EĞER DARBE OLSAYDI

Alican DEĞER 22 Tem 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
Allah bizi korudu. Darbe mucizevi bir şekilde engellendi. Ama şimdi gelin, eğer başarsalardı, bir haftadır neler yaşıyor olabileceğimizden bahsedelim.

Allah bizi korudu. Darbe mucizevi bir şekilde engellendi. Ama şimdi gelin, eğer başarsalardı, bir haftadır neler yaşıyor olabileceğimizden bahsedelim. Öncelikle cumartesi sabahı tüm televizyonlar kapatılmış, tüm gazetelerin baskısı durdurulmuş, tek kanaldan yani TRT’den o da abuk subuk bilgi alır halde uyanacaktık. Sokağa çıkma yasağı yüzünden herkes korku içinde yaşayacaktı. Çünkü aynı anda evler basılıyor olacaktı.

Darbeciler, tüm siyasileri göz altına almış olacaktı. Muhtemelen bilinmeyen bir yerde tutacaklardı. Daha sonra iş, bürokratlara ve adli birimlere gelecekti. Tüm demokratlar bir bir ya gözaltına alınacak ya işinden atılacaktı. Yasalar ve anayasa askıya alındığı için sıkıyönetim bildirileriyle yaşıyor olacaktık. Tek kanaldan darbecilerin aslında nasıl kahramanlar olduklarının yayını yapılacaktı.

Darbenin alt yapısını hazırlayan sivil kadro yeni yeni ortaya çıkıyor olacaktı. Darbenin hukukçuları, memurları, polisleri, iş adamları olacaktı. Dev tutuklama dalgaları ve işkence iddiaları ayyuka çıkacaktı. Spor salonlarında yargılamalar yapılacaktı. Her okulda askeri bir denetim başlayacaktı. Kapı girişlerinde silahlı askerler bekleyecekti.

Gözaltına alınanlardan bir daha haber duyulamayacaktı. Kimi zaman bazıları orada burada işkenceden ölmüş olarak bulunacaktı. Türkiye Avrupa konseyinden atılacak, üyelik görüşmeleri sonsuza kadar askıya alınacaktı. Yüzbinlerce turist ülkemizde mahsur kalmış olacaktı. Ama havalimanları kapatıldığı için hepsi sefil olacaktı. Kredimiz 5 basamak birden düşecek doları tutmak mümkün olmayacaktı. Üretim ve vergilendirme adeta sıfırlanacaktı. Bir sürü malın eksikliği hissedilecek, karaborsa başlayacaktı. Benzin kuyrukları doğal hale gelecekti.

Sokaklarda silah sesleri duyacak bazı kişilerin öldürüldüğünü görecektik. Ertesi gün televizyonda bunların “Terörist” olduğunu söyleyeceklerdi. Altyapı hizmetleri yürütülemeyecek, sağlık ve eğitim sistemi çökecekti. Bazıları ortaya çıkacak, aslında eski iktidarın ne kadar kötü, yenilerinin ne kadar iyi olduğunu anlatmaya başlayacaklardı. İnternet tümden kapatıldığı için, twit bile atamayacaktık. Bunların olacağına neredeyse eminim. Nereden mi biliyorum? Çok basit. Son madde hariç, hepsi bir önceki darbede oldu çünkü.

 

Bundan sonra darbe olmaması için

İstediğin kadar iç hizmetler yasasını değiştir. Halkının üzerine ateş açan adam yasa dinler mi? İstediğin kadar Anayasal düzenleme yap, meclisini bombalayan bunu umursar mı? Demek ki sorunumuz yasal düzenleme falan değil. Biz kafamızı değiştirmeliyiz. Öncelikle, şu zorunlu askerlik mevzuu gözden geçirilmeli. Şimdiye kadar askeri cephe profesyonel askerlik istemiyordu. Çünkü alışmışlardı küçük çocukları kullanmaya. Askere giden sadece askerlik mi yapıyordu? Kuaför, şarkıcı, garson. Nerede açık varsa askerlik adı altında angarya yapıyorlar. Profesyonel askerleri sokağa çıkartıp emirle halkı vurdurtamazsınız. Nasıl polis bunu yapmıyorsa onlar da yapmaz. Onları darbeye ikna daha zordur. 

İkincisi subay, astsubay yetiştirme kriterlerimizi tümden gözden geçirmeliyiz. Zannediliyordu ki, çocukları küçücük yaşta askeri okullara alırsan, istediğin adam tipini yetiştirirsin. Hiç de öyle olmadığı ortaya çıktı. Bu okullardaki eğitim hiç bir işe yaramıyormuş. Müfredatı istediğin kadar kontrol et. Olmayınca olmuyor işte.

Üçüncü olarak, 12 Eylül döneminden yani bir önceki darbeden kalan tüm kurumlar ortadan kaldırılmalı, yeniden düzenlenmeli. İçimize işlemiş durumdalar. Evet bu yönde bazı çabalar var ama, yavaş ve eksik.

Dördüncüsü, Devlet Memurları yasası yani 657 süratle ortadan kaldırılmalı. Bir kez memur oldun mu ömür boyu iş güvencesi hem tembellik yaratıyor, hem kimi zaman suçluları koruyor. En azından üst düzey memurlar, siyasi iktidarla gelip, siyasi iktidarla gitmeli. Memurların yaptığı veya yapamadığı işler siyasi iktidar sorumlu ise, kendi memurunu seçebilmeli.

Beşinci olarak, dini cemaat adı altında, siyaset yapanlar, devlete sızmaya çalışanlar dikkatle izlenmeli. Bir kişi devlet memuru oluyorsa emir alacağı yer bellidir. Bu sıranın dışına çıkanlar temizlenmeli.

Altıncısı, yasadışı örgütlerin para kaynakları sonuna kadar takip edilmeli. Para toplayanların bu paraları nerelere harcadığı kontrol edilmeli. Kazanç kapıları ortadan kaldırılmalı.

Yedincisi, siyaset kurumunu yıpratmaktan vaz geçmeliyiz. Eleştiri ve öneriler tabii ki olmalı. Ama sınırları iyi belirlenmeli. Siyaset kurumunun her geri adımı, başka bir yapının bir ileri adım atmasına yol açıyor. Kontrolün halka hesap veren sivil karar vericilerde olduğunu göstermeliyiz.

Son olarak olarak, biz kendi kafamızı değiştirmeliyiz. Hoşumuza gitmeyen birşey gördüğümüzde demokrasi dışında onu değiştirmenin başka bir yolu olmadığını bilmeliyiz. Ne kadar şikayet edersek edelim, halkın tercihlerine saygı duymalıyız.

“T.C’nin adını değiştirmeden rejimini değiştirecek”

30 yıl önceydi. Tıfıl gece muhabiri ben. Elimle bir fotoğraf makinesi gece olan herşeyi takip ediyorum. O akşam (Defalarca kapandığı ve isim değiştirdiği için o zamanki adını hatırlamıyorum Valla) şimdiki Refah Partisi’nin o zamanki yemekli toplantılarından birini takip ediyorum. Ataköy’de kocaman bir et lokantası. Bini aşkın partili, yemek yiyor. Normalde basına ayrı bir masa ayırırlar. Ama bu kez çeşitli masalara teker teker dağıtmışlar bizi. Benim payıma da bir masa düştü tabii ki. Fotoğraflarımı çektim, yerime oturdum. Konuşmaları not alıyorum. Masadaki konu Fetullah Gülen. 10 kişilik masada benim dışımdaki 9 kişi onu konuşuyor. Ben o tarihte bu ismi biliyor olmalıyım ki aklımda kalmış. Masadakilerden biri dedi ki: Fetullah Gülen, Türkiye Cumhuriyeti’nin adını değiştirmeden rejimini değiştireceğinden bahsediyor. İşte tam olarak yapmak istedikleri buydu. Kendi içlerindeki Şiilikteki rehber mekanizması gibi bir mekanizma kurmuşlar. Başta “Tartışılmaz” doğru bir kişi. Sonrası ona göre şekillenmiş idari ve sosyal yapı. Herşey onun tarafından belirleniyor. Eğer başarsalardı yaşayacağımız buydu. Emin olun.

FETÖ’cünün el kitabı

Bunlar bir terör örgütü. Ama bildiğimiz anlamda değil. Normal teröristlerin yaptıklarını yapmayıp kendilerine yeni bir alan açtılar. Bunlar, terörle mücadele edenlerin arasında örgütlenip, ülkelerine karşı terör yarattılar. Yüzlerinde 40 yıllık bir maske var. Şimdi ortaya çıkıp “Evet biz böyleyiz” diye açıklama yapmalarını beklemeyin. Davranış biçimleri de oldukça tipik. Size bazılarını derledim.  

* Daima mazlumu oyna.

* Kesinlikle darbeyi sahiplenme. Ama yaşananların içini boşalt.

* Herşey tiyatroymuş gibi davran. İnsanların akıllarında soru işareti yaratmaya çalış.

* Yapılan açıklamaları takip et. Özellikle okyanus ötesi. Konuşma şifrelerini zaten biliyorsun. Ona göre davran.

* Kah liberal ol, kah solcu. Sıkça da sağcı. Ne olduğun önemli değil. Önemli olan hedef saptırman.

* En çok özgürlüklerden bahset. Darbe girişimi başarılı olsaydı hiç birisi kalmayacağı halde ağzından demokrasi lafı düşmesin.

* Yüzlerce insan ölmemiş, öldürülmemiş gibi yap. Dikkati başka yönlere çek.

* Saklanmaya devam et. Sakın kendini belli etme.

* Sakın pişmanlık duyma.

* Mücadelenin tavsayacağı güne kadar sabret