DERDİMİ UMMANA DÖKSEM!

Fehmi KETENCİ 17 May 2022

Fehmi KETENCİ
Tüm Yazıları
Zorlanmanın sınırını biz belirleyemiyoruz artık.

      Zorlanmanın sınırını biz belirleyemiyoruz artık. O kadar zor şartların dar çercevesinde sıkıştık veya sıkıştırıldık ki, bu durumda rahat nefes alabilmemiz neredeyse imkansızlaştı. Artık tam anlamıyla bir akıl tutlması psikolojisi içinde yaşam şartlarımızı sürdürmeye çalışıyoruz.

      O kadar çok sorunla uğraşıyoruz ki; otomatiğe bağlanan ve adına fiyat ayarlaması denilen akaryatkıt, doğal gaz ve elektrik zamlarının yanı sıra, temel tüketm maddelerine yansıyan, katlanarak giden zamlar tam bir karabasan gibi üzerimize çöreklenmişken, yaklaşık üç yıldır yaşam şartlarımızı iyice darmadağın hale getirdi. Her şeyin nedeni olarak gösterilen koronavirus salgını tehlikesinden hala tam kurtulabilmiş değiliz.

      Bir başka sorunumuz, bizi ve ekonomimizi en çok etkileyen, kuzeyimizde başlayıp, nereye gideceği, ne zaman sona ereceği hala belli olmayan Rusya-Ukrayna savaşı ve çok önemli ithalat ürünlerimizin kısıtlanmasına neden olan sıkıntılarıyla mücadele artık dayanma gücümüzü iyice içinden çıkılamaz hale getirdi.

      Tüm bunların can sıkıcı etkisinden kurtulabilmemiz pek de mümkün görünmüyor.

      Yaşamımıza çöreklenen, aklımızdan çıkmayan tam bir akıl tutulmasına dönüşen dertlerimiz, bizlere yeterli olacak akıl ve düşünce zenginliğini bize bahşetmiyor artık. Etrafımıza bakıyoruz hiçbir şey yerinde durmuyor. Etrafımzda var olup da almak istediklerimize ise maddi gücümüz yetmiyor artık. Tasarruf tavsiye ediliyor ancak, tasarruf edebilecek sınırları çoktan aşmış durumdayız.

      Dün yazmıştım. Temel tüketim maddelerimizden mutfakta tencere kaynatmamızın ana ihtiyaçlarından sebzelerin birçoğunu neredeyse tane tane satın alabilmeye anca yetebiliyoruz. Dolmalarda artık, et, kıyma kullanamıyoruz, kıymalar yüz lira fiyatının çok üzerinde. Tercihimizi daha çok, etli değil, prinç veya bulgurdan yapılan sebze destekli zetinyağlı, dolmalardan yana kullanıyoruz.  

      Çarşı pazardaki fiyatlar adeta toplumla alay eder gibi. Günü gününe uymuyor.

      Bu durumu geçtiğimiz yazılarımda şöyle kısaca özetlemiştim. “Semt pazarlarında belki biraz daha uygundur diyerek pazarın kurulacağı günü bekliyoruz. Ancak, oralar daha beter.. Alacağımız birkaç şey olmasına rağmen zengin görünsün diye koca pazar çantasıyla gidiyoruz. Ama planladığımız pazar alışverişini bile hesapladığımız rakamlarla denkleştiremiyoruz. Marketlerlerde ve pazarda bizlere alaycı gülümsemeyle bakan fiyat etiketleriyle dans eder gibiyiz.

      Yazmıştım; değişen bir şey olmadı. Marketler ve pazarlarda gördüklerimin yorumlarımı burada tekrarlamak istiyorum.

      “Mutfağın olmazsa olmazlarından, bazı temel tüketim maddelerinda çok fazlaca oynamalar olmazsa da, sebze, meyva fiyatlarını yakalamak neredeyse imkansız gibi. Salatalık, domates, kahvaltı masasının kraliçesi kokteyl domatesle bir türlü anlaşamıyor, uyum sağlayamıyoruz. Fiyatlar tam bir etiket cambazı olmuş durumda. Uzun zamandır

30-40 lira arasında gidip geliyor. Çoğu zaman bir öğünümüzü, sağlıklı gereği, salatayla geçiştirdiğimizi anımsadığımda, salata yapmek bile artık lüks sınıfına girmiş durumda. Mutfağın olmazsa olmazlarından sebzelerin fahiş fiyat etiketleri olabildiğince gözden uzağa ve yükseklere yerleştiriliyor”

      Gidişattan ve verilere yansıyanlardan gördüğüm, anladığım kadarıyla, mutfağın vazgeçilmezleri sebze, meyve fiyatları enflasyonu azdıranların baş suçlusu gibi ..

      Dertleri zevk edindim, bende neşe ne arar!

BİR TUTAM TEBESSÜM 

BU KADAR TAVUĞA

      Nasreddin Hoca küçük bir çocukken arkadaşları ona bir oyun oynamak isterler.

      – “Nasreddin, biz bahçede yumurta yapacağız, gelir misin?” demişler.

      Arkadaşlarının kıkırdadıklarını gören Nasreddin ona bir oyun oynadıklarını anlamış ama yine de:

      – “Gelirim” demiş.

      Çocuklar önden giderek, önceden sakladıkları yumurtaların üzerine oturmuş ve içlerinden biri Nasreddin’e:

      – “Biz hepimiz şimdi yumurtlayacağız. Eğer aramızda yumurtlayamayan biri olursa hepimize gazoz alacak” demiş.

      Sonra da hep bir ağızdan gıdaklamaya başlamışlar:

      – Gıt–gıt–gıdaaaak.

      Nasreddin hemen düşünmüş ve:

      – “Üüüü–ürü–üüü” diye bağırmaya başlamış.

      Diğer çocuklar şaşırıp:

      – “Ne oluyor Nasreddin?” diye sormuşlar.

      Nasreddin gülümseyerek:

      – “Eee bu kadar tavuğu koruyacak bir de horoz lazım, değil mi?” diye zekice bir cevap vermiş.