​DIJITAL ÇAĞIN KILIDI… YARATICILIK

Tuğrul GÜNAY 20 Oca 2018

Tuğrul GÜNAY
Tüm Yazıları
Türk Dil Kurumu'nun (TDK) sitesinden standart kelimesinin tanımını arattım.

Türk Dil Kurumu’nun (TDK) sitesinden standart kelimesinin tanımını arattım. 

“Bir işletmede, bir ürünü, bir çalışma yöntemini, üretilecek miktarı, bütçenin para miktarını belirlemek için konulmuş kural” olarak tanımlanmış. Benim kafamdaki tanımla uyumlu bir tanımlama. Standartlaşmanın işleyişi, uygunluğu, mukayeseyi kolaylaştırdığı çok açık. İş artık o noktada ki, kendinizi anlattığınız CV’lerin de standartları var, neredeyse yazacağınız bir edebi eserin de! 

Dünyamızın çılgın bir hızla gelişiyor ve dönüşüyor. Neredeyse hemen her gün yeni bir kavrama gözlerimizi açar hale geldik ve bütün bu bilgiyi anlayıp kullanabilmemizin de olmazsa olmazı standartlar. Bir örnek vermek gerekirse, ABD’de bir şirket yaklaşık bir yıldır gerçek anlamda kablosuz şarj teknolojisini geliştirmiş durumda ancak ürünün FDA standartlarına uyumlu hale gelmesi gerektiğinden Ar-Ge departmanları 7/24 standartizasyon üzerinde çalışıyor. 

Tabi işin bir de bambaşka bir yönü var. Belirli tanımlanmış kurallara göre iş süreçlerini yönetmek demek, bütün bu süreçlerin otomatikleştirilebilmesi demek. O zaman bu tarz işlerde günde 8 saat çalışan, fazla çalıştığı zaman fazla mesai ücreti talep eden, yıllık izne çıkan, başı ağrıdığı zaman izin alan insan yerine, maliyeti çok daha düşük, daha az hata yapan, 7/24 çalışabilen, şikayet etmeyen, izne çıkmayan makine veya yazılımları kullanmak şirket sahibi için ne kadar mantıklı? Maalesef, çok mantıklı. Yani hayatı kolaylaştırmak için yaşantımıza dair standartlaştırdığımız her adım, hayatımızı kolaylaştırırken bir kişiyi daha işsiz bırakıyor. Ve o kişinin yarın biz ya da çocuğumuz olmayacağının hiç bir garantisi yok.

Geçenlerde 5.5 yaşındaki kızım ona anlatmaya çalıştığım bir konuya ilişkin üst üste sorular sormaya başladı. Açıkcası ikna olmamak için büyük bir direnç içindeydi ve bir noktada çok ters bir soru ile beni köşeye sıkıştırdı. Hafif kızarak “Bizim zamanımızda babamıza gık diyemezdik, siz iyisiniz maşallah dil pabuç gibi” dedim. “Sonuçta, dondurmacıya gidiyoruz, mat oldun.” dedi. Gittik ve “kritik düşünerek” kışın dondurma yenebileceği konusunda beni ikna ettiği için çok da mutlu oldum. Neden? Çünkü kritik düşünme ve sorgulama yaratıcılığın anahtarıdır. Kızımın kendi bireysel özelliklerine göre gelecekte, yetkinlikleri ölçüsünde yaratıcı bir kafaya sahip olması gelecekte işsiz kalmaması demek.  

Dünya hızla standartlaşıp her geçen gün yeni bir iş kolunu gereksiz kılarken, diğer taraftan bireylerin kendi kişisel özelliklerine göre ortaya koyabilecekleri yaratıcılıklarının da önünü açıyor. Nitekim, kendini tekrar eden işinden atılan bir arkadaş bir video kanalında yıldız olabiliyor. Bir başkası otomatikleşen standartlaşma neticesinde işsiz kaldıktan sonra, uzmanı olduğu sürece deneyim ve bilgisini katıp yeni bir anlayış getirerek sürecin daha olumlu gelişmesine katkı da bulunabiliyor. Yani aslında herkesin kendi bireysel özelliklerine göre bir yaratıcılığı var ve hem birey hem de toplum için bunun ortaya çıkarılarak işgücü piyasasına adapte edilmesi, sadece bireyin mutluluğu değil aynı zamanda toplumun da huzuru demek. 

Gelişimin bugünkü gibi üssel bir fonksiyon şeklinde ilerlemediği dün, süreçlere adapte olmak belki aceleci olmayı gerektirmiyordu. Oysa bugün, geçen senenin süper bir fikri eskmiş olabiliyor. Adapte olmak ve dolayısı ile de yaratıcı olmak için daha az zaman var ve görünen o ki, bu zaman her geçen gün daha da azalacak. O zaman sürekli öğrenmeyi önceleyerek, iş hayatında ayakta kalmak için insanın kendini tanıyarak yapabileceği katkıyı belirlemesi hayati öneme haiz. Aynısı geleceğimiz olan çocuklarımız için de öncelik. O yüzden hem eğitim, hem de iş hayatını zamanın ruhuna uygun olarak ele almak ve değişimin getirdiği fırsatlara hazır olmak gerekiyor.