EĞİTİLEMEMİŞ EĞİTİMCİLER…

Aslıhan AKDAĞ TÜRKER
Bol güneşli bir pazar gününden herkese merhaba.

Eskiden büyüklerimiz bir kadın için en ideal mesleğin öğretmenlik olduğunu söyler, kız çocuklarına büyü öğretmen ol diye içten içe işlerlerdi. Düşünüyorum da eskiden öğretmenlik mesleği gerçekten kutsal bir görevdi. Annelerimiz, babalarımız her daim öğretmenlerimize saygı duyar, ağızlarından çıkacak tek bir kelimeye dahi değer verirlerdi.

Günümüz eğitim sektörüne dönüp bakıyorum, geçmişten eser yok. Çocukların büyüklerine saygısı yok, büyüklerin kendi arasında sevgisi, saygısı ve de tahammülü yok. Ne yöneticiler öğretmenlerine değer veriyor, ne de öğretmenler yöneticilerini önemsiyor. Birbirleri ile laf kavgası yapan öğretmenler, yöneticiler var. Hatta öğretmenine günaydın, yada merhaba demekten aciz müdürler gördüm. İnsanların kendi içlerinden ki psikolojik savaşlarının esiri olmuş bir eğitim sektörü…

Acaba teknoloji ilerledikçe eğitim sektörü değer mi kaybediyor? Yoksa insanlar kişisel yetersizliklerini mesleklerine yansıtacak kadar amatör mü kaldılar? Eskiden sadece çocukların geleceğine nasıl yön verileceği esasken, şimdi koltuk sevdası, yükselen konumlar daha ön planda tutulur olmuş.

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada bir okul müdür yardımcısı ile müzik öğretmeninin mesajlaşmasının gezindiğini gördüm. Müdür yardımcısı sadece sınavı olan derslerden kurs açtıklarını söylüyor, müzik öğretmeni ise okulda müzik öğretmeni varken neden çocukları kurstan mahrum bırakıyorsunuz? Herkesin özel ders aldırmak için parası olmayabilir diyor, müdür yardımcısı ise konser ve etkinliklerle ilim sahibi gençlik yetişseydi Romanlar dünyayı yönetirdi diyor… Bunu söyleyen kör cahil dünya görmemiş biri değil, okumuş öğretmen hatta müdür yardımcısı olmuş biri evet evet olmuş ama nasıl olmuş. Tam da bu söylemek istediğim kendi içlerindeki kötülükleri çevrelerine yayan insanlar. Koltuğa oturup hiçbir şey yapmadan sadece boş boş konuşan insanlar. Müzik, beden eğitimi ve ya görsel sanatlar dersleri bir çok kişi için anlam ifade etmese de en çok zahmet, emek harcanan derstir. Bir müzik öğretmeni olarak takdir edilmemek, değer görmemek en büyük yaramdır. Bir çok ailenin gözünde Türkçe, matematik, yabancı dil dersleri kadar önemli bir ders değiliz ama bir çocuğun gelişim sürecinde duygularını ve düşüncelerini dışa vurması için en büyük gayreti gösteren kişiler bizleriz. Bir müzik dersinde çocuğun genetiğinde dahi olmayan, hiç bilmediğiniz farklı yönlerini bulup ileriye dönük yeteneklerini geliştirmek için çaba sarf eden kişidir müzik öğretmeni. Bütün çocukların tek tek sesini dinler, ritim kulağını ölçer, el becerilerini, toplu ve tek çalışmalarını gözlemler. İleriye dönük hayallerini, hedeflerini ilgilerini araştırır. Ve yaptığı gözlemler ile belki de bir çok çocuğun geleceğine yeni bir yön çizer. Siz bu kadar emek harcarken yüzlerce kişi size teşekkür ederken iki kişinin memnuniyetsizliği sizi sorumsuz ve yetersiz öğretmen yapmaya yeter. Kimse demez ki öğretmenim sizin başarılarınız zaten göz önünde, varsın iki kişide memnun kalmasın. Belki de öğretmenlerin sadece duymak istedikleri budur.

Demek istediğim o dur ki, eğitim sektöründe ciddi anlamda köklü değişikliler yapılması gerekmektedir. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi “Sanatsız Kalan Bir Milletin Hayat Damarlarından Biri Kopmuş Demektir.”

Sevgi ve müzikle kalın…