecikmeler ve benzeri hem zaman içinde hem de sektörler arasındaki senkronizasyonsuzluklar dalgalı büyüme yapısının ana sebepleridir. Hangi modele bakarsanız bakın, dışa kapalı ve özel bir ekonomide bu dalgalanmaların temel bileşeni yatırımlardır. Dolayısıyla sermaye birikim süreci ekonominin dalgalı doğasını anlamak için çok büyük önem arz etmektedir.

Bir konjonktür dalgasının başlaması için ilk önce bir tetikleyicinin olması gerekir. Buna “itki mekanizması” (ing. impulse mechanism) adı verilir. Parasal genişleme, yatırımlarda artış, sıcak para girişleri, teknolojik yenilikler, yeni keşifler ve benzeri birçok faktör bu tetikleyiciler arasında yer alabilir. Sonuç olarak “itki mekanizması” toplam arz ve talebe gelen şoklardan oluşur. Konjonktür dalgasının ikinci bileşeni ise “yayılım mekanizmasıdır.” Yayılım mekanizması (ing. propogation mechanism) itki mekanizmasından gelen şokları büyüten ve etkilerini zaman içinde uzatan bir süreci ifade eder. Burada en önemli bileşen yatırımdır. Eğer incelediğimiz konjonktür dalgası açık ve karma bir ekonomide ise yatırımların yanında sıcak para girişleri, doğrudan yatırımlar, kamunun yatırım ve üretim politikaları da yayılım mekanizmasının unsurları arasına girer.

Konjonktür dalgaları zamanlamalarına – yani periyotlarına – göre dört ana kısma ayrılır: Minör Dalga, Majör Dalga, İmar Dalgası ve Uzun Dalga.

Minör Dalga (Kitchin Dalgası) ortalama 40 aylık ve 2,5 – 4 sene arasında değişen bir vadeye sahiptir. Minör dalga envanter stoklarının dalgalanmasından kaynaklanır. Dalganın yüksekliği ve uzunluğu otonom harcamalar, reel para arzı ve belirsizlik düzeyine bağlıdır. Bu kısa dönemli dalgayı para ve maliye politikası ile sınırlandırabilirsiniz.

Majör Dalga (Juglar Dalgası), başta sabit sermaye stoku olmak üzere, milli servet, dış borç ve iç borç stokları ile reel kredi arzındaki dalgalanmaları yansıtır. Çeşitli zamanlara ve çeşitli ülkelere göre değişse de, genelde Majör Dalga 8-11 sene arası bir döneme yayılır. Bu dönem temelde fiziki sermaye ve dayanıklı tüketim mallarının ortalama yenilenme süresidir. Majör Dalganın dip noktaları, bu aralıkla, yani 8-11 senede bir, tekrar eder. Örneğin Türkiye’de açık ekonomi şartlarında 1980, 1987, 1994, 2001, 2008-09 ve 2018-19 yıllarında Majör Dalga’nın dip noktalarını tecrübe ettik. Bu dalgayı kontrol edebilmeniz için temelde sermaye birikimini planlı bir şekilde gerçekleştirip, dış ve iç borç birikiminizi denetim altında tutmanız gerekir.

İmar Dalgası (Kuznets Dalgası) büyük altyapı yatırımlarının – yani köprü, baraj, yol ve konut gibi yatırımların- ortalama yenilenme süresi olan 25 yıla ulaşır. Örneğin Türkiye’de 1925 ile 1950 arası, 1950 ile 1975-80 arası, 1975-80 ile 2000-05 arası olmak üzere birbirini takip eden imar dalgaları vardır. Her imar dalgasının sonu dip noktayla biter. Bir örnek olarak verirsek Majör Dalga ve İmar Dalgası’nın dip noktaları 2001 krizinde örtüşmüştür.

Uzun Dalga (Kondratieff Dalgası) yeterli veri olmadığı için teknik olarak ölçülemeyecek büyüklükte bir dalgadır, çünkü uzunluğu 45-60 sene arası değişir. Bu yüzden birçok iktisatçı bu dalgayı “kehanet olarak” vasıflandırır. Yine de bu dalga, Schumpeter tarafından teknoloji paradigmalarını yansıtan bir süreç olarak tanımlanmıştır. Dünya ölçeğinde, 1929 krizinin Majör Dalga, İmar Dalgası ve Uzun Dalga’nın dip noktalarının örtüştüğü kriz olduğu yolunda görüşler bulunmaktadır.

Her ekonomide milli gelir uzun dönem büyüme trendinin etrafında birbirinin üstüne binen Minör Dalga, Majör Dalga ve İmar Dalgalarına bağlı salınır. Eğer krizler konjonktür dalgalarının dip noktalarında oluşuyorsa bunları tahmin edebilmek ve önceden kontrol edebilmek mümkün olabilir. Ancak uygulanan politikalar majör dalgayı sınırlandırabileceği gibi büyütebilir de. Eğer yanlış politikalar dizisi uygulanırsa milli gelir önce beklenenin – veya ülke potansiyelinin- çok üstünde bir hızla büyür.  Bu süreç içerisinde belli sektörlerin – inşaat gibi- orantısız bir biçimde büyümesi söz konusu olabilir. O takdirde, genişleme etkisi katlanarak artar, iç ve dış borçlar şişerken bazı sektörlerde atıl kapasite – aşırı yatırım-  söz konusu olur. Sonunda düşen kâr oranları ve artan borç birikimi daralma safhasını başlatır. Genişleme safhası ne kadar yüksek büyüme getirirse daralma safhasındaki kriz de o kadar büyük olur.

İçinde bulunduğumuz kriz süreci Majör Dalga’nın dip noktasını göstermektedir. Bu krizi aslında 2015-16 yıllarında beklemekteydik. Çünkü son 40 yılda Türkiye’nin majör dalgaları 7-8 yıllık düzenli periyotlarla gerçekleşmişti. Ancak bu sefer periyot 3 sene uzadı. Bunun sebepleri ayrıca bir araştırma konusu olabilir. Ancak bunun 2000-05 yıllarında başlayan imar dalgasının da dip noktasını teşkil edip edemediğini bilemiyoruz. Normalde son imar dalgasının 2025-2030 yılları arasında sonlanması gerekir. Eğer bugünkü kriz son majör dalga ve son imar dalgasının dip noktalarının buluştuğu bir krizse, o zaman işimiz çok zor diyebiliriz. Örnek 2001 krizidir.

1994, 2001 ve 2008 Krizlerinin ortak noktaları ve bugünkü durumla karşılaştırması da daha sonraya kalsın.