"DOĞUNUN ÜÇ YILDIZI" NAĞMELERİYLE YÜREKLERE KONDU

Yaşar İÇEN 06 May 2022

Yaşar İÇEN
Tüm Yazıları
"Doğunun Üç Yıldızı" Kültür ve Turizm Bakanlığı, Dicle Üniversitesi, Türk Tarih Kurumu ve Diyarbakır Valiliği işbirliği ile "Doğunun Kanatlarına" birer inci tanesi misali kondurulup Diyarbakır'dan yüreklere uçuruldu; coğrafyayı AŞK adına aydınlatmak üzere…

“Doğunun Üç Yıldızı” Kültür ve Turizm Bakanlığı, Dicle Üniversitesi, Türk Tarih Kurumu ve Diyarbakır Valiliği işbirliği ile “Doğunun Kanatlarına” birer inci tanesi misali kondurulup  Diyarbakır’dan yüreklere uçuruldu; coğrafyayı AŞK adına aydınlatmak üzere…

28 Nisan da Dicle Üniversitesi Kongre Salonu’nda Doğunun Üç Yıldızı olarak; Fâki-ye Teyran, Molla Ahmed-e Cezeri ve Ahmed-e Xani ye dair aktarılan şiirler, nağmeler, anılar, bilgiler zihnimizdeki asırlık eksiklerin tamamlanmasında önemli bir yer tuttu… Evet hayatımızda adını bir türlü koyamadığımız bizden çalınmış, bizden gizlenmiş, ötekileştirilmiş parçalarımız vardı ve belki de bunca çaresiz arayışımızın sebebi buydu; geçmişimizle tamamlanıp geleceğe hakkıyla yürümek… Yaradan Mezopotamyalıyı fikri ve zikri tüm üretim genleriyle tıka basa donatarak dünyaya ışık tutmasına vesile olmuşken işin en acı tarafı şu oldu; Mezopotamya’nın şifrelerini, değerlerini, eserlerini bizden ziyade batı merak edip inceledi ve elde ettiği sonuçları “bize dair“ ayrıştırma senaryolarında tarih boyu kullandı…
Geçmişiyle ve değerleriyle aydınlanamayan toplumlar, başka kültürlerin gölgesinden beslemeye çalışır yüreğinin ve zihninin sevgi, bilgi, nağme, edebiyat, şiir ve AŞK-a dair tüm susamışlığını… Ki yıllarca öyle de oldu… Okuduklarımız, dinlediklerimiz, incelediklerimiz, idollerimiz bizden çok uzaktakiler oldu… Dünyaya her konuda ilham olan Mezopotamya’nın Kadim Evlatları olarak ilim, bilim, edebiyat, nağme neferlerimizi tanımadan onlara tutunamadan savrulduk durduk… Savrulmakla da kalmayıp yitip gidenlerin yerine yeni isimleri yetiştirip koyamadık…

Doğu’nun Üç Yıldızı Paneli’nin açılış töreninde yapılan konuşmaların ana teması tam da hepimizin yüreğindeki “geç kalmışlıklar” üzerineydi… Panel günlerce yazıldı, konuşuldu, haber yapıldı bu sebepten kim ne dedi kısmından ziyade ilgi alanım olan sosyolojik yansımalarına değinmek istiyorum…
Dicle Üniversitesi Rektörü Mehmet Karakoç, Diyarbakır Valisi Münir Karaloğlu, Türk Tarih Kurumu Başkanı Birol Çetin, konunun uzmanı değerli akademisyenler ve Kültür Turizm Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan… Tüm konuşmacılar günün anlam ve önemine vurgu yapan konuşmalarıyla salondaki dinleyicileri mest etmişti… Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğretim görevlisi Muhammed Şerif Azarkan’ın sesi ve kendine has yorumuyla  can verdiği Molla Ahmed-e Cezeri’ye ait “Dıl Jımın Bır” (kalbimi benden aldı) şiirinin yolundan neden gençlerimiz de gitmesin?

Konuşmasında sevgiye ve aşka vurgu yapan Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan’ın; “zikrettiğimiz tüm bu isimlerin ortak yönü aşk-la yön bulmalarıdır” cümlesi benim itinayla cımbızladığım kısımdı çünkü Mezopotamya hamuru aşk-la yoğrulan nadide bir coğrafya… Ve bence bu coğrafyanın gün yüzüne çıkartılması gereken öncelikli değeri Aşk…
En kolay, en ucuz, en yüklü, en etkili, en nadide elementtir; SEVGİ…Keşfi için öyle büyük zahmetlere de ihtiyaç duymaz sevgi, yüreğinize ekip her daim anımsayarak büyüteceğiniz bir tohumla yediverenler misali arsızca açıp çoğalır sevgi çiçekleri…
Evet Doğunun Üç Yıldızı Paneli önemli bir kapının aralanmasına vesile oldu… Bundan sonrası ustalardan gençlere el vererek ilerleyecek… Fakat bu el verme işini güncele uyarlamak gerekiyor zira sıkmadan, tekrara düşmeden, yeni ve aktif pencerelerle yapılacak öğretici-tanıtıcı faaliyetler talep ediyor gençlik…
Velhasılı kelam bizler Mezopotamya nesilleri olarak bunca yoğunluk ve koşturmalarımız  arasında bile;
“Ey Aşk; Ben Yandım, Tutuştum, Küle Dönüp Pervaneler Misali Savruldum”
veya
“Bakışlarında Beni Dinlendiren Bir Tılsım Var Ey Can..
Kıyısındaymışım Gibi En Sakin En Mis Kokulu Denizlerin..
En Uçsuz Bucaksız Ovaların, Kekik Kokulu Dağların..
En Cennete Yakın Duaların..
Ve Kıyısındayım; Yüzüme, Ruhuma, Avuç İçlerime Dokunan En Can Kokulu Rüzgarların..”
türevinde nice nağmeye can verip Mezopotamya’nın AŞK GENLERİNE sadık kalabiliyorsak yeni nesillerle yürüyecek daha çok yolumuz var demektir…